Öyleyse geçmişte söylenenleri biz niye yedik?

Öyleyse geçmişte söylenenleri biz niye yedik?

Arada bir eski defterleri karıştırıyoruz diye müflis tüccar ilan edilmiyoruzdur umarım. Ki o defterlerin her sayfasında hatıralar var, karıştırmadan durulur mu hiç? Hem iflasa götüren rakamlardır, hatıralar değil; ki onların her biri “Ders alan yok mu?” diye geçmişten nida ediyorlar bizlere, kulak veren nerede?   Ben yine adetim veçhiyle geçmişi kurcalayıp Milli Görüşçü dostlarımıza dokundurmadan

Arada bir eski defterleri karıştırıyoruz diye müflis tüccar ilan edilmiyoruzdur umarım.

Ki o defterlerin her sayfasında hatıralar var, karıştırmadan durulur mu hiç?

Hem iflasa götüren rakamlardır, hatıralar değil; ki onların her biri “Ders alan yok mu?” diye geçmişten nida ediyorlar bizlere, kulak veren nerede?

 

Ben yine adetim veçhiyle geçmişi kurcalayıp Milli Görüşçü dostlarımıza dokundurmadan edemeyeceğim; ama maksat, “Kızım sana söylüyorum,gelinim sen anla” sözünden yola çıkıp bir yerlere selam göndermek..

 

Günlerden bir gün (iddialıyız ya), RP’sine mensup arkadaşların da olduğu bir ortamda, gafilleri nasıl uyandırırız diye hesaplar yapıyor, stratejiler geliştiriyorduk.

Sohbet ilerledikçe mevzu Refah partisinin üye sayısını nasıl artırabiliriz sorusuna cevap aramaya doğru evrildi; ki aksi olsa herhalde şaşardım..

 

O ara bir teklif koydum ortaya: “Birçoğunuz esnafsınız, gelir durumunuz standardın üstünde.. Paranız pulunuz, eviniz barkınız, son model arabalarınız var. Eviniz, barkınız sizin olsun; ama arabalarınızı en azından haftada bir bize verin ve biz de köy köy, mahalle mahalle dolaşıp (ne biliyorsak artık) İslam’ı anlatalım…”

 

Bir abimiz: “İyi de ama bir şartla dedi.. Refah Partisinin üye formlarını yanınızda götürecek ve insanları partiye üye yapacaksınız(!)…”

 

Şartı şurtu duyunca bizde eyvallah çekmedik yani; “Biz insanlarla öyle ya da böyle İslam’ı konuşacağız… O konuşmalar, yani paylaşmalardan sonra insanlar kime rey verip vermeyeceklerine bırakın da kendileri karar versinler. Bakarsınız hiç sandık başına da gitmeyebilirler! Hem, her üye olan peşin para, peşin oy mudur sizin için? Takdir edersiniz ki üye sayınız oya dönüşseydi, şimdiye kadar kim bilir kaç kez iktidar olmuştunuz!..” Tartışmaya bizim için son noktayı koyan ifade şuydu: “Siz İslam’ı anlatırken, RP’sinin oyunu kırıyorsunuz, sizi dinleyen oy mu verir bizim partiye?”

 

Bu hatırayı anlatma nedenim, bugünlerde ayniyle vaki görüntü ve söylencelerin içinde rol kesiyor olmamızdır.

Garip, tarih benim için tekerrür ediyor değil ya?

 

Malum, bugünlerde Anayasa tadilatı ile ilgili referandum gündemde..

Rivayet odur ki; “Referandumda evet oyu çıkarsa, sonraki süreçte Müslümanlar daha bir rahat nefes alacaklarmış!.

Darbeciler, Ergenekoncular tamamen tasfiye olacak ve eskilere; yani Bodrum ressamına yargı yolu açılacakmış!.

Halkın meclisinin(!) asker ve yargı vesayetinden kurtulması ve meclisin itibarının yeniden inşası söz konusuymuş!..

Türkiye ve özellikle Müslümanlar bir daha darbe tehlikesi ile karşı karşıya kalmayacaklarmış!

Demokrasi, referandum sonrasında zaferini ilan edebilirmiş!

Hayırcılar, Ulusalcılardır; Ergenekoncu, darbe sevenlerdir; Demokrasi düşmanı, özgürlük karşıtı, yasakçılardır..”

 

(Daha önce de dile getirmiştim.. Hey gidinin gözünü sevdiğim devesi, sen ne güzel de cevap verirmişsin işi zora sokanlara.. Yolun düzü hiç mi aklına gelmiyor soru soranların?..

Ya evet ya hayırmış!

Sandık başına gitmeyecek olanlar ne yapmış, ne demiş olacaklar peki?)

 

Anayasa Mahkemesi, bu rivayetleri sahih kabul eden bazılarının yüreğini ağzına getirdi ama “az olsun da bizim olsun” diyenler, çıkan kararı da lehlerine yormayı beceriverdiler anında..

Takip edenler bilir; rivayetler, kanaatler, beklentiler bunlarla sınırlı değil elbette..

Derinlikli stratejilerin künhüne vakıf dostlardan, daha gerçekçi analizler okumak mümkün malum medyada, bilhassa bizim cenahta(!)..

O kadar ki; Müslümanların süreci tersine çevirecek söz ve eylemlerden şiddetle kaçınması gerektiğinin altı çizilmekte, aksine davrananlar gaflet ve dalaletle, basiretsizlikle, aymazlıkla, tabansızlıkla suçlanmaktadırlar..

Daha da ilerisi, yukarıda dediğimiz gibi Ulusalcılarla, darbecilerle, 12 Eylülcülerle, Ergenekoncularla aynı kefeye konulmaktadırlar..

 

Bütün bunlar bana, başka bir zamanlar da bir türlü emekli olmaya yanaşmayan kadim siyasetçilerden N. Erbakan’ın kendi partisine oy vermeyenleri, hatta oy kullanmayacağını açıkça ilan edenleri “Patates dinine mensup insanlar!”, “Siyonistlerin uşağı!” olarak kategorize ettiği dönemleri hatırlattı..

Milli Görüşe oy verenler kâmil Müslüman, vermeyenler Yahudi dostuydu!

Hatırlayın, oy kullanmamak, sandık başına gitmemek neceydi?

 

O dönemlerde, Demokrasinin, sistem içi manevraların enstrümanı olarak kabul edilen oy kullanma eyleminin keraheti üzerine kimlerle tartıştığımızı düşüne duralım beraberce; ki Siyonistlerin uşağı suçlaması bile vız gelip tırıs gidiyordu bizler için..

 

Kaderin cilvesine bakın ki geçmişte RP’sine oy vermedikleri veya bu sistemde oy kullanmanın şeran caiz olmadığını dile getirdikleri için Siyonistlerin kuklası olmakla, süreci iyi okuyamamakla, basiretsizlikle vs. ile suçlananlar şimdiler de aynı jargonu başkaları için kullanmaya başladılar..

 

İlginçtir, geçmişte demokrasiye ve oy kullanmaya alerjisi olan dostlarımızın, o söylemlerini yok sayarak insanları Anayasa tadilatı sürecine destek vermeye çağırmalarına; yani Müslümanların referandum için oy kullanmalarını gerektiğini icbar ve mahkûm edici bir üslupla, ikidir kamuoyu önünde deklare etmelerine şahit oluyoruz..

Kendilerinin nasıl davranmaları gerektiğini açıklama hakları elbette vardır ama bunu yaparken bütün Müslümanları “tabansızlık” gibi bağlayıcı ifadeler kullanarak sürece dahil etmeye çalışmalarını tartışmaya açmak da benim hakkım olmalı..

 

Girişteki hatıradan mülhem söylersek, Müslümanlar bu tür atraksiyonlar karşısında hala nasıl davranacaklarını bilmiyor ve nokta adres konusunda hala beklenti içindelerse daha çook işimiz var demektir..

Geçmişte parti üyelik formuna kayıt isteniyordu, şimdinin STK’ları, cemaat ileri gelenleri de referandumda “Evet” sözünü almak için Müslümanlara neredeyse sözleşme imzalatacaklar..

Komşu bir sitede, başka bir dostumuzun da dile getirdiği gibi, keşke bu arkadaşlarımız, tüm Müslümanların sözcülüğüne soyunarak Anayasa/referandumla ilgili tartışmalara hiç katılmasalardı ve daha da ötesi referandumda “Evet” oyu kullanıp kullanmama hususunda insanları şimdiden töhmet altına sokucu laflar sarf etmeseydiler!

(Nasrettin Hocanın leyleği kuşa çevirme girişimleri üzerine kafa yorsak mı, ne dersiniz?)

 

Yıllardır sözün hakkını dile getirme istikametinde yazıp çizen, o seminer benim, bu panel senin konuşan dostlarımız, yakın gelecekte olası çözülmelerin acaba hesabını iyi yaptılar mı?

Ki çözülmeden, AKP siyasetine eklemlenmeden rahatsız olduklarını yazı ve söyleşilerde sık aralıklarla ifade etmelerine rağmen?

Açıkça söyleyelim referandum sonrası eğer söylendiği gibi görece özgürlükler sağlanırsa, bugünün tartışma konusu olan Ergenekon, darbe, asker ve yargı vesayeti konuları arzu edilen istikamette seyrederse, deklarasyonu kaleme alan ve muhatap olan dostlarımızı bir bir AKP saflarında siyaset yaparken ve demokrasinin daha bir kalitesini artırmaya yönelik çaba içinde görmeye şimdiden hazır olalım..

 

(Arif Kaya dostumuzun yazılarında kullandığı fıkralardaki erotizmden, galiz ifadelerden rahatsız olan arkadaşlar, umarım bana da kızmazlar..)

O zaman ben de derim ki: “Öyleyse biz bu haltı niye yedik?”

Fıkranın detaylarını bilmeyenler google efendiye takılıversinler şöyle bir..

 

Dostane birkaç soruyla bitirelim yazımızı, inanınki maksat muhabbet..

1-Sık aralıklarla AKP’nin Müslümanları dönüştürdüğünden şikâyet eden dostlarımız, malum süreci destekleyen deklarasyonlarıyla bu dönüşüme katkı sağladıklarının farkında değiller midir?

2-Yakın gelecekte olası seçimler öncesi AKP’nin iktidarda kalmasını sağlamak için, başka bir basın açıklaması daha düşünüyorlar mı?

3-Demokrasi ve türevleri artık Müslümanlar için vazgeçilmezlerden mi olmuşlardır?

4-Meclis ve tabii ki AKP bu Anayasa değişikliği sürecini tetiklediği için, artık meşruiyetini ve rüştünü ispat etmiş mi sayılacaklardır?

Uzatmayayım ve dahi sulandırmayayım.

5-Referandum için, varsayalım ki İsmail cinsinden ne “evet” ne de “hayır” diyeceğim.. Benim ve benim gibilerin, itikaden ve fıkhen ve hatta siyaseten durumları nedir?

Evet diyenlerin ve hayır diyenler için fetvalar hazır ama her ikisini demeyeceklerin durumu belirsiz de o yüzden?

Yoksa her üç ihtimal de demokrasinin gereği midir?

 

Vah benim bunca yıllık emeğime ki birileri bana hala yol gösterme ihtiyacı hissediyor!

Vah bana geçmişten bu yana akıl verenlere ki …………………………………………!

Boşluğu da siz doldurun efendim!

Selam ve muhabbetle..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *