Habertürk’e röportaj veren İçişleri Bakanı Soylu, Suriyelilere karşı başlatılan ırkçı kampanyanın, Fırat’ın doğusuna harekat söylemi ile başladığına dikkat çekti. Bu işin reçetesinin ise Müslümanlık ve kardeşlik olduğunu vurguladı.
Taksim’de kutlama yapan Suriyeli gençlerin görüntülerinin sosyal medyada yayılmasının ardından başlayan tartışma üzerine Habertürk’ten Kübra Par sorularını, Göç İdaresi Başkanlığı’nın da bağlı olduğu bu konudaki en yetkili siyasi adres olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yöneltti.
Soylu, Suriyeliler hakkında birçok şeyin yanlış bilindiğini vurgularken, “Suriyelilerin içerisinde bulunduğu mesele sadece onların meselesi değil; Suriyelilerin güvenlik ve can meselesi, Türkiye’nin de güvenlik ve bütünlük meselesidir” dedi.
İşte o röportaj:
‘TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLERİN ÇOĞU MİSAK-I MİLLÎ SINIRLARI İÇİNDEN GELDİ. ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ’NDE, SURİYE’DEN 1102 ŞEHİT VAR’
Yılbaşı gecesi, bir grup Suriyeli sığınmacı Taksim Meydanı’nda ÖSO bayrağı açarak kutlama yapması tartışmalara neden oldu. Sosyal medyada “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” diye bir kampanya başladı. O görüntüler sonrası gelen tepkilere ne diyorsunuz?
Meseleye sadece Taksim diye bakmak hem bizi yanıltır hem de milletimize eksik bilgi vermiş oluruz. Suriyeliler meselesine bakarken tek boyuttan bakmamak gerekir. Burada tecavüzlerden, ölümlerden, savaştan kaçan insanlardan bahsediyoruz. Türkiye bu konuda belki de insanlık tarihine adını yazdıracak bir tavır ortaya koyuyor. Bu kolay bir şey olsa, Avrupalılar isterdi, “Gelmesinler” diye çaba sarf etmezlerdi. Biz Türkiye’ye gelen bu insanlarla, yüz yıl önce aynı sancak altında yaşıyorduk. Suriye’den bize gelenlerin yüzde 62’si Misakımillî sınırları içerisinde. Çanakkale Şehitliği’nde, bu topraklar için kendilerini feda edenlere bir bakalım. Şehitliğimizde Hama’dan 189, Halep’ten 544, Şam’dan 91, İdlib’ten 129, Lazkiye’den 31, Deyrizor’dan 67 kişi var. Ayrıca, kayıtlarda şehir belirtmeden sadece “Suriye” yazan 51 şehidimiz var. Kayda girmeyen, ismi yazılmayan ama Çanakkale’de veya başka cephelerde şehit olmuş insanlar da var. 2011 yılından bugüne kadar Suriyeliler kendi memleketleri için 71 bin 923 şehit vermişler. 166 bin 823 de gazi var. Rejimle mücadelede 60 bin 500, Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 1281, Zeytin Dalı Harekâtı’nda 477, DEAŞ ile savaşta 6 bin 280, KCK-PYD- YPG ile savaşta 3 bin 385 şehitleri var. O yüzden, “Bu adamlar burada ne yapıyorlar?” sorusunu soramayız.
‘TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ GENÇLER DE YARIN BİR GÖREV OLUNCA ORAYA GİDECEK’
“Bizim askerimiz orada şehit olurken onlar niye gidip ülkeleri için savaşmıyorlar?” veya “Kadına, yaşlıya, çocuğa bakalım ama bu Tosunları istemiyoruz” şeklindeki tepkilere cevap niteliğinde mi bu söyledikleriniz?
Türkiye’de aynı zamanda terörle mücadelenin de içerisinde yer alıyorum. Ailesinin, çevresinin, milletimizin bir bölümünün yaşadığını herkes aynı yoğunlukta yaşamayabiliyor. Bu Suriyeliler için de geçerli. Oradaki gençler mücadele ederken, burada onlarla aynı ruh halini yaşamayanları eleştirecek değilim. Oradaki insanlar o mücadeleyi yapacak. Buradaki gençler de yarın bir görev olunca oraya gidecek.
Avrupa’yı kendilerine örnek alan, üstenci bakan bir kesimde birtakım yanılgılar var. Avrupa’da yükselen bir ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı var. Türkiye’de de sadece yabancı düşmanlığı üzerinden iç siyaset ve hükümet karşıtlığı geliştirmeye çalışan bir grup var ve bu bir işaret fişeği yakıyor. Bazen konjonktürel olarak bu işaret fişeğinin etrafına toplananlar oluyor.
‘SURİYELİLER BİZİM İÇİN BİR İMTİHAN, BİZİ BİRBİRİMİZDEN AYIRMAYA ÇALIŞAN TAHRİKLERE GELMEYELİM’
Ama AK Parti tabanından da bu meseleye tepki gösteren insanlar var…
Olabilir, çünkü bu mesele insanların günlük hayatına dokunuyor. Hastanede, okulda, ulaşımda maalesef bir konfor paylaşımı söz konusu oluyor. Bu konfor paylaşımından dolayı böyle bir reaksiyon olabilir. Ama bir gerçek var ve biz bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Hayat sadece meta değil. Allah, tarih bizi bir imtihana tabi tutar. “Sizden sonra gelecek nesillerin üstünden bela ve musibet kalksın” derler ya, Suriyeliler ile böyle bir sınavın içerisindeyiz. Bizi birbirimizden ayırmaya, özümüzde olmayan birtakım üretmeye çalışanlara karşı tahriklere gelmeyelim. İçişleri Bakanı olarak diğer ülkeleri ziyaretimde, bu mesele açıldığı zaman bütün dünyanın yüzü yere bakarken, bu, bizim dünyaya üstünlük sağladığımız birinci mesele oluyor. Hem insanlık adına hem Müslümanlık adına hem de Anadolu medeniyetinin bize öğrettikleri adına bu duruşumuzu terk etmeyelim.
Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu bazen coğrafi avantaj olur, bazen yeraltı zenginlikleri avantajı olur, bazen liman avantajları olur, bazen enerji üretim avantajları olur, bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz. Orada Özgür Suriye Ordusu da dahil olmak üzere o mücadeleyi sadece Suriyelilerin çok daha rahat yaşaması adına yapıyor değiliz; ülkemizi uluslararası bir tehdit altına almaya çalışanlara karşı onlarla birlikte orada büyük bir mücadele veriyoruz.
‘FIRAT’IN DOĞUSUNA YÖNELİK HAREKÂT GÜNDEME GELİNCE, TÜRKİYE’DE SURİYELİLER ÜZERİNDEN BİR NEGATİF PROPAGANDA ÇALIŞMASI BAŞLADI’
Bugün itibarıyla Türkiye’de 3 milyon 623 bin Suriyeli var. Bu insanların ne kadarı dönecek, ne kadarı kalacak?
Suriyeliler dönsünler deniyor ama nereye dönecekler? Harita üzerinden bakalım. (Üstte) Ortadaki gri alan rejim bölgesi, bunlar zaten rejimden kaçmışlar. Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere bütün dünya, Lübnan sınırında oluşturulan bölgeye “Geri dönün” diyor. Büyük bir kampanya yürütülüyor. Şu ana kadar sadece 70 bin kişi döndü. Bizde bir kampanya yok, fakat son 2 yıl içinde bizden, haritada ZDH ve FKH olarak belirtilen Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtlarının olduğu toplam 4 bin kilometrekarelik bölgeye 294 bin kişi döndü. Bütün dünya buradan dönsünler diye kampanya yapıyor. “Suriye normalleşti, Lübnan’dan dönüyorlar, Türkiye’den niye dönmüyorlar?” şeklinde bir fitne oluşturmaya çalışanlar var. Peki, bu insanlar nereye dönecekler? Rejim, PYD-PKK, DEAŞ, HTŞ ve diğer radikal gruplar arasında parçalanan bu haritada; bu insanlar nereye dönsünler? Bir gece yatacaklar, ertesi gün DEAŞ’cılarla, El-Nusra’cılarla, PKK-PYD’cilerle beraber, Amerikan askerleriyle beraber kalkacaklar. Bunu açık yüreklilikle tartışmamız gerekiyor. “Ben siyaset yapıyorum, bundan kaçayım” diyemeyiz. Ben siyasetten önce insanım. Tayyip Erdoğan, bütün bu hadisenin sadece Suriye fotoğrafını görmüyor, dünya fotoğrafını görüyor ve biz bunu ilk kez bugün yapmıyoruz. Biz bunu Selanik’te soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza yaptık… Bulgaristan’da yıllarca yan yana olan komşuların birbirlerini öldürmeye nasıl teşebbüs ettiğini ve öldürtmek için ihbar ettiklerini bildiğimiz bir tarihten geliyoruz. Buralar başka bir memleket değil, bizim memleketimiz. Dönebilen dönüyor.
Suriyelilerin içerisinde bulunduğu mesele sadece onların meselesi değil; Suriyelilerin güvenlik ve can meselesi, Türkiye’nin de güvenlik ve bütünlük meselesi. Geçen yıl Irak’ın kuzeyinde bize bir operasyon yapmak istediler ama başaramadılar. Burada hem Türkiye’yi bu coğrafyadan kopartmak için hem de Türkiye’nin kendi içindeki bütünlüğüne yönelik bir kasıt vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız Fırat’ın doğusuna yönelik bir harekât başlayacağını ortaya koyduktan sonra, Türkiye’de Suriyeliler üzerinden bir negatif propaganda çalışması başladı.
“Suriyelilere dönük tepkiler tesadüf değil” mi diyorsunuz?
Bunun tesadüf olduğunu düşünmek saflık olur.
Bu, halkın doğal tepkisi değil miydi?
Muhakkak ki bütün bu işin sosyolojisini de bir şekilde görmek lazım. Hastanenizi, okulunuzu, otobüsünüzü, işinizi paylaşıyorsunuz; bunun muhakkak ki bir iç değerlendirmesi, bazen bir iç itirazı olacaktır. Ama bunu bütün fotoğraf içerisinde görmemiz gerekir.
Peki toplumda rahatsızlık oluşmaması adına, siz İçişleri Bakanlığı olarak ne yapıyorsunuz yahut Süleyman Soylu bu işin reçetesinin ne olduğunu düşünüyor?
Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Hemen yanı başımızdan buralara göçüp gelmiş Eyüp Sultan Hazretleri’nin yanında oturuyoruz. Bu coğrafyada Sahabiler var, onlar da göçüp gelmişler. Bu coğrafyayı kendiyle yoğuran hamur Anadolu medeniyeti, Müslümanlık ve esas itibarıyla buradan tüm insanlığa yükselttikleri bir ışık. Bunu sağlayan ve taşıyan bir millet var.
‘EN ZOR İŞLERDE SURİYELİLER ÇALIŞTIRILIYOR’
Toplumda Suriyelilere dönük tepkinin arkasında ekonomik nedenler de yatıyor.“Bunlar geldiler, benim oğlum çocuğum iş bulamazken onlar işe girdiler. Hiçbir vergi ödemeden kolayca işyeri açabiliyorlar, hâlbuki biz bin türlü bürokrasiye takılıyoruz” gibi eleştirilere ne diyorsunuz?
Böyle bir şey söz konusu değil. “Hastanelerde sıraya girmiyorlar” deniyor. Bunların kayıtlarını yaptık ve güncellemelerin neredeyse yüzde 96’sını bitirdik. Yani 3 milyon 483 bin Suriyelinin, parmak izleri dahil olmak üzere bütün güncellemelerini bitirdik. Kendi vatandaşlarımızın hangi bilgileri varsa, onların da bütün bilgilerini sisteme entegre ettik. Jandarmamız, polisimiz hepsi istediği noktada istediğini görebiliyor. Dükkan açmaları konusunda da yanlış anlama var. Esnaf dükkân açıyor, bunu açma hakkı var; ya kendisi açıyor ya da Türk vatandaşı ile ortak açıyor ve içinde kendisi çalışıyor. Ama hepsi prosedürlere uygun. Suriyelilerin, normal vatandaşlardan fazla olduğu bir ilde bu konuya dair bir çalışma yaptık ve yüzde 90’ının kayıtlı olduğu sonucunu aldık.
Kayıt dışı çalışma oranı nasıl? Dar gelirliler, “Suriyeliler geliyor, sigortasız ve bizden daha ucuza çalışıyorlar, o yüzden de biz iş bulamıyoruz” diyorlar.
Bu eleştirinin önüne geçmek ve onların çalışmalarını da kayıt altına alabilmek için, özellikle geçici koruma kapsamındakilere yönelik bir çalışma şartı getirdik. Bunu bizden, “Eğer bunu sağlarsanız, biz hem onları sigortalı yaparız hem de bu eleştirileri engellemiş oluruz” diyerek iş dünyası istedi. Şu anda çalışma izni olan yaklaşık 65 bin kişi var.
3 milyon 200 bin Suriyeli içinden sadece 65 binin çalışma izni olması çok az değil mi? Demek ki kayıt dışı oranı yüksek…
Evet bu yeterli değil. Bu konuda ciddi bir mücadele veriliyor. İş dünyası bu talepte bulunurken, oradakiler kendi sorumluluklarını yerine getireceklerini söylemişti, fakat gelinen noktada durum bu. Bu benim iş camiasına bir sitemim olsun; Türkiye’deki en zorlu ve meşakkatli işlerde Suriyeliler çalıştırılıyor ve özellikle sanayi sitelerinin en sıkıntılı alanlarında çalışıyorlar.
Peki, siz yeterince denetliyor musunuz?
Mümkün olduğu ölçüler içerisinde denetliyoruz. Özellikle son bir iki yılda bu denetlemeler ciddi bir şekilde arttı; bu konuda hem cezalar hem de tedbirler yoğunlaştı.
‘GÜNLÜK OLARAK VERİLEN PARANIN TAMAMINI AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN KARŞILIYORUZ’
Peki, Türkiye cebinden Suriyelilere ne kadar para ödüyor? “Millî servetimiz onlara akıyor” söylemleri doğru mu, yoksa son dönemde daha çok dış fonlarla mı karşılıyoruz?
Günlük olarak onlara verilen paranın tamamını Avrupa Birliği’nden karşılıyoruz. “Üniversiteye imtihansız giriyorlar”, “Hastanelerde sıra beklemiyorlar””, “Bunlara TOKİ ev veriyor” gibi, söylenen şeylerin tamamı yalan. Bunları özellikle sosyal medyada birtakım ‘fake’ hesaplardan yapıyorlar. Bu hesapların arkasındaki gücü biliyoruz, bu konuda gereğini de yerine getiriyoruz. Ama bu Türkiye’nin lehine bir durum değil. Bu kadar yalan, olmayan şeyler insanlık için üretilmez.
‘SURİYELİLERİN SUÇ ORANI KENDİ VATANDAŞLARIMIZIN SUÇ ORANINDAN YARI YARIYA AZ’
Peki, Suriyeliler arasında suç oranı nasıl? “Türkiye’de bir güvenlik problemi yaratıyorlar” algısı var.
Bakın size bir örnek anlatayım. Eşme’de Suriyeli bir karı koca, gecenin onunda ev ziyaretinden geliyor, yüksek promilde alkol alan gençler adama ve hanımına laf atıyor, adamı da, hanımını da tartaklıyorlar. Adam da çok dayak yiyor, sonrasında da elindeki çakıyla saldırmaya çalışıyor. Ölen yok, yaralı var, onlar da iyileşti. Çakıyı sallayan Suriyeli hem gözaltına alındı hem de tutuklandı. Bu, Suriyeli adamdan kaynaklanan bir sonuç değil. Gecenin bir yarısında, siz sokakta giderken birisi size “sarkıntılık” eder ve eşiniz darp etmeye çalışırsa ne olur? Yine iki gün önce Uşak’ta iki yabancı, bir taksi durağındaki şoförü dövüyor. Bütün sosyal medya, “Suriyeliler şunları öldürdü, bıçakladı” yazıyor. Suriyeli olduğu belli değil, ki zaten yapanlar Suriyeli de değil. Özellikle Türkiye içerisinde, gerek sosyal medya taramalarıyla gerek birtakım istihbarı değerlendirmelerle biz bunları buluyoruz. Burada vicdani bir sorumluluğumuz var. Her meseleyi Suriyelilerin üzerine boca ederek oluşturulmaya çalışan iklimde hepimiz dikkatli olmalıyız. Bu aynı zamanda insanlık vecibesidir. Suriyelilerin 2013’teki suç oranları yüzde 2.8, bugün 0.8. Kendi vatandaşlarımızın suç oranı yüzde 1.9.
Suriyelilerin suç işleme oranı aslında Türklerden çok daha az mı yani?
Yarı yarıyadan daha az. Oranlarını çıkartmadık ama bunun 0.2’si kadarı da kendi aralarındaki suçlar. Suç oranları oldukça düşük.
‘İSTEDİKLERİ ŞEHRE TAŞINMA HAKLARI SÖZ KONUSU DEĞİL’
Bir başka eleştiri de şehirden şehre göç etmeleriyle alakalı. Bir şehirden başka bir şehre taşınırken izin alıyorlar mı, yoksa istedikleri şehre taşınabilirler mi?
Hayır, istedikleri şehre taşınma hakları söz konusu değil. Biz hangi şehirlerde konuşlandırılmalarını istiyorsak ancak o şehirde hayatlarına devam ediyorlar. Hastalık, eğitim noktasında veya farklı bir noktada, eğer Göç İdaresi uygun görüyorsa taşınmalarına müsaade ediliyor.
‘BUGÜNE KADAR 76 bin 443 SURİYELİYE VATANDAŞLIK VERDİK’
Vatandaşlık verilmesi meselesi de çok tartışma yaratıyor. Geçtiğimiz ay siz “Keşke Türkiye’de doğan Suriyeli bebeklere vatandaşlık verseydik” demiştiniz. Bunu neden destekliyorsunuz?
Doğumdan vatandaşlık vermek dünyanın birçok ülkesinde var. Biz büyük bir devletiz ve büyük bir ülkeyiz. Sadece siyaset yapacağım diye bana bela okuyanlar, nefretlerini bizim üzerimize bocalayacaklar diye bunu yapanlar dünyaya bir bakıversinler. Şu coğrafya rahatladığı zaman bu insanlar kendi memleketlerine dönecekler. Bir bölümü kalabilir ama bizim yaptığımız araştırmalarda, yüzde 80’inden fazlası kendi bölgeleri rahatlarsa dönebileceğini ifade ediyor. Burada olay daha kritik boyut aldığı zaman bu oran biraz düşer, burası rahatladığı zaman da bu oran yükselir. Aynı coğrafyanın insanlarıyız, yollarımız bir. Orası bizim kardeş coğrafyamız, biz aynı milletin evlatlarıydık.
Bu tarihsel perspektifin ötesinde, gündelik hayatta karşılığı ne olur?
Gündelik hayatta her türlü karşılığı olur. Kol kola yürürsünüz, o coğrafyadaki en önemli partnerlerinizden birisi haline gelebilir. Dönem dönem Kuzey Irak’la, Barzani’yle itişip duruyoruz, bizi bir arada tutan temel unsur tarihsel perspektif. Onlar Saddam’ın kimyasal silahlarıyla karşı karşıya kaldıkları zaman bize sığındılar. Ne olursa olsun, oranın vicdanı Türkiye adına konulan bütün fitneleri reddeder. Bu kadar açık ve nettir.
Bugüne kadar kaç Suriyeliye vatandaşlık verildi?
Toplam 76 bin 443, bunların 36 bini reşit. 5 bin 292 öğretmen, 1432 mühendis, 1235 serbest meslek sahibi, 743 doktor, 732 teknisyen, 507 küçük işyeri sahibi, 427 müdür, 396 tüccar, 392 muhasebeci, avukat, eczacı, üst düzey yönetici, hemşire, mimar, çevirmen, bankacı, akademisyen; bütün bunlar var.
‘SURİYELİLERİN EN İYİLERİNİ AVRUPA ALDI’ ELEŞTİRİSİ TAMAMEN TEMELSİZ. GİDENLERİN YARISI OKUMA YAZMA DAHİ BİLMİYOR’
“En iyilerini Avrupa aldı” şeklinde temelsiz bir eleştiri ile karşı karşıya kaldık. Tam tersi, en az nitelikli olanlar buradan gitti. Türkiye’den bizim gönderdiklerimizin dışında kaçak olarak sınırlardan geçenleri bilemeyebiliriz ama bu nitelikliler de öyle geçmezler zaten, Türkiye’ye gelmişken nitelikli yoldan giderler. “27 Aralık 2018 tarihi itibarıyla, ülkemizden AB ülkelerine yeniden yerleştirme kapsamında toplam 18 bin 430 Suriyeli çıkış yapmış. Bu kişilerden 965’i geçici barınma merkezlerinden, 17 bin 473’ü ise şehirlerden. Almanya’ya 6599, Hollanda 3263, Fransa’ya 3220, Finlandiya’ya 1358, Belçika’ya 1159 kişi gitmiş. Bunlar arasında okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 8944, yani yüzde 48.51.
Yani “Avrupa’ya giden Suriyelilerin yüzde 50’si okuma yazma bilmiyor.”
İlkokul ve dengi yüzde 18.88, okuma yazma bilen, fakat okul bitirmeyen yüzde 14.54, ortaokul ve dengi yüzde 9.30, lise ve dengi yüzde 5.85, anaokulu ve dengi yüzde 0.09, ön lisans ve dengi yüzde 0.11, lisans ve dengi 0.16. Korunmaya muhtaç birey 11 bin 576. Yani çocuk, kadın, yaşlı, hasta. Tedavi ihtiyacı olan 4 bin 617, şiddet veya işkence mağduru 502, risk altındaki kadın ve çocuk 930, 65 yaş üstü refakatsiz yaşlı yüzde 0.01.
Gidenlerin 16 bin 552’si işsiz, 424’ü işçi, 313’ü serbest meslek, 338’i terzi, 188’i esnaf, 86’sı işletme sahibi, 100’ü şoför, 64’ü çiftçi, 45’i marangoz, 25’i tesisatçı, 20’si elektrikçi, 283’ü diğer…
‘TÜRKİYE, BÜYÜK OTELLERİ OLDUĞU İÇİN AYAKTA DURMUYOR, BİZİ BÜYÜK ÜLKE YAPAN MANEVİ DEĞERLERİMİZ’
Hükümet, Avrupa’ya karşı şantaj olarak kullanmak için Suriyelileri burada tutuyor. İleride de oy potansiyeli olarak kullanacak” eleştirisine ne dersiniz?
Kübra Hanım, siyasi partiler, şahıslar, liderler hepimiz geçiciyiz. Yüzlerce yıl önce Musevilere ev sahipliği yapmış bir topraktan bahsediyoruz. Dünyada hangi ülkenin üzerine bu kadar gelinirse gelinsin, o ülkenin zafiyete uğramaması mümkün değil. Ama Türkiye ayakta duruyor, çünkü bu kaynaşmayı, bu vicdanı, bu adaleti yakalamış. Sadece ürettiği için ayakta durmuyor. Türkiye, çok büyük otelleri olduğu için ayakta durmuyor. Çok iyi üreten ama şu anda sıfır çeken ülkeler var. Dün bizi kıyasladıkları, bugün ise fersah fersah gerimizde olan ülkeler var. Biz bir bağ oluşturduk ve bu bağı maneviyatımızla, ülkümüzle, geleneklerimizle oluşturduk. Komşumuz için gözyaşı döken bir milletiz. Bizi başka bir noktaya getirmeye çalışanlara fırsat vermemek lazım. Bunun güncel siyasetle alakası olduğunu düşünenler de inanın iftira atıyorlar. Vicdana, ahlaka, tarihe karşı doğru olanı yapalım, sonucuna millet karar verecek. Millet, “Ben bu adamlara bir emanet verdim. Ben olsaydım nasıl yönetirdim, bunlar ne yapıyorlar?” diye bakar. Elbette ki eleştirilecek taraflarımız olacak ama bu bir iç siyaset meselesi değil.
‘TÜRKİYE ENTEGRASYON KONUSUNDA ÇOK BAŞARILI’
Suriyeliler ilgili sağlıklı bir entegrasyon politikası uygulanıyor mu? Yoksa geçen bu 7 yılda “Biraz ağırdan aldık, keşke daha hızlı, daha verimli bir entegrasyon politikası uygulasaydık” der misiniz?
Türkiye bu konuda çok başarılı. Bütün bu mesele ile 2 yıla aşkın süredir direkt ilgilenen birisi olarak söylemek istiyorum ki Türkiye, 2011 yılından itibaren Suriye’den beklemediği bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalmasına rağmen, hem insanlık açısından hem de gelecek açısından çok iyi bir yönetim ortaya koydu. 2011’den itibaren yazılı olmayan, daha sonra yazılı metin haline getirdiğimiz ‘Uyum Strateji Belgesi’ ve ulusal eylem planımızla birlikte, ‘eğitim ve uyum’, ‘sağlık ve uyum’, ‘toplumsal uyum’, ‘işgücü piyasasına uyum’, ‘sosyal destek ve uyum’, ‘bilgilendirme ve uyum’ başlıkları üzerinden sivil toplum örgütleri, belediyeler ve diğer paydaşlar için iyi bir yol haritası hazırlandı. Kaymakamlarımız, valilerimiz, tüm belediye başkanlarımız bu konuda etkili birer aktör haline getirilmeye çalışılıyor.
Irak, İran ve Suriye’ye toplam 1885 kilometrelik sınır hattımız var. Buranın her noktasından göç tehdidiyle karşı karşıyayız. Buralar bizim gönül coğrafyamız. Mevlana’nın pergel metaforu gibi, sabit ayağı buraya koyacağız ama diğer ayakla birlikte bütün coğrafyayı dönmemiz lazım. Bu sadece bizim değil, insanlığın karşı karşıya kaldığı bir mesele.
‘ALMANYA’DAKİ TÜRKLERİN YAŞADIKLARINI ELEŞTİRİRKEN BENZER BİR RÜZGÂRI NEDEN TÜRKİYE’DE OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORUZ?’
Şüphesiz, bütün dünya kapılarını açtığı için Türkiye’yi takdir ediyor. Ama gelenlerin uzun vadede kendilerini Türkiye’ye ait hissetmesi, Türkiyelileşmesi, dolayısıyla Türk toplumunda da onlara birer yabancı gözüyle bakmaması için neler yapılıyor?
Ege ve Akdeniz’de 1600’ün üzerinde insan can verdi. Bu insanlar niçin dalgalı denize çıkarlar ve yüzme bilmeyen bebekleriyle birlikte bu tehlikeyi göze alırlar? Biz bu çerçeveden bakıyoruz. Onlar bizim komşularımız. Bizim vatandaşlarımız Almanya’ya gittiler ve şu an orada maalesef dışlanmayla karşı karşıyalar. Belki bu baskılardan dolayı orada kendi milliyetini söyleyemeyenler var. Peki, biz bunları eleştirirken, neden benzer bir rüzgârı Türkiye’de oluşturmaya çalışıyoruz? Bu biz değiliz.
‘BİZİM MÜFREDATIMIZDA ALDIKLARI EĞİTİM ENTEGRASYONLARINI SAĞLAR’
“Suriyeli çocukları okullarımızda istemiyoruz” şeklinde tepki gösteren veliler varmış. Eğitim konusunda nasıl bir politika izliyorsunuz? Türkçe mi eğitim alıyorlar, yoksa kendi dillerinde mi ve sizce hangisi daha doğru?
Aralık 2018 itibarıyla yaklaşık 645 bin öğrenci okullaştırıldı, bunların 140 bini geçici eğitim merkezlerinde. Üniversite eğitimine devam eden Suriyeli öğrencisi sayısı ise 20 bin. Aynı zamanda halk eğitim merkezlerinde de mesleki eğitim alanları da var. Türk müfredatına göre Türkçe öğreniyorlar, kendi dilleriyle ilgili katkı almaları da söz konusu. Orada özellikle kendimize ait okullardaki müfredatımız nasılsa aynısını görüyorlar. Bu çocukların kendi müfredatımızda aldıkları eğitim entegrasyonlarını sağlar. Burada Milli Eğitim Bakanlığı da üst bir performans ortaya koydu.
Ya Türk velilerden gelen tepkiler?
Özellikle okul başlama zamanlarında hafif bir reaksiyon oluyor. Fakat sonrasında çocuklar arkadaş oluyor. Meselenin güvenlik içerisinde yürüdüğünü gören velilerin de endişesi azalıyor.
Okul çağında 5-17 yaş arası çocuk sayısı 1 milyon 234 bin; fakat bu çocuklardan yalnızca 650 bini okullaştırılabildi, 600 bin çocuk okula gitmiyor. Okula gidemeyenler bir kayıp kuşak oluşturur mu? İleride Türkiye’de hem güvenlik anlamında hem de sosyolojik anlamında sıkıntı yaratır mı?
Aslında ilkokul ve ortaokul çağında okula gidenlerin oranı çağ nüfusuna göre çok daha yüksek. Çağ nüfusuna göre çok daha yüksek olduğu için bir kayıp kuşak oluşturma sonucunu getirmez.
‘AVRUPA BİRLİĞİ VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMADI’
Bir de madalyonun öteki yüzünü konuşalım… Onların beklentileri ne? Suriyelilerin en çok şikâyet ettiği konular ne, memnuniyet oranları ne?
Suriyelilerin Türkiye’de esas itibarıyla güvenlik açısından bir problemleri yok. Ama eskiden kendi ülkesinde çok iyi pozisyonda olanların kimisi şu an daha zor şartlarda hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Sağlık konusunda büyük bir sorunları söz konusu değil Avrupa Birliği bu konudaki Türkiye’ye karşı edimlerini yerine getirmedi. 18 Mart Mutabakatı süreciyle ilgili bütün sorumluluklarımızı yerine getirdik. 6 milyar dolar olarak anlaşıldı ama önümüze birçok problem çıkartıldı. Bu fonlar gelmiş olsaydı misafirlerimize çok daha iyi şartlar sunabilirdik.
‘GÖÇ MESELESİ 21. ASRIN EN ÖNEMLİ SORUNU’
Göç meselesine sadece konjonktürel olarak bugün karşı karşıya kaldığımız durum itibarıyla Suriyeliler üzerinden bakmamalıyız. Bu, 21. asrın en önemli sorunudur. Amerika’nın Meksika karşısında kaldığı durumda ne kadar direnebileceğini merak ediyoruz. İngiltere İçişleri Bakanı göçten gitti. Almanya hükümeti göç tartışması yüzünden zora girdi; kuruldu, kurulduktan sonra tekrar bozulma aşamasına geldi. Belçika’da başbakan, Fas’ta hep beraber imzaladığımız ‘Küresel Göç Mutabakatı’ metninden dolayı istifa etmek zorunda kaldı. Pakistan, Afganistan ve Afrika’da insanlar gelecekte ne yapacak? Biz göç konusunda çok iyi bir uyum ve strateji belgesi oluşturduk. Bu bir yazılı doküman değil. Aslında fiiliyatta belki de yüzlerce yıldır yaptığımızı kâğıda döktük.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *