ABD’nin stratejik hedefi Asya’nın yükselişi mi?

ABD’nin stratejik hedefi Asya’nın yükselişi mi?

“Sadece Trump değil tüm Amerikan kapitalizminin Kuşak ve Yol’dan sonraki en büyük korkusu da 2015’te açıklanan ‘Made in China 2025’ projesi.”

Bu iddiayı seslendiren Aydınlık yazarı Hüseyin Vodinalı. Aydınlık’ta bugün yayınlanan yazısında Vodinalı, ABD’nin Avrasya’ya karşı çok ciddi bir savaş başlattığını, hedefin önce Rusya, Çin, ardından İran ve şimdi Türkiye olduğunu savunuyor. Konuyu Bir Kuşak Bir Yol projesi ile bağlantılı olarak değerlendiren Vodinalı “Türkiye için Asya, Asya için Türkiye zamanı” başlığını taşıyan yazısına şöyle devam ediyor:

Doların fırlaması aslında beklenen bir şeydi.

Hani herkesin bildiği bir cinayet gibi, bunun da olacağını herkes biliyordu.

Ama saldırı en zayıf noktada ve ağır oldu.

ABD’nin derdi papaz filan değil.

ABD’nin derdi Çin’in lokomotifi olacağı bir Asya ve Avrasya kalkınması.

Rusya, Türkiye, İran ve tüm Orta Asya ülkeleriyle birlikte Avrupa’nın da buna katılması.

Özetlersek; ABD’nin stratejik hedefi Asya’nın yükselişi.

Çin’in 2013’te açıkladığı 65 ülkeyi kapsayan “Kuşak ve Yol” girişimi, Yeni İpekyolu olarak biliniyor ve ABD’nin küresel sömürüsüne, büyük bir Avrasya ve hatta tüm gelişmekte olan dünyanın tokatı konumunda.

Sadece Trump değil tüm Amerikan kapitalizminin Kuşak ve Yol’dan sonraki en büyük korkusu da 2015’te açıklanan “Made in China 2025” projesi.

Bu çok önemli, çünkü en ileri teknolojilerde Çin’in dünya liderliğini öngörüyor ve bu konuda Çin çok önemli mesafeler kat etti bile.

Amerikalılar bunu açıkça söylemekten de çekinmiyor.

Hüseyin Vodinalı, “Jeopolitik tektonik plakalarının çatırdadığı çok ciddi bir süreçten geçtiğimiz kesin.” diyor ve yeni dönemin TÜRKİYE-RUSYA-ÇİN-İRAN için bir fırsat olacağını ancak Rusya ve Çin’in özgüven eksikliği olduğu görüşünü öne sürüyor ve şöyle diyor:

Amerikalı eski Hazine Müsteşarı ve ekonomist Paul Craig Roberts, bu noktada Çin ve Rusya’nın öz güven eksikliğinin büyük ölçüde ABD’nin elini kolaylaştırdığı görüşünde.

“The self imposed impotence of the Russian and Chinese Governments” başlıklı son yazısında, Rus ve Çin yönetimlerinin yaptırımlara karşı tutumlarını eleştiriyor.

Rus ve Çin hükümetlerinin bu acımasız yaptırımlar karşısında elleri ayakları boşalmışçasına boş boş oturduklarını ifade eden Roberts, Rusya’nın tüm aşağılama ve horlanmaya karşın hala NASA’ya roket motoru vermeyi sürdürdüğü örneğni veriyor.

Rusya ve Çin’de ekonomi alanındaki karar vericilerin liberalizm ve kapitalizmin etkisi altında olmasının buna yol açtığını belirten Roberts, “Neoliberal ekonomi bir düzmecedir ve Ruslar ile Çinliler de bu tuzağa düşmüştür” diyor.

Craig Roberts, Rusya’nın isterse Avrupa’yı da bağımlı olduğu doğalgaz ile diz çöktürebileceği gerçeğini de hatırlatıyor.

ABD’nin hiç bir şekilde enerjide Rusya’nın yerini alamayacağını vurguluyor.

Çin’in de Apple türü Amerikan firmalarını millileştirme kararı alacağını hissettirmesinin dahi bu dev şirketlerin Amerikan hükümetini yaptırımlardan vaz geçirmek için dize getireceğini hatırlatıyor.

Craig Roberts ayrıca Çin’in elindeki 1,2 trilyon dolarlık FED tahvillerini boşaltma kararı aldığında ABD’nin para basıp bunları ödeyeceğini ancak Çin’in bu dolarları da satması halinde ABD’nin elinin kolunun bağlanacağını da belirtiyor.

Çünkü bu durumda ABD bu dolarları almak için yabancı para birimi basamayacak ve dolar dibe vurup Venezuela Bolivarı’ndan farksız olarak hakettiği yeri bulacak.

Roberts, Türkiye’nin Çin ve Rusya için şu an mükemmel bir fırsat olduğunu patlatıyor!

2 dev ülkenin bir araya gelip Türkiye’ye ticaret ve finans imkanı sunması halinde, ki özellikle Çin’in Türk lirası alıp kurları yeniden normale getirme şansı da varken, Ankara’nın yanına bir de İran’ın eklenmesinin ABD’nin ticaret savaşında kesin hezimeti anlamına geldiğini yazıyor Roberts.

Türkiye’nin NATO’dan çıkması da Çin ve Rusya için büyük ödül olacak!

Ancak yine Craig Roberts, Çin ve Rusya’nın neoliberal ön yargıları ve göz yanılgıları yüzünden bu cesur adımları atamayacağını da belirtiyor.

Hakeza AKP yönetimi de neoliberal anlayışla fazlasıyla yoğrulmuş ve bu konuda güven vermiyor.

Ancak yaşam pratiği eğitici ve öğreticidir.

Dünyada öylesine hızlı gelişmeler oluyor ki çok yakında bu soruların cevapları netleşmeye başlayacak.

7 Eylül’de İstanbul’da düzenlenecek Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa’nın katılacağı İran Zirvesi mesela pek çok soruya yanıt olabilir.

Aslında yanıt belli: Avrasya güçlerinin bu yeni emperyalist saldırıya karşı sağlam bir cephede tavizsiz ve art niyetsiz birleşmesi.

Türkiye bu derin krizi büyük bir fırsata çevirebilir.

Keza Rusya ve Çin de öyle!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *