Demokrasi yüceltiliyor

Defalarca değindiğimiz gibi, çağa ayak uyduramayan, darbecilikle yerleşmiş bir rejimin bütün siyasal ve ahlakî pisliklerini muhafazakâr kesimlere temizletiyorlar. Elbette temizlik kolay olmamaktadır.

DEMOKRASİ YÜCELTİLİYOR

Mehmed Durmuş

Pazar günü halk sandık başına gidecek. Oy kullanacak. Daha doğrusu rey verecek. Re’y yani görüş, düşünce ve fikir, anlayış, telakki…

Şu halde sandık başına gitmek, salt bir parti seçiminden ibaret değildir. Bir kâğıt parçasını sandığa atıp çıkmak hiç değildir. Peki nedir?

Pazar günkü milletvekili genel seçimlerinde halkın önüne bir sandık konacak ve iki şey istenecek. Birincisi, seni hangi partinin yönetmesini istiyorsan, seç denecektir. İkincisi, sen milletsin, o halde seni yönetecek, senin adına yasa yapacak, yürütmeyi ya yapacak ya da denetleyecek, yargıya yön verecek vekilini seç denecektir.

Toplum, propaganda döneminde parti başkanlarının, olabilecek en düzeysiz ağız dalaşları, küfürlü, hakaretli açık hava toplantıları, TV’lerdeki tartışmalar sayesinde o kadar gerildi ki, bu durumda insanların sandık başına gitmemeyi düşünmeleri muhaldir.

12 Haziran akşamı şu olacak: Seçimin galibi (şimdiden belli) partinin başkanı önce kendi seçmenine, sonra da, demokrasiyi yaşatan tüm halka teşekkür edecek. Ardından bütün parti liderleri, sonuç her ne olursa olsun, ‘ülkemizde’ bir seçimin daha tam demokratik bir ortamda, büyük bir güven ve huzur içinde yapılmış olmasından duydukları memnuniyeti dile getirecekler. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde aldığı mesafeden, seçimlerin erkene alınmadan v.s. zamanında yapılmış olmasından duyulan memnuniyet ifade edilecek.

Görünen köye göre AKP, üçüncü kez hükümet olmanın hazzını doyasıya yaşarken, muhalefette türlü ‘depremler’ yaşanacak, hatalarını ört-bas etmeye çalışacaklar.

Peki sonra?

Sonra, demokratikleşme süreci kaldığı yerden devam edecek.

Demokratikleşme sürecinin bu 12 Haziran 2011 sonrası döneminde, değişimin lokomotifi olan Parti’yi oldukça zor görevler beklemektedir. En zor görev de, yeni bir anayasa yapımıdır. Muhalefet partilerinin ve bazı ‘derin’ mihrakların, bu işi yeni hükümete kolaylıkla yaptırmayacakları her hallerinden bellidir. Yaptırsalar bile, ağzından burnundan getireceğe benziyorlar.

Ama şurası hiç unutulmamalıdır: mevcut anayasa kalsa da, yenisi yapılsa da, sonuçta hiçbiri de Müslümanların anayasası olmayacaktır. Anayasa laiklik ve demokrasi girdabından asla çıkmayacaktır. Öyle veya böyle, demokratikleşme devam edecektir. Türkiye’nin batılı/gerçek anlamda demokratikleşmesini, sistemin kurucu kadrosu beyaz Türkler değil, ilk günden beri parya muamelesi görmüş ‘hasolar-memolar’ sağlayacaktır. İşte o ‘hasolar-memolar’ “bunda ne var?” demektedirler çünkü demokratikleşmeyi hayırlı bir iş sanmaktadırlar. Bizler ise demokratikleşmeyi, İslamsızlaşma, İslam’dan daha da uzaklaşma, İslam’ı sadece mevcut siyasal küfür sisteminin bulaşık bezi seviyesine indirme projesi olarak algılıyoruz. Bu algımızda yanıldığımızı göstermesi gerekenler, sadece bühtan etmekle yetinmektedirler.

Demokratikleşme, hâkimiyetin tamamen halka verilmesidir. Hâkimiyetin halka ait olması ise, Allah’ın, hüküm koyucu, insan hayatını düzenleyici sıfatından arındırılması anlamına gelmektedir. Toplum hayatına İslam, Kur’an ve Rasulullah’ın (sav) yaşadığı dindarlık (sünnet) değil, beşer aklı yön verecektir. Beş yüz elli milletvekilinin en az beş yüzünün, anayasa yapımında bir tek kelimelik bile bir katkısı olmayacaktır. Vekillerin katkısı, seküler bir uzmanlar zümresinin hazırladığı metni tasdik ederek kutsamaktan ibaret olacaktır. Toplum hayatına yön veren bu görece elit zümrenin namazlı-niyazlı, oruçlu, hacı, sakallı v.b. olmasıyla, ağzı şarap kokan, ahlaksız, iffetsiz, faizci, sefih kişiler olması arasında fark yoktur. Çünkü her iki zümre de sonuçta ilahlığa, rabliğe soyunmuş demektir. Allah’a ait olan ilahlık ve rablik yetkisini gasp etmişler demektir.

Günümüzde ‘dindar’ kesimleri, işte bu şarapçı kimseler değil de, kıble ehli kimselerin demokratik rejimi işletmeleri yanıltmaktadır. Oysa laik-demokratik bir rejimi kim işletirse işletsin, rejimin temel niteliği değişmemektedir. Temel nitelik şudur: yeter ki Allah hükmetmesin! Allah’ın hükümleri doğrultusunda bir hayat kurulmasın! Ekonominin düzelmesi, milli gelirin artması, işsizliğin, fakirliğin azalması, ticaretin gelişmesi, ihracatın katlanması, sanayinin ilerlemesi, bu temel niteliğin yanında teferruattır.

Demokratikleşme kemale erdikçe, İslamî değerler o oranda azalacaktır. Çünkü insanlar özgürlüğü doya doya terennüm etmektedirler. Özgür bir toplum, hiç kimsenin kendisine bir ahlak telkin etmesine izin vermez. Bilim ve teknolojinin geliştiği, zenginliğin arttığı, tam demokrasinin egemen olduğu özgür bir toplumda herkesin doğrusu kendine aittir! Hem zaten tek bir doğru yoktur! Sizin tam güvendiğiniz, tartışmasız bir doğrunuz, liberaller tarafından pekâlâ yanlışlanabilir!

Allah, ‘kelimetullah’ın yüce olduğunu ve yüceltilmesi gerektiğini, kâfirlerin kelimesini ise aşağılık (sefil/süflâ) kılmak istediğini bildirmektedir. (9/Tevbe, 40). Bu ayetteki ‘kelime’ söz, yani görüş, ideoloji, dava, din demektir. ‘Allah’ın kelimesi’, kelime-i tevhidin temsil ettiği bütün İslam davasıdır. Kâfirlerin kelimesi ise İslam’ın dışındaki bütün siyasî fikirleri kapsar. Günümüzde bu, demokrasidir.

Yukarıdaki ayette, Allah Rasulü savaş için çağrı yaptığında icabet etmenin önemi anlatılmaktadır. Denmektedir ki, eğer siz onun çağrısına uyarak ona yardım etmezseniz, hiç önemli değil, Allah ona iki kişi oldukları halde mağarada nasıl yardım etmiştiyse, yine yardım eder. Siz onu yalnız bırakmakla ne Allah’a ne de Rasulüne bir zarar veremezsiniz. Sadece, Allah’ın sözünü yüceltme, küfrü alçaltma uğrunda çaba göstermediğiniz için kendiniz değersizleşirsiniz, siz ‘süflâ’ olursunuz! Allah, Peygamberine, sizin görmediğiniz melekler ordusuyla yardım etmişti. Yine eder. Lakin sizin, Rasulullah’a destek olmak, onunla aynı siyasî çizgiyi paylaşmak suretiyle yücelmeye ihtiyacınız var!

Türkiye’de şeytanî bir siyaset işlemektedir. Defalarca değindiğimiz gibi, çağa ayak uyduramayan, darbecilikle yerleşmiş bir rejimin bütün siyasal ve ahlakî pisliklerini muhafazakâr kesimlere temizletiyorlar. Elbette temizlik kolay olmamaktadır. Bir taraftan da rejimin en ‘belalı’ eski sahiplerini, bu yenilikçi muhafazakârların üzerlerine salarak, toplumu ciddi anlamda germektedirler. Bu gerginlikte, İslam bilgisi zaten yüzeysel ve sorunlu olan geleneksel zümreler, bir kurtuluş savaşı algısıyla, demokratik sistemin kalaycılarına destek vermektedirler.

Bu siyasette İslam yoktur. Bu, Müslümanların yürüttüğü bir siyaset değildir. Bu, laik-demokratik bir siyasettir. Herkesin olduğu gibi, ‘ben müslümanım’ diyenlerin de bu siyasette birinci dereceden aktif rol almalarında sistem açısından hiçbir sorun yoktur.

Bu siyaset sonucunda Allah’ın kelimesi mi îlâ olmaktadır, yoksa kâfirlerin kelimesi mi? İslam’ın etkisi mi artmaktadır, yoksa modern cahiliyenin mi?

Mevcut hükümetin 2023 hedefleri belli olmuştur. Bu hedefler içerisinde İslam’la ilgili hiçbir şey yoktur. Neden olmadığını sorgulamıyoruz. Böyle bir sorgulama, öyle bir beklentisi olanlar için geçerlidir. Fakat bir 123 sene daha geçse bu hedefler değişmeyecektir. Sistem içi mücadele yöntemi böyledir. İslam’la ilgili her türlü güzel gelişme, Müslümanların inisiyatifinde, Allah’ın takdirindedir. Allah, peygamberine yardım etmeyi isterken buna dikkatimizi çekiyordu.

Demokrasiyi, demokratikleşmeyi isteyenlerin, özgürce bir hayat yaşamaktan yana irade ortaya koyanların, Pazar günü ne yapacakları bellidir! Sadece İslam’ı, İslamlaşmayı isteyenlerin, müslümanca bir hayat yaşamayı, Allah’a kul olmayı ve cahiliye insanlarının da Allah’a kul olmasını arzu edenlerin ne yap(may)acakları da bellidir. Allah rızasına müstenid olmayan birtakım maddi kazanımlar Müslümanları cezbetmemelidir. Allah onlara az bir dünya metaı demektedir. Bir Müslüman unutmamalıdır ki, demokratikleşme, onun vereceği ‘bir oy’la gerçekleşecek, yine İslamlaşma da onun atacağı bir adımla gerçekleşecektir.

Kısacası herkes seçimini yapmaktadır. Mü’minlerin, Allah ve Rasulü’nden başka hiçbir seçim yapmamaları gerektiğini de biliyoruz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *