Davutoğlu: “Yolsuzluk normalleştiğinde yok kabul edilir”

Davutoğlu: “Yolsuzluk normalleştiğinde yok kabul edilir”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu: “Siyasete girenler, bir rant elde etmek üzere giriyorlar.’ Zaten benim bir akademik hayattan siyasî hayata geçişimin anlamı nerede? Kendime soruyorum; bu anlayışla, bu zihniyetle mücadele etmek içindi.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Karar gazetesinin YouTube kanalı “Karar TV”de, gazeteciler Taha Akyol, Elif Çakır ve İbrahim Kahveci’nin sorularını cevapladı.

Gazeteci Taha Akyol, yolsuzlukla mücadele konusunda Davutoğlu’na şu soruyu yöneltti:

“Sizin Başbakanlığınız döneminde, iki hükümet programınızda da 10 paragraflık bir bölüm var; yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık. Sizden sonra bu bölümler kalktı, hükümet programlarında. Bu ‘yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık’ diye kamuoyuna taahhütte bulundunuz. Kamuoyu size oy verdi. Meclise geldi, meclis güvenoyu verdi. Yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık için ne yaptınız, neyi yapmanız mümkün olmadı?”

“Yolsuzluk normalleştiğinde yok kabul edilir”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bu soruya, “Zaten sadece o paragraf kalkmadı; belki de o paragrafların kalkması için benim Başbakanlıktan ayrılmam gerekti” diye karşılık verdi. Davutoğlu, kendisinden sonraki hükümet programlarında yolsuzlukla mücadelenin kelimesinin bile yer almadığını belirterek, “Bugün de ifade edilmez” dedi.

Yolsuzlukla mücadele için önce yolsuzluğun tanımlanması gerektiğine işaret eden Davutoğlu, “Şimdi ‘yolsuzluk’ diye tanımlayacağınız her şey normalleşmişse, artık yolsuzluk yok demektir. Yani tanımı dışına çıkmış demektir. Maalesef tablo bu” diye konuştu.

“Şu anki hastalıklarımızın çoğu, şeffaflık olmamasından”

Davutoğlu, başbakanlığı döneminde bütün bakanlıkları tek tek dolaşıp bilgi aldığını anlattıktan sonra, “O zaman fark ettim ki, şu anki hastalıklarımızın çoğu, şeffaflık olmamasından” dedi. Getirdiği imar yasası ile en küçük bir imar değişikliğinin bile bilgisayar ortamında herkese ilân edilmesini ve hiç kimsenin o imar değişikliğinden özel bir rant kazanmamasını amaçladığını belirten Davutoğlu, “Niye gerçekleşmedi?” sorusuna da şöyle cevap verdi:

“İşte bütün o ağların içinde olan ve buradan rant elde etmiş olan çevreler, sanki benimle cumhurbaşkanı arasında bir siyasî rekabet var ve onlar cumhurbaşkanının yanındaymış ve onu koruyormuş gibi; cumhurbaşkanı da, sanki benim bütün bu çabalarım, kurulan ilişkiler ağını yok edecekmiş gibi bir havaya girdi. Hatırlarsanız, işte ‘İlçe başkanı bile bulamazsınız bunları yaparsanız’ dedi. Ben o zaman dedim, bulmayalım; böyle ilçe başkanı bize lâzım değil. Temiz siyaset yapacaksanız, siyasetle ekonomi arasındaki kuralları koyacaksınız.”

Taha Akyol’un “İlçe başkanı bile bulamazsınız ne demek?” sorusu üzerine de Davutoğlu, şunları söyledi:

“Bir genel Müdür, önce devlet, sonra konsorsiyum tarafında…”

“Yani o zaman şu itiraf edilmiş oluyor: ‘Siyasete girenler, bir rant elde etmek üzere giriyorlar.’ Zaten benim bir akademik hayattan siyasî hayata geçişimin anlamı nerede? Kendime soruyorum; bu anlayışla, bu zihniyetle mücadele etmek içindi.

(…) Bir Karayolları Genel Müdürü, önce Danıştay Üyesi, sonra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, ben ayrıldıktan sonra da Kuzey Anadolu Otoyolu’nun konsorsiyumunun başına gelirse, ben bunu siyasî etikle bağdaştırmam. Yani o konsorsiyum devletle iş yaptığında devlet tarafında oturuyorsunuz, kısa bir süre sonra karşı tarafa geçip konsorsiyum tarafında oturuyorsunuz. Sonra da Ulaştırma Bakanı olarak tekrar devlet tarafına geçiyorsunuz. Burada artık ilişkileri kontrol etme şansınız yoktur. Somut. Son ayrılan Ulaştırma Bakanının şeysini söylüyorum. Ben, bir kişiyi itham etmek için söylemiyorum. Çarpıcı bir örnektir bu.

Bizim getireceğimiz siyasî etik yasasında, bürokraside belli bir alanda çalışmış birisi, belli bir süre görevden ayrılsa bile aynı alandaki özel sektörde çalışamaz kuralı getiriyorduk. Neden bu önemli? Devlet görevi yaparken, karşı tarafla müzakere ederken, kamunun çıkarını düşünecek. ‘Bir gün ben o tarafa geçip yönetici olurum’ diye düşündüğü anda, kamunun çıkarını koruyamaz. Bunlar, somut olarak gördüğümüz hususlar.

“Hükümet, kamu bankalarındaki mevduatı şahsının zannediyor”

Yine çok büyük bir kamu bankasında en yakın akrabalarının çalıştığını gördüğümde, hepsini görevden aldım. Çünkü bir kere kamu bankasında yakın akrabalar çalışmaya başladığında… Bir kere şu anlayış o kadar şey ki; bugünkü yönetimin en büyük kusuru burada, kamu bankalarına yatırılan mevduat, devlete ait değildir. Mevduat sahibine aittir. Emanet ediyor size. ‘Ben bu devlete güveniyorum. Bu da kamu bankası, paramı yatırıyorum’ diyor. Bugünkü yönetimin anlayışı şu: Bunlar sanki onların şahsî mevduatı, istediklerini istedikleri yere verebilirler, istedikleri krediyi kullandırırlar, bazı özel bankalara, finans kuruluşlarına bugünkü ekonomi yönetimi, bu da somuttur, telefon edip, ‘Şuraya kredi verin, buraya vermeyin’ diyor. Böyle bir şey dendiği anda, bankacılığın temel rasyonalitesi ortadan kalkar. Siyaset, böyle müdahalede bulunamaz.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *