İstanbul’da düzenlenen ‘Uluslararası Maneviyat Psikolojisi’ başlıklı sempozyumda Allah’ı bilmenin kalp için en büyük haz ve mutluluk kaynağı olduğu anlatılırken, ibadetin en yüce formunun Allah’ı bilmek olduğu ileri sürüldü.
İstanbul Müftülüğü, Erciyes Üniversitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) iş birliğiyle “Kalp, nefs ve ruh” temasıyla düzenlenen 6. Uluslararası Maneviyat Psikolojisi Sempozyumu, Osmanlı Arşivleri Kongre Salonunda devam etti.
Prof. Dr. Noraini Noor, burada yaptığı konuşmada Batı’da mutluluğun tarifinin iyi bir yaşam arayışı olduğunu ifade ederek, “Modern bilim, aydınlanma ve kiliseden empoze edilen dini doktrinden özgürleşme yani bağımsız düşünce, insanın doğasına dair rasyonelliğe dayanan yeni bir anlayış ve mekanik dünya görüşüdür. Mutluluğa dair erken dönem yaklaşımlarında değişim hazza odaklanma olarak gelişir ve artık erdemlilikten bahsedilmez. Bentham’ın faydacılık anlayışı, mutluluğa hedonist açıdan bakmaktır ve temelde insanları motive eden haz ve acı vardır. Mutluluğa ulaşmanın yolu ise hazzı arttırmak, acıyı ve çile çekmeyi azaltmak olarak karşımıza çıkar.” dedi.
İbadetin en yüce formu
1700’lü yılların ortalarında demokrasinin ve romantik akımın yükselişiyle birlikte sıradan insanlara kendi hayatları üzerinde karar verme gücü veren bir yönetim sisteminde mutluluğu aramanın bir hak olarak görülmesi ve kişisel tercih olarak bireysellik, duygu, sevgi, aşk gibi duygularla karşılaşıldığını dile getiren Noor, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“20. yüzyılda Freud’un bilinçaltı kavramında hümanist teorilere baktığımız zaman iki yaklaşım görürüz. Bunların birincisi antik-kadim yaklaşım diğeri ise modern yaklaşımdır. Ancak mutluluğa İslami bakış açısından yaklaştığımız zaman insanın varoluş nedeni Allah’a ibadet etmektir ve ibadetin en yüce formu da Allah’ı bilmektir. Bu bilgi, Allah’a imana ve sonuçta bu dünyada ve ahirette daha yüksek derecede erdem ve mutluluğa ulaşmaya yol açar. Dolayısıyla kalıcı mutluluğun kaynağı Allah’ı bilmektir. Gazali, bir şeyin mutluluğunun, onun hazzı ve kolaylığı bulduğu şeyde olduğunu ve kalbin ya da nefsin mutluluğunun yaratıldığı şeyde, yani nihai gerçeğin bilgisinde olduğunu belirtmiştir. Bilgi ne kadar büyük ve yüce ise, kalbin edindiği haz da o kadar artar. Nihai bilginin kaynağı Allah olduğu için, kalp en büyük hazzı ve mutluluğu Allahı bilmekte bulur. Bu nedenle bazı alimler Allah’ı sevme özelliğini insanın Allah’ı bilme yoluyla elde edebileceği en yüksek erdem olarak görürler ve bu erdem, ruhun veya kalbin ulaşabileceği en yüce makamdır.”
İslam psikoloğu ve psikoterapisinin amacı
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Manal Mohammad Asif de “İslam mirasından girişimlerin elde edilmesi ve modern psikoterapide kullanımı” konulu sunumunda, İslami psikoterapinin nedenlerini anlatarak, “Bugüne kadar İslam psikologları arasındaki tartışmanın çoğu İslami psikoterapinin içeriğinde olmuştur. İslami psikoterapiye uygun yaklaşımlar hakkında bazı diyaloglar da olabilir. Ancak şu ana kadar İslami psikoterapinin amacıyla ilgili çok az şey söylendi. Müslüman psikologlara İslami psikoterapinin asıl amacı sorulduğunda, Müslüman olmayan meslektaşları gibi onlarda asıl amacın hastanın iyileşmesine ve uyum sağlamasına yardımcı olmak olduğunu söyler.” diye konuştu.
İslami açıdan bakıldığında bu cevabın eksik ve kapsamlı olmadığına dikkati çeken Asif, şöyle devam etti:
“Bir İslam psikoloğu ve psikoterapisinin amacını bilmesi ve açıkça anlaması çok önemlidir. Çünkü onun klinik uygulaması, kendisi ve hastaları için daha anlamlı, kullanışlı ve faydalı olacaktır. Üstelik, amacı bilmek ve anlamak İslam psikoloğunun içinde rahatça çalışabileceği güvenli bir İslami çerçeve oluşturmasına yardımcı olacaktır. İslami psikoterapinin amacı şeriatın amaçlarını yerine getirmek olmalıdır. Genel olarak şeriatın amaçları bireyin mefsedetini yani itidal çizgisinden sapmasını ve bozulmasını önlemek ve bu dünyadaki maslahatını yani iyiliğini, uygunluğunu ve refahını arttırmaktır. Ayrıca bireyin cezalandırılmasını önlemek ve ahiretteki mükafatına teşvik etmek ve toplumsal mefsedeti önlemek ve bu dünyadaki refaha teşvik etmektir.”
Bireyin refahı
Asif, şeriatın amaçlarının ise hem bireyin hem de toplumun faydalanmasını sağlayan refaha yönelik dengeli bir yaklaşımı desteklediğini aktararak, “Başka bir deyişle, ne bireysel refah için toplumsal refahtan ne de toplumsal refah için bireysel refahtan taviz verilen bir yaklaşımı destekler. Birey, bir toplumun temel birimi olan ailenin üyesidir. Bu nedenle bireyin refahını elde ederek toplumun refahını elde edebiliriz. Bireyin refahı, zarardan ziyade toplumsal refaha yol açacak şekilde korunmasıyla sağlanır. Bu yüzden İslami psikolog amacını yerine getirmek için tedavi sırasında hastasının refahı üzerinde çalışırken toplumun refahını göz önünde bulundurmak mecburiyetindedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *