Dünyada ve Ahirette Kurtuluş

Dünyada ve Ahirette Kurtuluş

Bilinmeli ki tarihte ne kadar ileriye doğru projeksiyon yaparsanız, o kadar geriye gidersiniz. Tecrübeye bakarsınız. Şu halde ahirete uzanan projeksiyonda Adem’e dönmek böyle bir şey olur.

Hüseyin Alan / Her Taraf

Her ne kadar sonradan çoğaltılmışsa da din denen aslında ‘iki tanedir; ilahi kaynaklı olanı, beşeri kaynaklı olanı.

Din; dünya içindir. Dünya hayatı içindir. Bu dünya hayatında başından beri var olan toplumsal yapıyı ve düzeni, Yaratılışta, varlık aleminde kurulan doğru düzene uyumlu (adalet) yahut uyumsuz (fesat) hale getirmenin bilgisi, tasarımı ve pratiğidir.

Adalet, dünya hayatını ahiret hayatıyla bütünleştirmek; fesat, tüm hayatın bu dünya hayatıyla sınırlı olduğunu kabul etmektir.

Bu sebeple din, bu dünyada beşer iradesi ve ilmi dahilinde her ne oluyorsa, ferdi tutum ve toplumsal yaşam olarak bir tercih, uğrunda var oluş amacıdır..

Bu dünyada son üç yüz yılda olup biten neydi?

Japonya’sı Amerika’sı dahil Batı (şimdilerde Çin’i dahil) ilmi ve iradesiyle

Yöneticileri ve kurdukları yönetim sistemleriyle

Kendileri dışında kalanların üretmesini, kalkınmasını, kendi ayakları üstünde durmasını, değerleriyle var olmasını

Zor gücü yahut ikna yoluyla (içerden satın aldıkları devşirmeleri destekleyip yücelterek) engellemiştir. Kendi dünya görüşlerini geçerli sistem olarak hükümran etmişlerdir.

Batılı ‘insan hakları savunucuları, örgütlü işçi sendikaları, muhalifleri, yardım kuruluşları, demokrasi havarileri’, uluslararası hukuk ve düzenin istikrarı için

Kurulu soygun ve vurgun düzeninden pay alarak susmuş, hissesine düşen refahı korumak için suç ortaklığı yapmıştır. Düzen içi muhalefetiyle az bi pahaya kendilerini satmış, isyan etmemiştir..

Fesat yayan bu dünya düzeninde, merkezin dışında kalan bir ülkenin parasının değeri ile oynaşma başlamışsa o ülkede borsa kurulmuş, mali sömürü mekanizması çalışıyor demektir. Reel ekonomiyse kedi fare oyununda bahis oyuncularının keyfine kalmıştır.

Sonuç, küçük bir azınlığın dışında kalan büyük çoğunluk için yoksulluğun ve sefaletin dibi görünüyordur.

Türkiye bu yola 12 Eylül darbe şartlarında, Özal’ın mimariliğinde saptı. Özal sonrası gelenler aynı rotada ilerleyecek, AKP ile final oynanacaktır..

Batının kendi içinde kalan çoğunluk için de aynı mekanizma işleyecekti; yoksulu, sefili, bumerangın geriye dönüp kendilerini vurduğunda fark ettikleri şey, işin işten geçtiğidir..

Bi zamanlar sosyalistler vardı bu düzene isyan eden, direnen. Bunlardan, parsellenmiş dünyada kendi sistemlerini kuranların tersinden batıyı yeniden ürettikleri görüldüğünde

Umutların tükenişi gösterildi, bu cendereden çıkışın olmadığına iknaya çalışıldı. Tarihin sonu anlatısı ve medeniyetler çatışması hipotezi bu sebeple yayıldı dünyaya.

Tek kalmıştı Neo-Liberalizm..

İlahi kaynaklı dinler, geçmişin suçuna ortaklık icabı, dindarları eliyle daha modern dönem başlarında bu kavgadan çekilmişti. Muhafazakarlık yetecekti bunlara.

O sebeple bunların bu dünyada ne bi sözü ne bi itirazı ne de başka bi model için varoluş mücadelesi yoktu..

Fesadın kaldırılması adaletin ayakta tutulması için ne yapılabilirdi? Gerçekten tarihin sonu gelmiş, Neo-liberalizm tek mi kalmıştı?

İlahi kayaklı sahih din tarihe geri dönebilir topluma girebilir, şartları düzeltebilir miydi?

1500’lerde başlayıp 1800’lerde kurumlaşan modern Batı dini, feodal düzeni yıkarak, şartları değiştirip kendi toplumsal düzenini kurduğunda

2500 yıl öncesi ataları Grek’lerin yoluna/dinine dönmüş; ‘demokrasiyi’ ve mülk sahibi ‘demosu’ yeniden tarihe sokmuştu.

Bu bir geri dönüşün, 2500 yıllık geçmişin yenilenerek o günkü tarihe ve topluma yeniden sokulmasının hikayesiydi..

Bilinmeli ki tarihte ne kadar ileriye doğru projeksiyon yaparsanız, o kadar geriye gidersiniz. Tecrübeye bakarsınız. Şu halde ahirete uzanan projeksiyonda Adem’e dönmek böyle bi şey olur.

Tarih, geçmişten kopuk, lineer olarak hep ileriye doğru giden bi çizgide akmaz. Yani geçmiş kötü bu gün iyi değildir.

Doğrusu tarih, helezonik bir biçimde döner, devran edip durur. Başladığı yere hep geri döner ve yeniden başlar.

Bu sebeple
Dindarları bilmem ama Müslümanlığı yeniden inşa etmek isteyenler, geriye dönüp, son doğru model olan asrı saadeti yeniden ihya edebilirler. Bunun için ne kadar ileriye baktıkları önemlidir.

Anlaşılsın için diyelim; bu ülkenin dindarları yahut muhalifleri, bu günü gerçekleştiren Kemalizmle hesaplaşmak istediğinde dönüp gideceği yer en fazla yüz yıldır, daha geriye gidemez çünkü ileriye doğru bakışı bu güne kilitlidir.

Böyle yapmakla elde edilecek hasıla, yapıp edilecek olan veya umut edilenin, kendi Kemalist düzenlerini ihya  etmekten fazlası olmayacaktır. Nitekim görebilenlere görüldü bu gerçeklik..

Asrı saadete dönmenin şartı son Peygamberi, onun muhatabı olan toplumsal yapı ve düzeni, bu şartlarda verdiği mücadelesini, ne yaptığını ve niye öyle yaptığını bilip tanımaktır.. Şimdi hiç olmayan şey yani.

Ellerinde kitap olduğu için cenneti garanti ettiğini sanan ve kitaplarıyla yarış edip tatmin olan bir dindarlık, tarihten zırnık ders çıkartmamış cehaletin kendisidir.

Böylesi, kitap ehli olmanın ne olduğunu dahi kavrayamamaktır; Fatiha suresi defaatle tekrar ediliyor olsa da..

Tarihte bi kez olan bi şey, her zaman yine olur. Olmuştur. Olacaktır. Şartları sünnete uygun yeniden düzenlemeyi bilen müminler tarihe yeniden girerseler asrı saadet yeniden olur. Bu da insanlığa kurtuluşun yolunun hatırlatılmasıdır..

Hayıflanıp durmak, günahları ötekilere yıkıp rahatlamak, ayetleri tahrif edip hale meşruiyet aramak, bu dünyada ötekilere karışan kitap ehli için hep tercih edilen yol oldu.

Marks’ın dediği gibi, bu dünyayı yorumlayanlarla değiştirmek isteyenler ayrışacak. Bu dünyada elbet.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *