Özveri Sarnıçlarında Coşkuyla Koşar Mehmet Atilla Maraş

Özveri Sarnıçlarında Coşkuyla Koşar Mehmet Atilla Maraş

Günümüzde yaklaşık olarak 300 tane sanat edebiyat dergisi olmasına rağmen, sonuç değişmiyor. Dünya görüşü olarak aynı kampta yer almadığınız dergiler sizi ve ürününüzü dikkate almıyor maalesef…

İbrahim Eryiğit

Mehmet Atilla Maraş adını ilk kez -1976 yılının sonlarına doğruydu sanırım- Doğudan Batıdan Ortadoğudan adlı şiir kitabını bir kitabevinin rafından elime alınca görmüştüm. Kitaptaki şiirleri okudukça farklı coğrafyalarda bulmuştum kendimi. Ve o günden itibaren Atilla Maraş’ın şiirlerini takip etmeye koyuldum. Tabi o zamanlar şimdiki gibi değildi. Sanat-edebiyat alanında beş-altı tane dergi vardı: Varlık, Türk Dili, Hisar, Diriliş, Edebiyat, Türk Edebiyatı ve 1976 yılının Aralık ayında çıkmaya başlayan Mavera vardı. Anlaşılacağı üzere sınırlı sayıda dergide ürün yayınlatabilme şansı çok azdı. Dergi sayısının azlığının yanı sıra bir de siyasi kamplaşmadan dolayı yazdığınız ürün çok kaliteli olsa bile söz konusu dergilerle kamplarınız aynı değilse zaten hiç şansınız yok demekti o dergide ürününüzün yer alması için. Gerçi günümüzde yaklaşık olarak 300 tane sanat edebiyat dergisi olmasına rağmen, sonuç değişmiyor. Dünya görüşü olarak aynı kampta yer almadığınız dergiler sizi ve ürününüzü dikkate almıyor maalesef. O dönemler Mavera Dergisinde rastlamıştım Maraş’ın şiirlerine. Daha sonrasında Ocak 1978 yılında Yaşar Kaplan’ın adıyla müsemma Aylık Dergi adlı dergide şiirlerini görecek ve Aylık Dergi’nin Hacı Bayram Camii civarında yer alan yönetim adresinde yüz yüze tanışma ve kısa da olsa sohbet etme imkânı bulacaktım. Bu yazıyı yazmak için kütüphanemi taradığımda, Atilla Maraş’ın 21 Aralık 1981 yılında bana imzaladığı Şehrayin adlı kitabı görünce ruhen o yıllara gittim doğal olarak. Kitabı o günlerde okurken bazı dizelerin altını kalınca çizmişim. Birkaç dizeyi alıntılamak istiyorum buraya: “Konuşmayı öğrendik yazmayı da/ yüreğimizi meydanlara koymayı da/ şiirler söylemeyi kalabalıklara/ bereketle çoğalmayı zamanla/ acıyı bir dağ gibi etinde duyup acılanmayı/ dostla barışmayı savaşmayı düşmanla/ öğrendik kuru ekmekler yenilen sofrayı/ kanakana içilmeyen suları da/ yatak diye hasırı ve örtü yerine abayı/ dostluğu can dostluğu bir de/ vurulup vurulup sevdalanmayı.”

O günden itibaren yollarımız sık sık kesişmeye başladı çeşitli mekânlarda çeşitli vesilelerle. Dergilerin yönetim yerlerinde, Şiir Şölenlerinde, özellikle de Yazarlar Birliğinde görüşmelere devam ettik. 1998 yılının ilk aylarında kendisinin Yazarlar Birliği Genel Başkanlığına adaylığını koyacağını ve beni de aralarında görmeyi çok istediklerini söylediğinde tam 40 yaşındaydım. Biliyorsunuz, 40 çok önemli bir yaştır. Bilenler bilir: Bedenin olgunluk yaşı: 23, aklın olgunluk yaşı: 33 ve ruhun olgunluk yaşı: 40’tır. Bence hayatta hiçbir şey tesadüf olamaz. Tesadüf tek bir yerde vardır, o da sözlüklerde. Tabi görevi seve seve kabul ettim ve 1998-2000 yılları arasında Genel Sekreter Yardımcılığı görevimi büyük bir zevkle yerine getirmeye çalıştım.

Dost(ç)a Beyitler adlı portre beyit çalışmamda Atilla Maraş için şöyle yazmışım: 

“Mehmet Atilla Maraş ruhunu açar bize
Hak şiirin şerhini yayarken kalbimize.”

2015 yılında Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin Ankara Şubesini, bir kamu kuruluşuna ait mezbele şekilde bulunan binayı gece gündüz dişiyle tırnağıyla uğraşarak bugünkü köşk haline getirdiğine bizzat şahidim o yıllarda. 

2017 yılında Ankara’nın Hamamönün semtinin karşısında bulunan Hamamarkası bölgesinde yine tam bir mezbele haldeki binayı büyük bir özveri örneği olarak cisimleştirdi: Şair ve Yazarlar Evi Müzesi. Resmi olarak Altındağ Belediyesine ait olan müzenin her metre karesindeki emeği, şair ve yazarların yaşıyorlarsa kendileriyle, hayatta değillerse onların varisleriyle görüşerek onlara ait belge, eşya, doküman gibi materyalleri yerleştirme ve kompozisyonunu oluşturma, dahası uzun yıllar müdürlüğünü coşkuyla yerine getirdi Atilla Maraş. Yapılan belediye seçimlerinde başkan -sanki zıt bir partidenmiş gibi- değiştiği için, Maraş’ın görevi de kendiliğinden sonlandı. Şu anki durumunu bilmiyorum müzenin. Ayaklarım gitmiyor doğrusu merak ta etmiyorum Atilla Maraş sonrası halini. Çünkü mekânlar insanlarla güzeldir. Atilla Maraş’ın, bulunduğu her yere pozitif enerji verme gibi güzel bir enerjisinden dolayı her zaman güler yüzlü, neşeli, samimi ve doğal bir görünüşe sahip olduğu için bu müzenin onsuz halini düşünemiyorum.

Kuşkusuz daha yazacak o kadar kelimelerim, cümlelerim var ki Atilla ağabey hakkında. Milletvekilliği yaptığından tutun da oğlu İbrahim’e üniversite hazırlık için matematik özel dersleri verdiğimden bahsedemedim bile. Bunlar gibi yığınla yazacaklarım var ama bu yazının sınırlarını çok aşar kanaatindeyim. Mehmet Atilla Maraş hakkında başka zamanlarda, başka yayın organlarında yeni yazılar yazmama vesileler olmasını dileyerek yazımı sonlandırıyorum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *