Can Dostuma Mektuplar-4

Can Dostuma Mektuplar-4

Biz böyle değildik can dostum, vahyi değerlerin hayatın her zerresini kuşattığına inanmamıza rağmen nelere kafa yorduğumuzu, neyi hedeflediğimizi ve tüm yapıp etmelerimizle hangi amaca, kimlere hizmet ettiğimizi iyisi mi yeniden düşünelim biz..

Ortalık karışık can dostum, net olma iddiasına soyunmuş kafalar da öyle..Müstağni takıldığımı sanma hemen, benimkisi istisna değil çünkü. Altı üstü insanız neticede ve yanılmak da bizlere mahsus.. Hatadan münezzeh olan ise evrenin “Yaratıcı”sı, yaratmakla kalmayıp “Kural Koyucu”su..

Ve çok şükür ki Yaratıcı vahyiyle ve onda mündemiç ilke ve prensipleriyle her bir şeyi tarif ediyor bizlere; tabii ki okuyana, anlamak için çaba gösterenlere ve verilen mesajı olanca özgünlüğüyle yaşadığı demde gündemde tutmaya niyet koymuşlara; dahası kör, sağır ve kalplerini mühürlemiş olmayanlara, akıl ve düşünme yetisini kullanmayı bilenlere..

 

Ama ne yazıktır ki “Kural Koyucu”ya rağmen, bir kavram ve anlam karmaşasıdır gidiyor..

Hem de çoğu kez söylediğim gibi, kullanmayı hiç sevmediğim modernizme, tarihselciliğe, bu ikisinin karşılığı ve türevi olabilecek daha bir dolu kavramlara olabildiğince karşı çıkanların konjonktür hatırına, reel-politiğe ilişkin yeni tavırlar geliştirmesi adına..

Öyle ya, nasıl olsa bugünü yaşıyoruz ve nasıl olsa bugüne özgü çözümler üretmek varlık sebebimizin bize farz kıldıklarından; lakin esastan yani vahyi ölçülerden şaşmamak koşuluyla..

 

Peki, içinde yaşadığımız zaman diliminde işler vahyi esaslar adına mı yürütülüyor; yoksa vahyi, tarihin derinliklerine mahkûm etmeyi kendince üstüne vazife edinmiş veya onu sahiplenme adına kavramların içini boşaltarak güncele uydurmaya niyet koymuş şeytanın vücut bulduğu ladini, seküler, profan algı sahiplerinin arzuları yani iktidar hırslarının istikametinde mi?

Üzgünüm dostum, söylemek istemezdim bunu, neredeyse “Hak geldi, batıl zail oldu.”(İsra-17/81) diyen vahye inat çağdaşlık, medeniyet hatırına batıl-ı paradigmalar kuşatmış bizi..

Esas Kural Koyucu’nun yerine, yaratılmış olmaları hasebiyle acizliklerini, zavallılıklarını bile bile yeryüzü ilahlığına soyunmuş olanların dedikleri hüküm ferma oluyor artık!

 

Hal böyleyken, ne için yaratıldığının bilincinde olan ve o sebeple her işin başında vahyin rağmına üretilmiş her türlü düşünce ve eylemden Rabb’isine sığınmanın yani besmelenin lüzumuna inanan, her ne düşünüyor ve her ne iş yapıyorsa kazanım ve bereketin, hatta aksi gelişmelerin Allah’ın izni ve rızası ve tabii ki bilgisi dahilinde olduğu konusunda zerre miskal şüphesi olmayan, en önemlisi bireysel ve toplumsal anlamda yaşayıp giderken tabi olduğumuz kanunların vahiy sahibinin iradesi gereğince şekillenmesi gerektiğini bilen birilerinin yani Müslüman olarak bizim bu karışıklığın üstesinden gelmemiz icap etmiyor mu?.

 

Ne oldu dostum bize böyle, hayran hayran bakıyoruz hiçbir dahlimizin olmadığı tüm gelişmelere?

Öykünüp duruyoruz; ya seküler mentalite ve ideolojiler istikametinde ya da tahrif edildiğinde hiçbir şüphe olmayan Hıristiyanlık ve Yahudiliğin ürettiği kavram ve anlam dünyalarına!..

Bir yandan, “Yegâne Kutsalımızın emir ve buyruklarına nasıl itirazımız olabilir ki?” derken, öte yandan yeryüzünü kutsaldan arındırmaya ahdetmiş ideolojilerin ve onların yönetim biçimlerinin bayraktarlığına soyunmuşların değirmenine su taşımaktan geri durmuyoruz!

Bu kafa karışıklığı değil de nedir güzel dostum, güzel kardeşim?

Kötülüğün, hile ve desiselerin türlü yöntemlerle güzel gösterildiğini; şeytanla tesmiye edilen isyankârlığın sağdan soldan, önden arkadan vesveselerle bizi kuşatmaya çalıştığını bilmez miyiz hiç?

 

Ve yine bana göre vahiy bağlamında gündemde tutmamız lazım gelen kelime ve kavramların, sözlüklerde ve kadim kültür uygulamalarında başka alternatifleri de var bahanesiyle başka formlarda gündeme getirilmesinin sebep olduğu tahribatı niye göz ardı ediyoruz ki, söyler misin?

 

Nedir onlar, diye sorma dostum…

Saymayacağım sana kavramları şu şu diye, iyi biliyorsun aslında neleri kastettiğimi..

Sabahtan akşama televizyonlarda seyredip dinlediklerimizi, akil geçinen adamların işgal ettikleri gazete köşelerinde okuyup durduklarımızı sen de kaçırmıyorsun çünkü..

Keza az konuşmadık seninle yıllardır..

Hakeza az okumadık “kelimeler ve kavramlar” silsilesi içinde ima ettiklerimi..

 

Yani dostum, İslami renklerdendir diye bildiklerimiz doğal ve masum değil artık; uzaklaşmışlar varlığa dahil oldukları hallerinden; hem de şimdi durdukları yerleri asıl zannederek ve hatta sana bana, ona buna zannettirilerek..

Ve uzlaşmışlar, yıllardır okudukları Kur’an’dan mülhem asla uzlaşmayız dedikleri diğer kabullerle..

Üzerime alınıp söylersem şayet, aslında renksizleşmişiz olabildiğince, flu görüntüler veriyoruz bize bakanlara, birbirimize; sözlerimiz muğlâk, istikamet ise belirsiz..

 

Ama sormak durumundayım: Kur’an’ın, her akıl sahibi için açık ve anlaşılır olduğunu, bu çerçevede beyan edildiğini ve lokal değil evrensel mesajlar içerdiğini dillerinden düşürmeyenlerin, bu belirsizliklerinin hesabını vermekte zorlanacaklarını bilmemeleri mümkün müdür sence?

Ve küresel hegemonyanın her türlü dayatmasıyla, Hz. Muhammed’in de evrensel olan örnekliğini, başka kültürlerle anlam dünyası şekillenmiş ve akil olduğu iddia edilenlerin formüle ettikleri kavramlarla baskıladıklarını; dolayısıyla O’nun ve yol arkadaşlarının tavır ve mücadelelerini kendi zamanlarına, kendi şartlarına sıkıştırdıklarının farkında değil miyiz?

 

Yani dostum, demem o ki kullandığımız kelime ve kavramlara, bir araya geldiğimizde dile getirdiklerimize ve birbirimize tavsiye edip durduklarımıza ne olur dikkat!

Aklımızı başımıza devşirelim beraberce, gidiş Tekasür suresinin işaret ettiği yere doğru çünkü..

Bir şeyler oyalıyor bizi, O’ndan geldik, O’na gideceğimizi bildiğimiz halde!

 

Biz böyle değildik can dostum, vahyi değerlerin hayatın her zerresini kuşattığına inanmamıza rağmen nelere kafa yorduğumuzu, neyi hedeflediğimizi ve tüm yapıp etmelerimizle hangi amaca, kimlere hizmet ettiğimizi iyisi mi yeniden düşünelim biz..

Yoksa vahit çok geç olacak, öldükten sonra Rabbimize, “Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık!”(Secde-12/32) gibi şeyler söylememizin faydası olmayacağını biliyoruz değil mi?

 

Neyse dostum..

Bundan böyle haydi hayırlısı diyeceğim, hep diyorum da zaten; lakin istemezsek biz hayrı, kulp bulursak her bir yanlışımıza sağdan soldan gelen vesveselere istinaden ve sürü olup takılırsak ne idüğü belirsiz yollarda gidenlerin peşine; tabii ki bana göre anlam dünyamızı kirleten ve bu sebeple eylemlerimizi boşa çıkartan kavramları sahiplenip durursak neylesin Rabbimiz bizlere?.

 

Her halükarda müteyakkız olmakta fayda var, bu böyle biline..

Kal selametle..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *