Lübnan üzerine sert eleştiri

Lübnan üzerine sert eleştiri

Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘ülkenin egemenliğine zarar vereceğini” belirterek liman patlamasına ilişkin uluslararası bir soruşturmayı reddetti. Ama kendisi bir hafta içinde Fransa Cumhurbaşkanı, ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcisi ve Almanya Dışişleri Bakanı’nın ülkeyi ziyaretinde herhangi bir beis görmedi.

Gerekli olanı yapmak için

Semir Ataullah / Şarku’l Avsat

Lübnanlılar, diğer halkların ve ulusların kendilerini aşağılamasına alışkınlar. Şimdi herhangi bir utanç duymadan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kendilerini siyasi ve anayasal krizden çıkarması için geri dönmesini bekliyorlar. Sanki dışarıdan idare edilmek bir istisnai durum değil de olması gereken bir şeymiş gibi davranıyorlar.

Lübnan’daki her siyasi grup, Fransa Cumhurbaşkanı’nın diğer grupları bastırmasını istiyor. Macron ise bu Lübnanlı gruplarla kıyaslandığında ülkenin tamamen çökmesini önlemek için çok daha dikkatli, dürüst ve tarafsız gibi görünüyor. Macron, karşılık beklemeksizin Lübnan’ın selametini istiyor. Zaten şu durumda Lübnan’ın Fransa’ya verebileceği pek birşeyi de yok. Lübnan’ın en fazla yapabileceği şey, kendini parçalanmaktan korumak ve dünyaya şiddet kültürü ve amonyum nitrat ihraç eden haydutların gücü tamamen ele geçirmesini önlemek olabilir.

Ancak Lübnanlı yöneticiler, kişisel siyasi heveslerinden ve kaprislerden vazgeçmemek için Fransa’dan ülkeyi adeta “işletmesini” istiyorlar. Görünen o ki hiçbir politikacı bir an bile olsun kendi bekası ile ülkenin bekasını ayırt etmeyi akıl etmiyor.

Dünyayı duygusal olarak sarsan bu üzücü felaketin az da olsa egemen sınıfının davranışlarını etkilemesi bekleniyordu. Ancak ne yazık ki bu elit sınıfın duygularını azıcık da olsa etkilemedi. Onlar bu tarihi felaketin enkazı yerde dururken kendi koltuklarının ve makamlarının derdine düştüler.

Bu yüzden Lübnanlılar, içerideki sorunlarının çözümünü ülke dışında bulmaya alışkınlar. Artık bundan tereddüt bile etmiyorlar. Hatta bu defa Macron’u Beyrut’ta karşılamak bile onlar için yeni bir şeydi. Çünkü daha önce olduğu gibi sorunlarını Cenevre, Lozan, Paris, Kahire, Taif veya Doha’da değil Beyrut’ta konuşmuşlardı. Oysa geçmişte ülkedeki her grup kendi dış hamisini temsil için yurt dışındaki “konferanslara” giderdi. Bu bazen Suriye bazen ABD hatta bir örgüt olan FKÖ veya Hizbullah’a silah ve maddi yardım gönderdiğini gizlemeyen İran bile olabilirdi.

Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘ülkenin egemenliğine zarar vereceğini” belirterek liman patlamasına ilişkin uluslararası bir soruşturmayı reddetti. Ama kendisi bir hafta içinde Fransa Cumhurbaşkanı, ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcisi ve Almanya Dışişleri Bakanı’nın ülkeyi ziyaret etmesinde ve açıklamalarda bulunmasında herhangi bir beis görmüyor. Liman’da onlarca Fransız ve Amerikalı askeri müfettişin incelemelerde bulunması da demek ki egemenliğin ihlaline sebep olmuyor. Macron, ABD’li temsilci ve Almanya Dışişleri Bakanı’nın Beyrut’un göbeğinde ülkedeki yolsuzluğu gündeme getirmeleri ne hikmetse egemenliği tehdit eden ve otoriteyi sarsan şeyler değilmiş…

Peki bütün bu olan bitenlerde ürkütücü olan ne? Ürkütücü olan şey Fransa ve uluslararası toplumun Lübnanlı politikacıları vatanseverlik vazifesi, onur ve insani değerler olarak bilinen şeylere ikna etmekten vazgeçmesidir. Lübnanlılar, Macron’a manda yönetiminin geri getirilmesi için binlerce kişinin imzaladığı bir dilekçe verdiler. Elbette bu sembolik, aşağılayıcı ve anlamsız bir adımdı. Zaten ne Fransa manda yönetimini geri getirir ne de ülkedeki ezici çoğunluk bunu kabul eder. Ancak dilekçenin anlatmak istediği şey şuydu: Bu yönetimdense sömürge köleliğini tercih ederiz. Buna karşılık Macron ne yaptı? Limandaki amonyum nitrat tehlikesi  ile ilgili uyarıda bulunarak  bu meseleyi “gerekli önlemleri almak için yetkili makamlara” havale etti.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *