O tek başına bir ümmetti

Tek başına bir hareketti. Kendisinin tabiri ile rabbinin razı olmayacağı şekilciliği reddederek imanı amelle bütünleştiriyordu.

Hamdi AKAN

O buz denizinde yol alan bir buz kırandı, bu sözü kendisi dillendirmişti. “Yavaş gidiyoruz lakin her yer her şey buz tutmuş, kutuplara benziyor ve burada biz buz kıran bir gemiyi andırıyoruz, geriden gelenlere yol açıyoruz” diyordu.

Yine o bu yolu açmıştı, işte iktibas gemisi bu iklimde dünyaya gelmiş bir buz kırandı… Hayır, bu benzetme onu her ne kadar anlatsa da bence az anlatıyordu.

O Hz. İbrahim gibi buz değil Put kıran bir muvahhitti. Yalnız başına bir ümmetti adeta. Onun Kuran ve sünnet algısı gününün insanlarına göre çok ileriydi. Kur’an ve Peygamberi çok ileri boyutta savunuyor, Kur’an sız bir peygamber tasvirini reddediyordu.

Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhid di ve o müşriklerden değildi.(Nahl 120.)

Tek başına bir hareketti. Kendisinin tabiri ile rabbinin razı olmayacağı şekilciliği reddederek imanı amelle bütünleştiriyordu. Önüne gelen tüm geleneksel putları onların kaynakları ile yıkmaya çalışıyordu.

“Bu anlamda tasavvuf ayrı bir dindi” içerisinde İslam dan bazı motifler olsa da”Şirk ehli İslam dan öcünü tasavvuf eli ile almıştır”sözü unutulur cinsten değildi.

Gelenekler sadece bununla bitmiyordu, Patenti ona ait olan bir kelime ile; İslamizasyonculara da savaş açmıştı. Din diye dayattıkları din değil birilerinin din diye yorumlarıydı. En büyük engellerden Putlardan biriside onlar idi

İşin en zor putu, en büyük putu İslam’ın içine girmiş ve onun tüm özelliklerini yiyen (Buğday biti gibi) sahih tevhidi sulandıran tasavvuf idi. Bunlar insanların Allah’ın dini’ni anlamaya mani olan gelenekçi putlardı. İşte İbrahim’i duruşunu bunlara karşı amansız mücadele ile ortaya koyuyordu. Bu gün Kur’an ve Sünnet anlayışı rayına oturmaya başladı ise, bunda çok büyük bir emeği ve katkısı vardı. Bu anlamda şöyle diyordu

“Dini bir ön kabul ile onun kabullenilmesi, rızası gözetilen indinde muteber değildir. Bu sebeple tahkik farzdır, taklit ise esas itibariyle suçtur ve sonucuna günah terettüp eder. Tahkik ise akletmeyi gerektirir. Akdetmeden kabullenilen din doğru da olsa insana hayır getirmez. Hayır akdetmededir. Aklı olan, akleden hayrı ve şerri fark edebilir”. . E.Özkan

Gerçekten de O’nun bariz vasfının, bir şeye karşı olan düşmanlığı değil, bilakis “dostluğu” olduğunu söyleyebiliriz.

Evet, O, şirke hasımdır, fakat bu, Tevhide olan dostluğundandır.

İnsanların uyarılmaları gerektiğine inancı, tebliğin olmazsa olmazlarındandı. Zaten İktibas Dergisinin varlık sebebi de ülke sathına yayılması ve insanların Allahın dini ile tanışmalarının temini idi.

Çok güzel başlamıştı bu çalışma ama,egemenlerin engellerine takılmak kolay değildi,her yere ulaşmak mümkün olmuyordu(dağıtım şirketinin dağıtmaktan vazgeçmesi ), elinden geleni ortaya koymaya çalışsa da, bu kez postada engeller çıkmıştı,Allah rızası!! için dergileri kaybedenler oluyordu maalesef..

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.(Ali İmran 139.) üstünlüğünün kaynağının Kuran olduğunun farkında olarak..

Ercüment Bey canı ve hayatı pahasına da olsa sözü esirgemezdi. Bu durumuna onu tanıyan herkes şahitlik eder. Hatta muhalifleri bile. Kaypaklığı sevmez, ikiyüzlülüğe pirim vermezdi. Makam, mevki, rütbe onu gerçekleri söylemeden alıkoymaz ve alıkoyamazdı.

Şöyle bir şeyi hiç duymamıştım”Kur’an ı size inzal oluyor gibi okuyun, peygamber gibi anlayın, anlamaya çalışın. Vahiy sırasına göre okuyun, İtikadınıza zan bulaştırmayın, Aksi halde hesabı veremeyenlerden olursunuz. Kuran ve sahih Sünnet in yetmediği yerde taklit etmeyin tahkik edin, Anlayın ve tatbik edin” bunlar neydi bizler bu Kur’an ı hiç mi okumadık da yeni bir şey bulmuş gibi olduk sanki öyle olmuştu…

İktibas dergisi batıl, hurafe, bidat, İzm lere, rasyonalist ideolojiye, cemaatçiliğe, tasavvufa çağırmaz. Sadece bozulmamış olan asli kaynak, hidayet rehberi olan Kerim olan Kur’an a çağırır. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve:

“Gerçekten ben Müslümanlardan ım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?(Fussilet-33) İslam la tanışmak, Kur’an la tanışmak, günümüzü doğru okuyabilmek isteyenlere güzel bir çığır olarak kalmıştı, İktibas dergisi.

Sözü yine rahmetliye veriyoruz,

“Tekrar/lanıp duran geleneksel İslamlığıyla değil midir? Müslümanlar kâfirlerin kucağına düşmüşler ve hallerinden de rahatsız olmamaktadırlar? İs-lâmizasyon, İslâm’ı İslâm’la engelleme politikasının adıdır. Asıl İslâm’a karşı koyabilmek için ondan motifler bulunan karıştırılmış İslâm’a başvurma ihtiyacı her gün artmaktadır. Kendisine intikal eden bütün mirası herhangi bir tahkikten geçirmeden olduğu gibi kabul etmek bir insanın yapabileceği en büyük kusurdur…” (Ercümend Özkan).

(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. (zümer 2.)

Kur’anı anlamadaki güzelliği sadeliği bir başka güzeldi.Bu ayeti onun şöyle anladığını söyleyebiliriz.
Ey Ercümend !)Şüphesiz biz Kitabı’ı hak olarak indirdik.Öyle ise sen de dini Allah a has kılarak o’na Kulluk et.. zümer 2.

İşte vahyin onda şekillenmesi kendisini sorumlu tutmasından kaynaklanmakta idi. Rabbini razı etmekten başka hiç bir kaygı, onun için kayda değer bir kaygı değildi. Geniş Halk kitlelerine sahih İslam’ın ulaştırılması için bir araçtı iktibas dergisi ,ve kendi tespitlerine göre de pazarcılar bile iktibas okuyordu. Bundan duyduğu mutluluk onu bir başka sevindiriyor, istikbale başka hesaplar yapmasına vesile oluyordu.Dinin halka mal oluyor oluşu ayrı bir sevinç idi onun için. Ama ona rabbi bu kadar ömür takdir etmişti.

İslam ve hareketi birbirinden ayırmayan Özkan, hareketin ne kadar İslam olup olmadığının çok iyi tahkik edilmesi gerektiğini savunur, tüm beşeri sistemlere mesafeli durur, onlarla birlikte hareket etmeyi şirk e çanak tutmak olarak değerlendirirdi.

Oldum olası rabbani metodu savunmuştu. Peygamberde güzel örnekler olduğunu söyleyen Rabbimizin bu güzel örneğini çok iyi tahlil etmiş, ondaki davet metodunu hayata uyarlamaya çalışmıştı. Mekke’de Peygamberî metodun anlaşılması için; iyi bilinmesini salık verirdi. Çünkü peygamberin yaşadığı zemin ve şartlar bilinmez ise anlaşılmaz gibi görüyordu. İslam’ın ilk nüvelerinin orada meydana geldiği gerçeği onu haklı kılıyordu.

İtikatta da” Kur’an dışı rivayetlerin alınmasını imana zan, şüphe düşüreceğini savunur, peygamberimizin de öyle yaptığını söyleyerek sahih bir imanın ancak” Kur’an ile oluşacağını söyler.

Öyle olduğuna delil olarak akdin sahibinin, kulu ile arasına kimsenin girmemesi gerektiği tezini sık sık işlerdi. “İtikadınıza zan bulaştırmayın gerçekten zan itikada mütehammil değildir”. sözü bu konuda ne kadar hassas olduğunun bir ifadesi değil miydi..?

Tek başına bir ümmetti adeta, Bu yolun sıkıntılarını çilesini çekmiş bir insan olarak, hızına yetişmek çok zordu. Çevre faktörlerinden hep şikâyet eder, “ayağı ayağıma denk birini bulamadan göçüp gideceğim” derken çok haklı idi. Onun performansına, hızına kimse ayak uyduramıyordu, yürümüyor adeta koşuyordu. Sık sık şunu söylemekten kendini alamıyordu”Rabbimden ömür diliyorum,bu birikimlerimin yerin üstündekilere faydası olur, yerin altındakilere ne lazım der” bunların insanlara ulaşması için gayret ederdi..

Bir vesile ile bürosunda ziyaret etmiştim, başım ağrıyor demişti, iznin olursa size omuzlarınıza masaj yapayım teklifime onay vermişti, bir süre sonra masajın etkisi midir yok benim gönlümü almak mıdır, yâda şaka ya zemin olsun diye midir bilmiyorum kuş gibi olduğunu söylemişti. Dedim ki memlekette kuş çok siz olsa olsa kartala benzersiniz, yüksek telden bir kahkaha patlattı ona da razı olmam ama neyse, o da kuşun büyüğü demişti…

Espri anlayışı güzeldi,ülkem insanını, birinin anlattığı jeton hikayesi ile tasvir ederken ki gülüşü halen gözlerimin önünden gitmiyor.Durakta jeton satan bir dervişin sağa sola(zikir çekiyor gibi) sallanarak je ton je ton hareketi satışı,yine bir nurcunun kibar bir şekilde “jeton kardeş, jeton kardeş.şeklinde ki tasviri,sağ ve solcular ın elleri havada yumruk şeklinde jeton satışları nı anlattığında bir şeyler söylüyor ve halimizin fotoğrafını gözler önüne seriyordu..

Acı haber tez ulaşmıştı.Cenazesine katılmış olmayı da bir ayrıcalık olarak görmüyorum da, burada söylemeye çalışacağım bir başka şey var. Her fani gibi o da verilen ömrü tüketmişti.Üzülmüştük,mahzun olmuştuk, o adeta İslam’ın akıncı beyi idi.Bu haleti ruhiye içerisinde onu geride hem de toprağın bağrına verip ardımızda bırakarak dönmüştük.Her beşer bu köprüden bir gün geçecek gerçeği ile..

İktibas dergisi çıkacak mıydı? Çıkmayacak mıydı? Nasıl çıkacak? Kolay değildi, üstüne üstlük sabıkalı bir sahip Ercümend Özkan ın, sabıkalı dergisi ve çığırı nı kim sahiplenecekti? Bir süre çıkmaya devam etmişti de.

Beni üzen haberi duyduğumda ki o haber şuydu (artık iktibas çıkmayacak)işte o an ağlamıştım. o güzel insanın ölümünde ağlamamıştım. Sanki ondan utanmıştım da ağlamamıştım. Ama dergi çıkmayacak sözü benim için şu manaya geliyordu. İşte şimdi ölmüştün Ercümend Özkan.

Rabbime şükrediyorum ki bazı fedakâr ve o kadarda cefakâr kardeşlerimin gayreti ile yoluna devam etti İktibas dergisi. Bu günlere kadar geldik, bundan sonrada devam edip insanları aydınlatacaktır. Yük büyük ve ağır az omuzun altında ezildiği gerçeğini görmeye çalışalım, bu çığırın devamından yana olanlar elini değil omzunu vermeliler ki saf, halis dinin savunucusu olan bu yol genişlesin ,otoban değil uçak pisti olsun.Ve Sırat ı mustakim’ e benzesin, Allahtan senin için af ve mağfiret diliyorum. Mert insan ERCÜMEND ÖZKAN…

inna lillahi ve inna ileyhi raciun

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *