5 soruda Hong Kong

5 soruda Hong Kong

1997 yılında İngiltere’den ayrılan, ‘bir devlet, iki sistem’ çerçevesinde Çin’e bağlı Özel İdari Bölge statüsünde olan Hong Kong, bu kez de ABD-Çin geriliminin merkezine yerleşti.

Hong Kong konusunu Dünya gazetesinden Hilal Sarı, emekli büyükelçi Mithat Rende ile değerlendirdi. Mithat Rende, bu siyasi konjonktürde Türkiye’nin hem batıyla hem Çin’le ilişkilerini canlı tutması gerektiğini, bu ilişkileri birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak görmesi gerektiğini savundu. Tecrübeli diplomat, şu anda aranan dış finansmanın da muhtemelen Çin’den değil batıdan geleceğini öngördü. Emekli büyükelçi şu açıklamaları yaptı:

Hong Kong ne oldu da arada kaldı?

Hong Kong’la tanışmam 1976’da. İlk Hong Kong’a seyahatim… Genç bir dış ticaret bürokratıyken bir ticaret heyetiyle gerçekleştirdiğim bu seyahat büyük bir sürpriz olmuştu. Bu kadar gelişmiş bir Uzak Doğu ülkesi/kolonisi görmek şaşırtıcıydı. Ama Hong Kong’la esas tanışmam 1997’ye rastlıyor, Londra Büyükelçiliğimizde müştesarlığım sırasında tanıştım. İngiltere 1997 haziranında 150 yıllık kolonisi Hong Kong’u hazin bir törenle Çin’e devretmişti. Hong Kong’un son valisi Chris Patten’la resmi bir davette tanışmıştık. O dönemin çok popüler adamlarından biriydi. Kendisinin “Doğu ve Batı” başlıklı bir kitabı da var. Konuya ilgi duyanlar için iyi bir kaynak olabilir. Hong Kong, İngiltere’den Çin ve İngiltere’nin imzaladığı ve Birleşmiş Milletler’e de tescil ettirilen bir ortak deklarasyonla ayrıldı. Bu çerçevede Hong Kong ‘bir devlet, iki sistem’le yönetilmeye başlandı. Siyasi ve hukuki açıdan yarı özerk – bazıları geniş otonomi de diyor – bir yönetime dönüştü. Bu ortak deklarasyonda 50 yıllık bir geçiş dönemi öngörüldü. Süre 2047’de doluyor. Deklarasyona göre bu statüyle Hong Kong’da hukukun üstünlüğüne dayalı serbest piyasa ekonomisi devam edecek. İngiliz ve ABD’li yatırımcılar da böylece orada faliyetlerini sürdürebilecek. Başka bir deyişle Çin’in komünizm temelli idari sisteminin dışında kalmış oluyor. Pekin yönetimi de bunu kabul etmişti. Bu çerçevede şunu da belirtmek lazım: İngilizler genellikle kolonilerinden ayrılırken çok akıllı davranır, idari sistemi ayrılmadan güzel kurarlar. Ayrılmak gerektiğini anladıklarında koşulları kendi menfaatlerine uygun şekilde oluştururlar. Esasen Hong Kong’da da bunu görmek mümkün.

ABD ve Batı için neden bu kadar önemli?

Hong Kong dev bir finans, ticaret ve ‘re-export’ merkezi. ABD ve İngiltere başta olmak üzere dünyanın birçok yerinden ulaşan ürünleri Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerine yeniden ihraç ediyor. Şu anda Hong Kong’da faliyet gösteren birçok ABD’li ve İngiliz şirket bulunuyor. Bir örnek vermek gerekirse 2009-18 arası dönemde ABD’nin Hong Kong’la ticaret fazlası 297 milyar dolar. Halen 1.300 ABD’li şirket Hong Kong’da faliyet gösteriyor. Yatırımcı, üretici, sanayici, gayrimenkulcu…

Gerilim tırmanırsa ne olur, Türkiye nasıl etkilenir?

ABD ile Çin arasında özellikle COVID-19 nedeniyle süregelen karşılıklı suçlamalara ilave olarak ortaya çıkan Hong Kong krizinin iki ülke arasında bir Soğuk Savaş’a dönüşmesi ne Türkiye’nin ne de diğer gelişmekte olan ülkelerin yararına olur. Soğuk Savaş, uluslararası ticaretin düşmesi, tedarik zincirlerinin kopması ve global ekonominin yavaşlaması sonucunu doğurur. Bu da COVID- 19’la durma noktasına gelen global ekonomiyi fevkalade olumsuz yönde etkiler. Aslında ABD ile Çin, geçmiş yıllarda çok iyi ticaret ortağı olduklarını gösterdiler. Çin ABD’li ve Avrupalı birçok şirketin üretim merkezi haline geldi. Neticede 500 milyar dolarlık bir ticaret fazlası verdi. Soğuk Savaş Çin ekonomisine yarar sağlamaz. Türkiye açısından da önemli olan meşhur Yol Kuşak projesi de zarar görür.

Bu siyasi konjonktürde Türkiye hem batıyla hem Çin’le ilişkilerini canlı tutmalı. Bu ilişkileri birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak görmeliyiz. Ticari, ekonomik, siyasi ilişkileri tüm taraflarla sürdürmek, ikili ihtilaflarına dahil olmamak önemli. Ülkemiz açısından konunun finansal boyutu da var. Türkiye’nin şu anda ihtiyaç duyduğu dış finansman kanımca nihayetinde batıdan gelecektir. Swap hattı görüşmelerini Japonya ve İngiltere gibi ülkelerle yaptığımızı duyuyoruz. Bu çerçevede Çin’in adı hiç geçmedi. Böyle bir mali destek verip vermeyeceklerini merak ediyorum ama büyük montanlı bir swap hattı açılacağını öngörmüyorum. ABD yönetiminin kurcaladığı diğer bir konu da Uygur Türklerine uygulanan baskı ve asimilasyon politikaları. Haberler doğruysa milyonlarca Uygur’un zorunlu asimilasyona tabi olması, kurulan kamplarda eğitilmesi, her türlü baskıya maruz kalması insan haklarına ve temel özgürlüklere aykırı ve kabul edilebilecek bir durum değil. ABD’nin Çin’le Soğuk Savaş ortamında bu konuyu işlemeye devam edeceğini tahmin ediyorum.

Çin’in Ulusal Halk Kongresi’nden geçirdiği yeni Ulusal Güvenlik Yasası ile ne amaçlanıyor?

Çin ilk kez Hong Kong yasama organını bypass ederek böyle bir yasa çıkardı ve konu saatler içinde yabancı basına yansıdı. İlk tepki Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’dan geldi. Pompeo yaptığı açıklamada yasayı kınadı. Hong Kong’un kendi yasama konseyi olduğunu ve Hong Kong halkının istek ve arzularına aykırı böyle bir yasa çıktığını vurguladı. Esasen ABD şimdi bu yasanın ortak deklarasyonun lafzı ve ruhuyla bağdaşmadığını ve Çin’in taahhütlerini yerine getirmediğini iddia edebilir. Çin tarafı ise terörizm, dış müdahale, ayrılıkçı hareketler, ulusal marşa saygısızlık gibi faliyetlere karşı bir yasaya ihtiyacı olduğunu savunuyor. Bu yasayla askeri yığınak yapması ve istihbarat faliyetlerini yoğunlaştırması da mümkün. Çinliler ayrıca geçen bahar aylarında suçlu iadesi yasasıyla başlayan gösterilerin sadece Çinlilerin girişimleri ve gösterileri olmadığını, batının ‘şer güçleri’ tarafından desteklendiğini hatta finanse edildiğini düşünüyor. Hong Kong’da son bir senedir kötü hava koşullarında dahi devam eden gösterilerin tamamen yerel kaynaklı olduğunu sanmıyorum. Esasen ‘sivil toplum kuruluşu’ veya ‘dernek’ adı altında faliyet gösteren ve bazı istihbarat örgütlerinin de bilgisi ve yönlendirmesi ile hareket eden bir durum olması kuvvetle muhtemel.

ABD-Çin gerilimi Soğuk Savaş’a dönüşür mü?

Bildiğiniz gibi ABD özel bir yasa ile Hong Kong’a belirli konularda ayrıcalık tanıyor. Çin’e uygulanan gümrük tarifeleri ve bazı kısıtlamalar Hong Kong’a uygulanmıyor. Son durum karşısında Başkan Donald Trump, Hong Kong’la ticarette uygulanan özel statüyü iptal edebilir. Trump, Kasım 2020’deki başkanlık seçimine kadar bu konuyu kullanmaya çalışacak. Öncelikle Trump’ın sıradan Amerikan vatandaşlarını etkilemek için bir düşmana ihtiyacı vardı. COVID-19 kapsamındaki karşılıklı suçlamalarla birlikte ABD-Çin ilişkileri gerildi. ABD’nin son zamanlarda Çin’e karşı daha da sert bir tutum izlemesinin çeşitli nedenleri var: ABD’nin gücü sadece askeri değil, doların rezerv para olmasından da kaynaklanıyor. ABD nomimal GSYH bakımından en büyük ekonomiyken, Çin satınalma gücü paritesine göre en büyük ekonomi oldu. Yükselen bir güç olarak Çin şimdi ABD’yi daha da zorlamaya ve tek süper güç özelliğini sorgulamaya başladı.

Çin doların rezerv para gücünü zayıflatmaya veya törpülemeye çalışıyor. Bunlara paralel olarak ABD, Çin’i aşırı silahlanmakla, Güney Çin Denizi’nde oldubittilere gitmekle ve teknoloji casusluğuyla suçluyor. İki ülke fikri mülkiyet hakları yüzünden de çatışıyor. ABD yönetimi Çin’in yapay zekada ve 5G’de aldığı mesafeden de memnun değil. Mütteffiklerinden bu teknolojiyi kullanmamalarını istiyor. ABD Çin’in bu atılımlarını ve başarılarını engellemekte geç kaldığını düşündüğünden bu aşamada çevreleme ve baskı politikası izliyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *