Dese ki Rabbimiz bize..

Dese ki Rabbimiz bize..

Ne içindir Rabbimizin rahmeti, kimin içindir kerem sahibinin şefkati?

Yazmış bir dostum, döktürmüş, güzel mi güzel..(1)

Molla Kasım olmaya vermiş kendini..

Ne güzel de demiş diyeceğini, sevgiyle, dostane, muhabbetine, gönlünce..

Sigaya çekmiş nefsini, kıssadan hisse misali uyarmış diğer nefisleri..

Ne iğnesi!

Çuvaldızı denemiş kendi üstünde..

Aldım kıssadan hisseyi ben..

Diye sıvışsam da kenardan kenardan, öyle yapsalar da başkaları, inanmayın ha sakın!

Desem de iyisi mi siz buna da inanmayın..

 

Çünkü insanız, zaaflarla malulüz..

Beşeriz, şaşarız..

Bazen geliriz, bazen gideriz..

Ama uyaranlara eyvallah der, nasihatlerini başımız üstüne koyar, Allah için nasiplenir, sahipleniriz..

Olması gereken de bu değil midir?

Başıma mı vuracaksınız şimdi, madem gelecektin, niye gittin?

Yüzüme mi çarpacaksınız madem tövbe edecektin, niye günah işledin diye?

Ne içindir Rabbimizin rahmeti, kimin içindir kerem sahibinin şefkati?

Rabbimizin şefkatinin yeryüzü tecellisi değil midir dostluklar, o şefkati hakkınca paylaşmak için tesis edilmemiş midir birliktelikler?

Takaza yaparsak iyiliklerimizi, açığa çıkarırsak gizlerimizi, yüzlerimize çarparsak kabahatlerimizi kalır mı dostluklar, parçalanmaz mı birliktelikler?

Hadi işledik, hadi kırdık gönülleri özür dilemek diye bişi ne için var?

O kadar mı kibirliyiz, tükürdük kardeşim, ondan ötesi yok, demenin mi derdindeyiz?

Hadi inat edelim, sonra ne olur ümmet hayalimiz, gerçekleşir mi yeryüzü esenliği iddiamız?

Yoksa ümmet, sadece kendi birlikteliğimiz, sadece kendi cemaatimiz mi?

 

Ve ben kendi adıma aldım kabul ettim, dostane uyarıları, keşke herkes için böyle olsa..

Ama öyle değil, ama öyle olacak inşallah..

İşte..

Avuç içi kadar yaşadığımız yer..

En uzak mesafe, yaya yürüyüşü ile 10-15 dk.

Çok şükür çoğumuzun arabası da var, ırak böylelikle yakın olmuş ama gönüller buralarda bile yakın!

Değil be dostlar, kendileriyle yüzleşmekten korkanlar yakın deseler de..

Dostluk, kardeşlik türküleri, söylemleri edebiyattan, artistiklikten öte bir anlam taşımıyor artık..

İrkilmeyin, gerilmeyin hemen, dediklerim bazılarımız için.

Hacamat etmek, harcamak niyetiyle birbirimizi, tetikte bekliyoruz her dem.

O yüzden kandırmayalım birbirimizi canlar, dostlar, kardeşler!

 

Her şey ortada, yüzleşelim kendimizle, görelim açıklarımızı, yapalım muhasebemizi..

 

Ne güzel eleştirmiş sayın dostumuz, dostlukları, kardeşlikleri, birlikte yaşanan ve paylaşılanları unutanları; yerli yerince, ürkütmeden, kaçırmadan..

Sağında solunda olanlara duyarsızlığı, ilgisizliği, tepkisizliği..

Teknolojiyi, sanal alem imkanlarını  bile kullanmanın hakkını vermeyenleri..

E, haklı, niye karşı çıkayım, çıkalım ki?

Ben yaşıyorum her daim, yakın ve uzak yerlere mesajlar atıyoruz ama karşılık alamıyoruz bir türlü..

Her vakit söylendiği gibi e-mail gibi sanal nesneleri geyiğine kullanıyoruz adeta..

O nesnelerle sanal âlemde bile paylaşmayı çok görüyoruz birbirimize..

 

O yüzden şüphelerim var benim..

Altı üstü zan işte..

Yanıltsın beni birileri..

Bütün bunların sebebi tek tip düşünme arzumuz, insanlardan benim gibi, bizim gibi düşünmelerini talep etmemiz, biteviye birbirimize bunu ihsas ettirmemiz olmasın sakın?
Esasta olmayan farklılıkların seslendirilmesi düşünce konforumuzu bozacağı, bildiğimizi zannettiklerimizin zayi olacağı korkusu neden olmasın bu ayrılıklara?

 

Farklılıklar esasta olsa ne yazar, ben kendime, sen kendine, o kendisine güvendikten sonra!

İmanından, inandığı değerlerden, düşüncesinden; yanlışıyla, doğrusuyla, sevabıyla günahıyla yapıp etmelerinden emin olan biri niye korksun başkalarından, başka düşünce sahiplerinden?

O kadar mı eğreti duruyor bilgi ve düşünceler, sahiplerinde?

Üç kuruşluk telkinlerle savrulup gideceğimizden veya elimizin altında bulunanların kaçıp gideceğinden mi endişe ediyoruz acep?

Veya çok mu eminiz sahip olduklarımızdan; “Hayır, başkaları bizden daha iyi bilir, iyi düşünür olamazlar, mümkünü yok!” kabilinden?

İyi de bu iktidar kaygısı değil mi?

Otorite sarsılır endişesi değil mi?

Yahu dostlar, istişare, danışma, meşveret,şura, ne derseniz deyin; dahası  paylaşma, maruf ve münker konusunda tavsiyeleşme emr-i ilahisi ne için?

Yok dostlar yok; dostluk, kardeşlik adına çok güzel şeyler söyleniyor da vakıa bu işte!.

 

Şöyle demişti bir vakitler, değer verdiğim kardeşlerimden biri; “Ne kırk fırını abi? Daha fazla ekmek yememiz lazım bizim!”..

Gelin dostlar ikram edelim, hemi de sıcağı sıcağına, mevsimi ise şayet yanında balık da kıyağına..

Kasıt Elif ekmek, kasıt Orduyeri Fırınını tüketmek değil elbette, sahih, sağlıklı bilgiye ulaşmak ve dahi her güzel şeyi paylaşmak evvelemirde..

Korkulmasın obez olunmaz sağlıklı bilgiyle..

Olacağınız en fazla benim gibi “Ukala!”..

Ne diyor Kur’an okuyana, kulak verene, tabii ki anlayana..

Sağlıklı bilginin yolu da her daim paylaşma, her daim istişare, her daim dostluk ve kardeşlik ama talip olana; bu yol müşkil, bu yol çetin ama sonu selamet; lakin sabreden nerede?

Yazık, gerçekten yazık!

Ama o kadar da ümitsiz değil..

Açık vermeye görelim hele, birileri sağ aparkat mı, sol kroşe mi neyse artık, patlatmak için yüzümüzde, hançerlemek için arkamızdan bizi, kırmak için gönüllerimizi alesta vaziyette bekleşiyorlar bir yerlerde, nöbet mahallerinde..

 

Mesela desek..

Yani farz-ı muhal, Rabbimiz buyursa bize, alın paylaşın rahmetimi aranızda; alın size cennet parselleyin birbirinize, söyleyeyim mi, gücenmek yok,  zırnık koklatmayız birbirimize!

Gibi..

Çok şükür elhamdülillah..

İyi ki varsın Rabbim..

Sen olmasan var ya!.

İşimiz zor vesselam..

Dünyada “öteki” mi öteki..

Öldükten sonra toprak mı toprak, sonra hiçlik mi hiçlik!

Dedim ya, iyi ki varsın Rabbim..

 

Her zaman olduğu gibi sorayım yine..

Ama cevapları da içinde ama tabii ki zannımca!

Sahi bütün bu kavgalar, niza ve çekişmeler ne içindir, niyedir tahammülsüzlükler, kırıp dökmeler, diye hiç sormaz mıyız kendimize?

 

Esasta olmayanlar adına gitgide sınıflaşma, hemi de Müslümanlar arasında, sanmayın ki sadece İslam düşüncesinin bir kulpundan tutma adına, çoğusu makam mansıp, mal mülk, kariyer, statü hatırına..

Öyle ya, durduk yerde, her fırsatta iktidara yaranmak niye?

Otorite, iktidar, egemenlik sorunludur, sorumluluktur, vebaldir, bilmez miyiz hiç?

Gel de kızma, gel de haykırma!

Bu yaptığınız iş, iş değil diye!

Ama söz ortaya, ama nasibi olana..

Uyarıyorsun âcizane, tabii ki önce kendime ama nafile söz geçmiyor nefsime, sair nefislere!

Al bendeki nefsi vur öteki nefislere!

Tevazu imiş, mütevazılık imiş hak getire!

 

Üzgünüm dostlar!..

Kaldırımlarda hatırlanan, kandil gecelerinde, bayramlarda üç beş satırlık manilerin arasına sıkıştırılan dostluk söylemleri!

Acı ama gerçek!

 

“Ben ne diyorsam, ben ne biliyorsam o!” diyenlerin egemenliğinde cemaatler..

“Abim ne söylemişse, liderim ne buyurmuşsa, cemaatim ne diyorsa!” diyen emre amade bireyler..

“Bana geldin geldin, bana uydun uydun!” diyen bireylere teslim başka bireyler, zihinler…

Ve parçalanan birliktelikler, bozulan dostluklar, kırılan gönüller!..

Acı ama gerçek!.

 

Bu cemaatlerin, bu liderlerin, bu bireylerin, bu zihinlerin oylarıyla ayakta duran iktidarlar!.

Ve haliyle sömürüler ve haliyle kuşatmalar ve haliyle efsunlu sözler, illüzyonistlere mahsus görsel efektlerle, üç beş iyilik, üç beş özgürlükle iktidara daha bir yapışmak, görünen köye kılavuz ne gerek, iktidarda daha bir kalmak için, bir dolu kandırmacalar..

Acı ama gerçek!

 

Ve bu üç beşin, o üç beşin sağladığı imtiyazın, iktidarın, etraflarını saran sahte kalabalıkların elden gideceği korkusunu yaşayanlar, paniğine düşen, endişesini duyanlar da acı ama gerçek!

 

Birilerinin sesini duyar gibiyim..

İyi de çözüm ne?

Çözüm sizde dostlar, çözüm bizde ve hepimizde..

Çözüm dostun, dostlara, dost sandıklarına verdiği mesajlarda..

Yani her ne koşulda olursa olsun, vahyin esaslarında, o esaslardan bile isteye  sapmayıp dostlukların gereğini yerine getirenlerde..

Vahyin esasları ne mi dediniz?

E hadi buyurun, öğrenelim beraberce..

Kemale erdiğini söyleyenler varsa şayet, e ondan ötesini de ben bilmem!

 

Kalın selametle, dostça, muhabbetine..

 

Dipnot

1 iktibasdergisi.com/M.Durmuş: “Biraz da kendimize ‘Molla Kâsım’lık yapalım”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *