Şeriatı kim istiyor, kim istemiyor?

1950’den sonra ise Anadoluluya kimse ‘öküz’ demiyor artık, bilakis sen çok iyi bir adamsın deniyor ama bu sefer de, “sen akıllı adamsın, şeriat istemeyecek kadar bilinçlisin!; sen artık [öküz değil] Anadolu kaplanısın!” deniyor. Yani şeriat istemenin yolunu cumhuriyetin dindar kadroları kesiyor.

ŞERİATI KİM İSTİYOR KİM İSTEMİYOR?

Mehmed Durmuş

Dikkat: Bu bir eleştiri yazısıdır!

“Şeriat yönetimi”, kısmen muğlâk, kısmen itici, kısmen de izafi bir tabirdir. Muğlaktır çünkü ne kastedildiği tam olarak belli değildir; iticidir çünkü Cumhuriyet dönemi boyunca şeriat kavramı, “vurun kahpeye”nin fettan şeriatçı hoca tiplemesiyle şeytanlaştırılmış, gericiliğin, ahlaka dönüşmemiş, kuru/yüzeysel bir kuralcılığın sembolü haline getirilmiştir. İzafidir çünkü her dinî akımın kendine has bir şeriat yorumu bulunmaktadır.

Dolayısıyla böylesine kirletilmiş bir tabiri olduğu gibi alıp, hiçbir açıklama yapmadan, “Türkiye’de kimler şeriat yönetimini istiyor, ben size açıklayayım” söylemi ile başlamak, yanlı bir başlayıştır. Daha söze başlarken ‘şeriat yönetimi’ en az bir adım geride bırakılmaktadır.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman Yeni Şafak’taki 11 Mart günkü ‘Halife’ başlıklı yazısında, “Ülkemizde devlet düzeninin İslam’a göre değişmesini isteyenler Müslümanların kaçta kaçı?” diye soruyor ve cevabını, TESEV’in araştırmasından veriyor. TESEV araştırmasına göre Türk halkının %67.2’si, “dinin devlet ve siyaset düzenini yönlendirmesini zararlı bulmakta”ymış. %16.4’ü ise bu görüşe katılmıyormuş. Karaman, “Demek ki, halkın büyük çoğunluğu (% 67,2), herkesi bağlayan kanunların ve düzenin şeriata dayanmasını değil, isteyenlerin Müslümanca yaşamalarının sağlanmasını istiyorlar.” diyerek, kendi rengini de kısmen belli etmiş oluyor. Yazısının sonunda Karaman şöyle demektedir:

Karaman, ““Diyelim ki, ülkemizde ve mevcut şartlarda islami devlet düzeni isteyenler samimi bir kısım Müslümanlardır;” cümlesiyle, mevcut şartlarda İslami devlet düzeni isteyen kimselerin samimi bir Müslüman olup olmamalarını “diyelim ki” sözüyle varsayım olarak dile getirmiştir ki, bunun böyle olmadığına inanmakta olduğu anlamı çıkmaktadır. Yani %16’nın daha küçük bir kesiminin şeriat yönetimi istediğini/ister göründüğünü TESEV raporuna istinaden teslim etmekte ama bunların samimi Müslümanlar olduklarına katılmamaktadır. Tabi ki katılmama hakkı vardır, bu onun en demokratik hakkıdır. Karaman, bu insanların samimi Müslümanlar olduklarını var saydıktan sonra, “peki bunlar neyi istediklerinin, bunu istemenin ne demek olduğunun ve bu isteğin gerçekleşme ihtimalinin, eğer bu mümkün değilse talebin getiri ve götürüsünün farkında mıdırlar, bu konular etrafında yeteri kadar düşünmüş ve danışmış mıdırlar?” sorularıyla, şeriat yönetimi istemeyenlerden yana tavrını açıkça ortaya koymuştur.

Burada, neden H. Karaman’ın şeriat devleti istemediği gerekçesiyle sorguluyor değilim, buna hiç gerek de duymuyorum. Ama bir nevi fetva sayılabilecek bu yazıdaki tutarsızlıkları ve belli bir düşünceye yapılan haksızlığı işaretlemek istiyorum.

Türkiye’de sanki şeriat devleti istemenin çok makul karşılandığı bir ortam varmış da, insanların havuç veya sopa politikaları ile yönlendirilmediği, serbest fikir ortamlarında, hiçbir yönlendirme olmaksızın halkın fikrine başvurulmuş ve %67 – %16 oranları öyle ortaya çıkmış değildir. Son yıllarda (bilhassa AKP hükümeti süresince) halkın şeriat devleti istemesi, yine halkın içinden çıkmış, bir zamanlar yazılarıyla ve sözleriyle halka yön vermiş kimseler şeriat devleti istemenin kabalığını anlattılar. Halkı yıldıranların başında bunlar geldi. Halk, CHP gibi partiler ve 28 Şubat aktörleri gibi jakoben laikler İslam’a saldırdıkça daha çok ‘dindar’ oldu; muhafazakar kesimler aynı kavram ve kurumlara saldırdıkça ise liberalleşti, bütün muhalefet duygularını törpüledi.

Ülkede 1950 yılına kadar şeriat istemenin önünü CHP şahsında bizzat devlet kesiyor, şeriat ‘isterüz’ diyenlere, “ulan öküz Anadolulu!” diye söze başlıyordu. 1950’den sonra ise Anadoluluya kimse ‘öküz’ demiyor artık, bilakis sen çok iyi bir adamsın deniyor ama bu sefer de, “sen akıllı adamsın, şeriat istemeyecek kadar bilinçlisin!; sen artık [öküz değil] Anadolu kaplanısın!” deniyor. Yani şeriat istemenin yolunu cumhuriyetin dindar kadroları kesiyor. Cumhuriyeti şeriat’tan dindarlar koruyor.

Demokrasinin bu kadar yüceltilip, şeriatın bu kadar ötekileştirildiği böyle bir vasatta şayet halkın %16’sı şeriat istemek gibi bir tavır göstermişse bu, çok ciddi bir durumdur.

Bununla beraber, bu tür kamuoyu araştırmalarının, bu gibi oran ve rakamların peşinde olmadığımı, bunlara hiçbir zaman güvenmediğimi belirtmeliyim. Zaten şeriat yönetimi getirelim mi getirmeyelim mi gibi bir sorunun da İslamî siyasî düşünce ile alakası yoktur. Çünkü halka, İslam’ın bir devlet biçimi olarak hayata dönmesi hakkında ne buyuruyorsun yollu bir soru sormak, İslam’ın rabbini ikiye çıkartmak olur.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *