Din (İslam), kaynağı metafizik olsa da, hitap yönüyle içinde yaşadığımız evrene ait iki kutuplu bir kavramdır. İçinde yaşadığımız boyuttan farklı bir boyutun varlığını haber verir ve yaşadığımız hayatın ölümden sonra sorgulanacağına dair uyarılarda bulunur inananlar için..
Müslümanların İslam ile İmtihanı
Nisanur Özdemir
Din (İslam), kaynağı metafizik olsa da, hitap yönüyle içinde yaşadığımız evrene ait iki kutuplu bir kavramdır. İçinde yaşadığımız boyuttan farklı bir boyutun varlığını haber verir ve yaşadığımız hayatın ölümden sonra sorgulanacağına dair uyarılarda bulunur inananlar için..
Her insanın farklı zihin dünyası olması nedeniyle, İslam da müslümanlar nezdinde pek çok farklı, karmaşık yoruma sahip olmuştur. Ancak din Allah nezdinde gönderdiği kaynağa dayanarak mutlaka tek yoruma sahiptir. Aksi halde hakikatte bir değil bin çeşit İslam ve din olurdu.
Gerçeği anlamanın en iyi yolu ise, İslam dininin yegane kaynağı olan Kur’an’ın kendisine yönelmek -tarihteki bir zaman dilimi ve bir kültürün kodları ile çağlar üstü mesaj vermek istediğini anlamak- akıl sahibi inanan insanlar için hiç de güç değildir.
Fakat görünen o ki insanların çoğu, bırakın vahyin zaman, mekan ve kültür üzerinden verdiği mesajdaki maksadı anlamayı ve bu ayrımı yapmayı, nesilden nesile aktarılan hurafeler ve rivayetler üzerinden kendilerine yeni bir “İslam” dini oluşturmuş görünüyorlar.
Örneğin, deveyi örnek veren Kur’an’ın bugünün arabalarını da kastedebileceğini düşünmemek herhalde bağnaz, cahil bir kafaya sahip olmanın yansıması olabilir.
Bu tür insanlar, gelenek içinde kulaktan kulağa duydukları her sözü kaynağına inmeye, incelemeye gerek görmeden inanma eğiliminde olmuşlardır. Kolaycılık, gerçeklerden kaçma, işi kılıfına uydurma, yüzeysellik altyapısı ile hurafeler yüzyıllar içinde kümeleşerek büyüyüp, pagan-islam karışımı bir din olarak karşımıza çıkmıştır..
Muhakkak ki, bunca kire çamura rağmen dini özüne ve Kur’an’a uygun yaşamaya çalışanlar var. Konumuz daha çok cehalet ve menfaat bağlamında değerlendirilebilir.
Metafizik ve daha çok soyut kavramlardan oluşan din olgusunun kaynağına gitmek her şeyi çözer mi, diye bir soru akla gelebilir.
Kanımca sorunun büyük bir kısmı hallolmuş olur ve soruların temelde toplanmasını sağladıktan sonra artık nasıl zihin yürütülebileceği metadolojisine odaklanılabilir.
Konuya dönersek, dine aykırı hareketlerin ne olduğu, dinin yerine nelerin din yapıldığı ve ortak koşulduğu şu başlıklar altında toplanabilir;
Ritüellerin kutsanması,
Gücün ve makamın kutsanması,
Sermayenin kutsanması,
Gösterişin kutsanması,
Kayırmacılığın ve hemşehriciliğin kutsanması,
Yanlış kader anlayışı, kadercilik.. diye liste uzayabilir..
Kur’an bunlara kısaca müşrikleşmek diyor. Ve defalarca, insanın bu yanlışlara düşmemesi ve cennete gitmenin anahtarı olarak iman ile birlikte, salih ameli tavsiye ediyor.
Salih amel kavramının müslüman toplumlar tarafından yeterince anlaşılıp içselleştirilemediğini düşünüyorum.
İnandık diyenler, bir hayat felsefesi olarak, kişisel, anlık menfaat beklemeksizin, insanlar, toplum, tüm canlı, cansız çevre ve daha geniş ölçekte dünya adına adil, iyi, doğru, güzel eylemler ürettiğinde salih amel yapmış olurlar.
Aksi takdirde ne kendileri, ne dünya huzura eremez. bir şeyin aksi doğal olarak kötülük üretir. Birinin aksi bir tutum içindeyken iyi olduğunu iddia etmesi bir şey ifade etmez. Bu da toplumlarda yozlaşma, bağnazlık ve çürümüşlüğe doğru yol açar.
Asr suresinin müslüman olduğu iddiasında olanlar için baştacı olması ve hayatlarımızda gerçek anlamda yer etmesi dileğiyle..
“Ant olsun zamana ki, insan gerçekten zarar içindedir. Ancak iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı(direnmeyi) tavsiye edenler hariç.”
(Meridyen Haber)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *