Geçmişten bugüne

Geçmişten bugüne

Gece yazıları-6   “Seçimler ve Konumumuz” başlıklı çalışma Dünya ve İslam Dergisinin sekizinci sayısında (1991) yer almış.. Ki mezkûr çalışma bir önceki yazımızın içeriğine istinaden yeniden gündeme getirildi ve aslında bir takım güzellikleri hatırlatma açısından çok da iyi oldu. Ben de hazır aklımıza düşürülmüş ve fırsat çıkmışken, yazarının ve dergi yöneticilerinin affına sığınıp günün mana

Gece yazıları-6

 

“Seçimler ve Konumumuz” başlıklı çalışma Dünya ve İslam Dergisinin sekizinci sayısında (1991) yer almış..

Ki mezkûr çalışma bir önceki yazımızın içeriğine istinaden yeniden gündeme getirildi ve aslında bir takım güzellikleri hatırlatma açısından çok da iyi oldu.

Ben de hazır aklımıza düşürülmüş ve fırsat çıkmışken, yazarının ve dergi yöneticilerinin affına sığınıp günün mana ve önemine binaen “Kolâj” mantığıyla RP yerine AKP’yi koyarak bugüne formüle etme yoluna koyuldum ama sonrasında vazgeçtim; önce sayın yazara, sonra metne haksızlık olacaktı çünkü. Dememe bakmayın siz, maksat anlamaksa deneyin, zarar etmezsiniz..

Malumu ilam sıkmaz umarım; yazı, sahibinden koptuğu andan itibaren artık okuyucunundur ve onun anlam dünyasına teslimdir ki ne kadar okuyucu varsa o kadar anlamı havidir. Arada bir yazmaya çalıştığımıza bakmayın, biz de okuyuculardan biri olduğumuza göre satır aralarında kendi kabullerimize uygunluk aramamız garip kaçmaz umarım..

Okuyanlar ve bundan sonra okuyacak olanlar da göreceklerdir ki ele alacağımız yazı, sık aralıklarla yapılan seçimleri baz alırsak içerik olarak güncelliğini aynen muhafaza ediyor.

Günlerdir benzer şeyler söylendi çünkü..

Anayasa değişikliği çerçevesince gündeme gelen ama daha çok genel seçim havasında geçen ve adet-i veçhiyle inancımızdan mülhem rezerv koyduğumuz Demokrasinin ritüellerinden olan referandum sürecini harala gürele derken atlattık ama nece atlattık?

Maalesef birbirimizle hırlaşarak!..

Yakın gelecekte yine genel seçim var, o yüzden yirmi yıl öncesinin Türkiye şartlarında kaleme alınmış olsa da mezkûr makaleden güne dair dersler çıkarıp yeni tartışmalara şimdiden hazırlıklı olmamız için, Müslümanların vahyi mesajlar bağlamında birlikte hareket etme zeminini oluşturması ve dostluklarını muhafaza açısından gerek şartlardandır.

Şimdi mademki gündeme geldi, ilgili makaledeki şu satırlara dikkat!

“Düzen partilerinin her biri halkın gözünü boyayıp oyunu kapma yarışma girmiş durumdalar”

“Biliyoruz ki: Seçim çözüm değildir. Adil olmayan sistemlerde seçim bir aldatmacadır. Sistem olarak demokrasinin kendisi ne kadar adildir ki, halkına rağmen kurulmuş bir düzenin yaşatılması için uygulamaya konmuş, on yılda bir darbelerle by-pass edilen kötü bir kopyası adil olsun? Bu düzende yapılacak seçimlerde, iktidarın halkın yararına değişebilmesi beklenemez. Bu seçimlerin ifade ettiği anlam, en fazla, düzen muhafızları arasında bir nöbet değişimidir. İktidar yarışı düzen partileri arasındadır. Bu yarış emperyalizme boyun eğenler arasındadır. Bu yarış müstekbirlere çarklarının işleyeceğini taahhüt edenler arasındadır.”

“Mevcut sağ politikaların, milliyetçi-müslüman kesimleri tatmin edememesi, MNP ile başlayıp MSP ile devam eden hareketin ortaya çıkıp gelişmesinin zeminini oluşturmuştur. Kısa süreli MNP ve onu takip eden MSP’nin kuruluşları salt İslami endişe ve amaçlarla olmamış, gelişen İslami bir faaliyetin bilinçli bir aşaması olarak ortaya çıkmamıştır. Dolayısı ile ortaya çıkan kimlik; sağcı, milliyetçi ve muhafazakâr bir kimliktir.”

“Parti örgütlemesine oranla nicel olarak çok zayıf ve azınlık sayılabilecek radikal grupların yoğun faaliyetleri ile 10-15 yılda büyük bir kültür hamlesi gerçekleştirilmiş ve ülkemiz insanının İslam anlayışını geliştirici, bilinçlendirici, yol gösterici birçok eser düşünce ve siyaset sahasına kazandırılmış oldu. Slogan ve kulaktan dolma bilgiler yerine kaynağından okuyarak, tartışarak öğrenen insanların sayısı hızla arttı.”

“Yapılması gereken, RP’ye oy veren insanları, salt siyasi parti içerisinde yer almakla İslami sorumluluğun yerine getirilmiş olmayacağı, oy vermekle bu işin bitmeyeceği bilincine ulaştırmaktır.”

“Sistemi ıslaha soyunmanın müslümanların işi olmadığını, bu sistemin varlığının İslam’ın aleyhine olduğunu, sistemin kural ve kurumları içerisine hapsolarak, sistemi alt etmenin mümkün olmadığını, henüz çok taze olan Cezayir tecrübesini, Türkiyeli işbirlikçi asker-sivil kadroların Cezayir’dekilerden hiç de geri olmadığını anlatabilmektir.”

“Bu konularda somut tavırlar almak için ‘ancak iktidarda olmak gerekir’ anlayışı mücadeleden kaçmak dışında bir anlam taşımaz.”

“Bizlere düşen de, her zaman ve zeminde sahih İslam anlayışını hâkim kılma mücadelemizi sürdürmektir. Bu mücadelede hedefimiz sistemin efendileri ve onların ağababası emperyalist kâfirler olmalıdır. Bütün müslümanlara, sistemi unutturucu, rahatlatıcı politikalara karşı durma; gelinen İslami seviyeyi geriletici olumsuz tavır ve pratiklerden uzak durma hassasiyeti kazandırmaktır. Bizler bu bilinç ve duyarlılıkta olursak, Yüce Allah, nice kötülükleri hayra tebdil eylediği gibi, demokrasi oyununu da -müslümanların elleriyle- kâfirlerin ayaklarına dolayacaktır.”

Anlaşılacağı üzre şimdiki sürece ilişkin, kendi İslami kabullerince çekince koyanlardan ve günlerdir dil dökenlerden hiç de aşağı kalır yeri olmayan, istenirse ve üzerinde çalışılırsa Selefçilik ve de Haricilik çıkarılabilecek “Radikal” söylemler bunlar. Siyasal partilerin içinde aktif rol alanları kaybetmemeyi öngörüp partilere oy verenlere daha bir merhametle yaklaşan ve işin doğası gereği tekfir etmemek önşartını ileri süren satır araları bu gerçeği değiştirmemektedir. Kaldı ki söylenenlerin aksine şimdiye dek hiç kimse, seçim için sandık başına gidip oy kullananların şirke, küfre girdiği iddiasında bulunmadı.

Müslümanların bir işi de hadlerini aşıp insanları tekfir makinesinde öğütmek filan değil ki, aksine yukarıda copy-paste yaptığım satırların işaret ettiği gerçekleri hatırlatmaktır..

Sırası gelmişken söyleyelim ki; aynı derginin bir önceki sayısında “İslami Parti Tartışmalarına İlişkin Açıklama” başlıklı metnin okunması, çoktandır konuştuğumuz meselelerin vuzuha kavuşmasına ve tartışan tarafların birbirlerini daha iyi anlamalarına vesile olacağı kesindir..

Örneğin:

“Bugün Türkiyeli müslümanların gündemine sokulan ‘İslamî Parti’ tartışmalarının ise, her şeyden önce sun’i ve zamansız olduğu görülmektedir. Mevcut şirk sistemini bütüncül olarak reddeden irili ufaklı İslami grupların örgütlenme ve müslümanlar arası ilişkiler konusunda henüz fikrî olarak halledilememiş meseleleri, önemli yaklaşım farklılıkları vardır.”

“Bu yetersiz şartlarda ortaya konulacak bir parti teşebbüsü ise ancak müslümanlar arasındaki kopukluğu ve mesafeyi arttıracak ve mevcut düzen partilerine meşruiyet kazandırma işlevini görecektir. Yukarıda saydığımız eleştiriler çerçevesinde “Parti” konusundaki bu girişimi yanlış, zamansız ve yetersiz görüyoruz.”..

Evet dostlar, ne söylemeye çalıştığım hususunda takdir sizlerin..

Bütün bunları gündeme getirmemizi kimse başka yerlere çekmeye kalkmasın..

Maksat kabahat, kusur aramak değildir bilesiniz…

Söz söylenmiş, uçmuş gitmiştir ama her zaman olduğu gibi yazı kalmıştır.

Biz de o yazıların satır aralarında, mümkün olduğunca objektiflik kriterini esas almaya çalışarak güncele dair doğruyu, gerçeği arama derdindeyiz ama paylaşarak..

Öncelikli olarak isteriz ki; lütfen, ne olur bu birbirimizi kırmadan, dökmeden, incitmeden..

Hakikatte yoktur birbirimizden farkımız..

Ortada işte her şey, yirmi yıl öncesinde daha bir radikal şeyler söylenmiş, tekfir hususunda hassaslık elbette, kimin ne haddine, kim karışır ki Rabb’imizin rahmetine?

Hatırlatmalarımız da işte bu yüzden..

Selam ve muhabbetle..

“Mesele demokrasi ve diktatörlük meselesi olunca diktatörlük elbette ki daha kötüdür.

Mesele demokrasi ve İslam meselesi olunca tabii İslam yegâne alternatiftir.”

(M.H. Fadlallah-Dünya ve İslam-1991-7.sayı)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *