İnsanlık adına hüzün duyulacak bir zamanda sorumluluk duygusuyla bir yılın muhasebesi yapılması gerekirken…
Müslümanlara sorumluluk hatırlatmasında bulunan Haksal şöyle diyor yazısında:
Tarihlerin insanda bıraktığı iz etkili ve derin. Her milletin kendine özgü değerleri ve tarihi zamanları var.
Hıristiyanlar bir haftadan beri bir yoğunluk içinde. Bir hazırlık ve bir süreç. Zamanı yenileme de denilebilir. Eğlenceye dönük daha çok. Bir millet kendi öz değerlerinden uzaklaşıyor giderek. Yabancılıkları da içselleştiriyor.
Batı ruhuna kapılanlar bir takım ayrıntıların farkında bile değildirler. Kendilerini ateist veya hiçbir dine bağlı görmezken. Hıristiyanlığın kimi değerlerini kabul ediyor. Noel, miladi yılbaşı kutlamaları buna dâhil. İslâm düşüncesine ve İslâmî değerlere tepkiden de geri kalmıyorlar. Demek oluyor ki dolaylı olarak Hıristiyanlık değerlerini içselleştirmiş oluyorlar.
Müslümanlar başka kültür ve dinlerin değerlerine tepkili olmazlar, olmamalılar. Bunlar onların tercihleri ve inanışları. Fakat kendini Müslüman olarak bilenlerin onlardan daha çok Hıristiyani bir anlayışa yönelimleri ve kabulleri asıl üzerinde durulması gereken.
Müslümanlar kendi hayat tarzlarıyla yaşarlarsa zaten sorun yok olamaz.
Batı ruhuna mensup olanlar bu gibi tarihleri meşru kılmak adına İslâm öncesi paganlıkta kimi arayışlara girerler. Hıristiyanların tarihleri ve değerleri somut kimi gerekçelere dayanır. Hazreti İsa’nın doğumu bir dönem.
Kişilerin din dışılığı kendilerini ilgilendirir. Bunların tuhaf özellikleri Müslümanların değerleri, yaşayışları. Bu da onlar için bir çelişki.
Müslümanların insanlık tarihinin en önemli dönemlerinden biri Mekke’nin fethidir. İnsanlığın hemen her adımından ders alınacak çok yönlü özellikleri bulunuyor bu tarihin.
Mekke’nin Fethi geleceğe kapıların aralanmasıdır. İnsanların gönüllerinin fethi. Akıllarının ve kalplerinin fethi ve zihinsel açılımı. Müslümanlar en kanlı olunan bir dönemin üzerine bir set çekiyor ve tarihin karanlıklarına itiyor. Kan davalarına son veriyor. En çok zulüm görülmüş olan geçmiş unutuluyor. İnsanlığa yaşama kapıları aralanıyor. Birlikte yaşama ve yaşayabilme bilinci kazandırılıyor. Geçmişin karanlığına değil geleceğin aydınlığına yol açılıyor. Geçmiş bir kenara atılıyor gelecek duygusu ve bilinci oluşturuluyor.
Daralan zamana ferahlık kazandırılıyor. Beklenmedik bir duygu sağanağı oluşturuluyor. Mekke’nin Fethi, insanlığın gönlünün ferahlığının sağlanmasına yol açılıyor. Bu, en beklenmedik bir durum. İnsanların umutsuzluğa kapıldığı bir zamanda yeniden hayata kazandırılma hamlesi.
Kaldı ki, o beldenin öz sahiplerini barındırmayanlara bu anlayış gösteriliyor.
Zamanın hızlı akışı bir anda terse çevriliyor. Karanlıktan aydınlığa, feraha ve huzura yön veriliyor.
İki kültür arasındaki en belirgin farklar da burada. Eğlencenin tam anlamıyla bir çılgınlığa döndüğü bir zamanda. İnsanların kanlarının oluk gibi akıtıldığı bir zamanda. Hem de bu kanları akıttıranlar ve neden olanlar bunu yapıyorlar. Sanki yeryüzünde insanlık huzur içinde, sefalet yokmuş gibi tam anlamıyla eğlenceye dönük çılgın bir yaşayış.
İnsanlık adına hüzün duyulacak bir zamanda sorumluluk duygusuyla bir yılın muhasebesi yapılması gerekirken.
Tabiî ve ne yazık ki Batı asla kendini hesaba çekmez. Sorun Müslümanlar olunca bu durum daha bir farklılık kazanıyor.
Bir Müslüman hemen her gününün muhasebesini yapar. Başını yastığa koyduğu zaman tövbe ve istiğfara yönelir. Bu bir iç hesaplaşmadır. Yastık ve uyku; unutma ya da boş verme yeri veya umursamazlık anı değil bir Müslüman için. Çünkü kendisinin bir zaman hesaba çekileceğinin bilincindedir. Müslüman adımlarını atarken ne yaptığının bilincini taşır veya taşımalı. Bu adımlar ve düşünüşler onu gelecekte daha huzurlu kılar. Daha dikkatli yaşamaya bakar. En azından böyle bir bilinç taşır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *