Saklı Bahçedeki Salıncak

Saklı Bahçedeki Salıncak

Sonunda varması gereken yere varmıştı. Yukarıdan gördüğü o değişik ağaçlar, yakınına gelince daha da bir etkilemişti onu. Kokusu bile bambaşkaydı oranın. Biraz ilerledi, ayakları her attığı adımda gömülüyordu yemyeşil çimenlere. 

Saklı Bahçedeki Salıncak

Elif İsmailoğlu

‘Git’ dedin, gittim…

Hüznü de yanımda getirdim. Sen ‘bende kalmasın’ dedin, kıyamadım. Ben ‘bende kalsa da olur’ dedim.

Şimdi yanımda, benimle birlikte. Ama ona ihtiyacım yok, çünkü arka cebimde taşıdığım bir tebessümüm var benim ve ben onu çıkarıp cebimden her sabah aynaya bakıp yerleştiriveriyorum yüzüme. Sonra ‘günaydın’ diyorum!.. 

‘Sana da günaydın’… 

….

O sabah yine kendine kaçmıştı, hem korkudan hem de sevinçten titrediğini hissediyordu. Seviyordu zaman zaman bu kısa ama dopdolu geçirdiği kaçışları. Kendine şarkılar söylüyor, dualar ediyor ve hatta bazen ağlıyordu da. Koşuyor, tırmanıyor, yorulunca bir kenara çöküveriyordu. Üstelik kimseye bu yaptıklarından dolayı açıklama yapmak zorunda da kalmıyordu. 

İşte ne oluyorsa o bir kenara çöktüğü vakitte oluyordu. Hayal gelip yerleşiveriyordu yanı başına. Karşılıklı bakışıp anlaşıyorlardı, konuşma çok geçmezdi zaten aralarında. Sözleri susarak aşmaktı onlarınkisi! Bazen hayal bir şarkı mıdıldanırdı dünyanın en güzel tınısıyla, o da kulak kesilip dinlerdi. Tanıdığı ve fakat bir türlü çıkaramadığı şarkıya kendini kaptırırdı her seferinde gözlerini kapatıp. Böyle içinde bir şeyler kıpır kıpır olurdu da adını bilemezdi maalesef. Çoğu zaman kendine kızar, ahmaklıkla suçlardı kendini. Şarkının bitmesini bekler, bitince hayale soran gözlerle bakardı; her defasında olduğu gibi yine cevap alamazdı. Sabır önemliydi, beklemeliydi!..

Bu sefer de epeyce bir tırmanışın ardından dik bir tepenin başına gelince durmuş ve etrafına bakınmıştı. Biraz aşağıda güzel ve değişik ağaçların olduğu bir yer görüp oraya inmeye karar verdi. Düşmemek için yan yan basıyor ama yavaş olmak da istemiyordu. Ne ile karşılaşacağını çok merak ediyor ama düşme korkusundan da düşleyemiyordu. 

Sonunda varması gereken yere varmıştı. Yukarıdan gördüğü o değişik ağaçlar, yakınına gelince daha da bir etkilemişti onu. Kokusu bile bambaşkaydı oranın. Biraz ilerledi, ayakları her attığı adımda gömülüyordu yemyeşil çimenlere. 

Bu bahçede dinlenmek istiyordu, sadece dinlenmek…

Biraz ileride kimin kurduğunu bilmediği bir salıncak ilişti gözüne. Yanına yaklaşıp ipler nereye bağlı diye başını yukarı kaldırdığında, güneş ışıklarının bile zor sızdığı ağaçların dalları ve yapraklarından hiçbir şey göremeyeceğini anladı. Nereye bağlı olduğu belli olsa n’olurdu ki? Belki gökyüzünden sarkan iplere kurulmuştu bu salıncak saklı bir bahçe içinde. Olmaz mıydı, olamaz mıydı sanki?.. 

Yorgundu ve artık dinlenmek istiyordu. 

Bindi. Hayal de geldi yanına, sallandılar. Sonra bir resim çerçevesi düşündüler tam karşılarında duran. İçine bir minik ev çizdiler birlikte, ocağı hep tüten. Sağ üst köşede batmayan bir güneş, sol üst köşede olmazsa olmaz bir yağmur bulutu. Bir de nefes… İşte tamamlandı resimleri. Birlikte hem sallandılar hem izlediler çizdikleri resmi. Ne kadar zamandır orada kaldılar hiç bilmeyeceklerdi.

rengin serüveni gibi ışıkta…

benim siyahta soluklanışım!

ilk nefes son nefes arası 1 nefes.

sade ve sulu göz birkaç satır,

ve birkaç unutkan veda!..

Veda şart mıydı, kalsak olmaz mıydı? Bir battaniye ısıtmaz mıydı sona kadar?

Suçlu o sabah mıydı bunları söylemeye sebep, yoksa yağmurlu bir gece mi? Belki karanlık ormandaki çığlıklar ya da kapıdan adres soran biri sebep, kim bilir?..

üşüdüğünde dalda yaprak,

kaderden ve kederden kaçılmaz diyerek,

hatıralar onu karşılayacak!..

Sevgilerimle…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *