Fethullah Gülen: Laik-Demokratik İslam’ın Peygamberi

Gülen’in bütün sermayesi, devlet güdümlü bir din anlayışıdır. Devleti, ilah gibi yüceltmektedir. Uyuşturucuya, teröre, satanizme ve sair yanlış işlere karşı, dinin bir ‘temizlikçi’ işlevi görmesini istiyor. İş İslam’ın siyasal tabiatı gereği hayata müdahil olmasına gelince ona şiddetle karşı çıkıyor.

FETHULLAH GÜLEN: LAİK-DEMOKRATİK İSLAM’IN PEYGAMBERİ

Mehmed Durmuş

Fethullah Gülen, İslam’ın değil, laik-demokratik İslam propagandistidir. ‘Peygamberidir’ desek daha doğrudur. Onun bütün söylemleri, eylemleri, yazıları, beyanatları, hatta taziye ilanları bu gerçeği açıkçaya koymaktadır. Gülen, bir Budist rahibi gibi, ağlamak eşliğinde sadece İslam’ın maneviyatını(!) öne çıkartır. O, İslam’dan ziyade devleti, orduyu, siyasî kurumları, devletin ideolojisini kutsar. Onun bu kutsaması hem Makyavelist bir fırsatçılığın gereğidir, hem de kanaatleri bunu emretmektedir.

Gülen’in bütün sermayesi, devlet güdümlü bir din anlayışıdır. Devleti, ilah gibi yüceltmektedir. Uyuşturucuya, teröre, satanizme ve sair yanlış işlere karşı, dinin bir ‘temizlikçi’ işlevi görmesini istiyor. İş İslam’ın siyasal tabiatı gereği hayata müdahil olmasına gelince ona şiddetle karşı çıkıyor.[1]Her fırsatta, her dem, her yol ile İslam’ın bir vicdan meselesi olduğunu, kullukta derinleşmek olduğunu filan anlatıyor. İslam’ın bir devlet sistemi olduğu görüşünü, İslam’ı daraltma olarak görüyor ve İslam’ın ruhuna aykırı buluyor.[2]

Gülen’in söylemleri İslam’la değil, devletin ve resmi ideolojinin söylemleriyle örtüşmektedir. O ve zihniyeti hiçbir zaman, hiçbir yerde resmi ideoloji ile çatışmamıştır. Hareketi, içeride ve dışarıda devlete hizmet üretmektedir.[3]Resmi ideolojinin sözcüsü gibidir. Bunu da açıkça söylemektedir: “Ama biz devletin ayrılmaz bir parçasıyız, yaptığımız her şey devletimiz adınadır.”[4]

Her fırsatta Parlamentonun önemini, lidere, idareciye itaati, kanunlara ve nizama uymak gerektiğini anlatıyor.[5]Sistemi o kadar kutsuyor ki, sistemi tanımayan, devlete baş kaldıran, demokratik kurallara ve laik sisteme isyan edenlerin başkaldırmalarını bastırmasını “devletin hakkı” olarak görüyor.[6]Gayri Müslimlere gösterdiği hoşgörünün binde birini bile Müslümanlara göstermiyor. Devlet, Allah’ın emirlerine, İslam’ın prensiplerine ve tavsiyelerine tam riayet etmese de saygı duyulmaya ve desteklenmeye layıktır diyor.[7]Bu kanaatlerini bilince, İsrail’i, baş kaldırılmaması gereken bir otorite olarak tanımlaması çok daha anlamlı hale gelmektedir. Bu sebepledir ki, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi askeri darbeleri desteklediğine daha önce değinmiştik. Hatta darbe lideri Kenan Evren’e cennette rezervasyon yaptığını da hatırlatmıştık. Aynı 28 Şubat’ın şu anki devamı olan Ergenekon davasında karşı tarafa geçmiş olması, eskiden kesin itaat ettiği otoriteye şu an baş kaldırması ise, kendisi açısından büyük bir günahtır! Otoriteye bunu yapmaması gerekirdi! Ama ben yine de vicdanen pek rahat olmadığını düşünüyorum(!) Öyle zannediyorum ki biraz zorlansa, şu andaki Ergenekoncu generaller için de cennette bir yer ayırabilir…

Gülen herkesi askerleştirmek istiyor. Demokrasi, cumhuriyet ve laikliği korumak ordunun görevidir; hepimiz askeriz orduyu çok severiz diyor![8]Eğer bazı ‘densizler’ Cumhuriyet döneminde medreselerin kapatılması ve istiklal mahkemeler gibi bazı icraatlardan bahsediyorlarsa, bilsinler ki bunlar o günün şartları icabıydı; mahkemeler asker kaçaklarına karşı kurulmuştu! E bazen amacı dışına çıkılmışsa da, olur böyle şeyler.[9]Hilafetin kaldırılmasını sıradan siyasî bir tasarruf gibi yorumluyor ve hilafetin TBMM’nin şahs-ı manevisinde mündemiç olduğun hatırlatarak, adeta, boşa yaygara yapmayın diyor. Hilafet tartışmalarının süper güçler tarafından ortaya atıldığını iddia ediyor.[10]

Gülen, İslam’ın siyasal bir rejim önermediğini savunmak için işe kökten, Kur’an’dan başlamakta, Kur’an’ın ancak %2’sinin (bazen %5, bazen %3diyor[11]) yönetimle ilgili olduğunu, geri kalanının ibadet, inanç, ahlak, muamelat v.b.le ilgili olduğunu ileri sürüyor.[12]Said Nursi’nin ‘şeriat’tan kastettiğinin de, bugün bazılarının iddia ettiği gibi, teokratik bir devlet özlemi olmadığını, ‘İslam’ın yüzde 95’i iman, ibadet ve ahlaka mütealliktir, ancak yüzde 5’i idareye bakar, onu da idarecilerimiz düşünsün’ diyen adamın başka türlü nasıl anlaşılabileceği sorusunu yöneltiyor.[13]Türkiye’de herkesin, her fert ve ailenin İslam’ın o %98’ini yaşayabildiğini ve kimsenin de bir şey demediğini ileri sürüyor.[14]

Gülen’in, bir soru üzerine verdiği şu cevap, nasıl da devletin din bastonu olduğunu, statükoyu koruma misyonunu nasıl yerine getirdiğini açıkça göstermektedir: “Türkiye’de bana göre İslam hak ve özgürlükleri, hür düşünce, hür teşebbüs dünyada çok ender yerlerde var olan düzeydedir. Türkiye İran’dan bu konuda çok müsaittir. Çok yumuşaktır. … Bu hürriyetin kadri bilinmeli.” “Türkiye’de dini hayatı yaşama, düşünme adına bir kısıtlama yoktur aslında. Herkes şahsi ibadetini yapar, bir yönüyle ailevi çerçeve içinde Müslümanlığı yaşamasına kimse müdahale etmez.”[15]Sözleri arasındaki İran vurgusu özellikle dikkatinizi çekmiştir. İşte bütün mesele budur.  Yani İran benzeri bir devrim, İslami siyasî bir rejim değişikliği olmasın, ona verilen rol budur ve rolünü hakkıyla oynamaktadır. Onun bütün misyonu, İslam’ı ılımlılaştırmak, Amerikan İslamcısı olarak siyasal İslam’a karşı mücadele etmektir. Amerikada yayınlanan ‘Curnet History’ dergisinin, Türkiye’de demokratik rejimin, köktendinci akımlara karşı en iyi mücadele yöntemi olduğunu yazması,[16]tam da Gülen’in mücadelesine tekabül etmektedir.

Çağın laik-demokratik müceddidi, Kafirun suresini bakın nasıl tahrif ediyor: “Anayasanın ilk maddesine bakın, kimsenin dinine karışılmaz. Kur’an da ‘Sizin dininiz size, benim dinim bana.’ der. … İslam demokrasiyle taban tabana zıttır demek haksızlık olur, aynen demokrasidir, sosyalizmdir kapitalizmdir demek de bir başka aşırılık olur.”[17]Hâlbuki Kafirun suresi, İslam’ın dışındaki bütün dinleri geçersiz kılan bir ültimatomdur.

İlnur Çevik’in şu tespitleri, hiçbir açıklamaya hacet bırakmamaktadır: “Orta Asya cumhuriyetlerinde İslami hareketlere karşı çok ciddi duyarlılık var ve kim şeriat derse başı eziliyor. Ama bu okullarda Türk kültürünün bu çocuklara aşılanması dışında bir şey yok.” “Türkiye’de aşırı dinci insanlara göz açtırmayın; ama inanç sahibi geniş halk kitlelerine, hele hele barış, kardeşlik ve hoşgörü telkinlerinde bulunanlara sırtınızı çevirirseniz sonunda gemi batar ve hepimiz denizin dibinde boğuluruz.”[18]

Demokrasi

Gülen’in -Atasoy Bey’in deyimiyle- neo-nurcu İslam anlayışının İslam’la hiçbir alakası yoktur. O, hakla batılı, İslam’la İslam dışı her şeyi karıştırmakta, uzlaştırmak, katıp karıştırmaktadır. Mesela ona göre, İslam ile demokrasi arasında yapısal bir uyumsuzluk yoktur. İslam demokrasiyi birçok yönden geliştirir.[19]Onun tasavvurunda demokrasi, geri dönülmesi mümkün olmayan bir siyasal sistemdir Demokrasiye yüklediği misyondan, aynı zamanda onu, toplumları huzura kavuşturacak sosyal bir nizam olarak da algıladığı görülür. Çünkü demokraside eksik olan tek husus metafizik boyuttur,[20]onu da tamamlaması halinde adeta Nuh’un gemisi olacaktır. Gülen, demokrasinin “beşeri bir realite” olduğunu ve demokrasiden geri dönüş olmayacağını, ancak mevcut demokrasinin/bu rejimin “insanın fizikî ve metafizikî” bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir mükemmelliğe eriştirilmesi gereğine dikkat çeker.[21]Gülen’e göre insanoğlu henüz demokrasiden daha iyi bir yönetim sistemi geliştirmemiştir. Demokrasi Şu an dünyada varlığını sürdüren tek alternatiftir.[22]

Gülen önce İslam’ı %2 gibi bir operasyonla siyasallıktan tamamen arındırıyor, sonra da İslam’ın yerine demokrasiyi ikame ediyor. “Demokrasi bütün dünyada yaşanan bir vetiredir. Gerçekten de daha mükemmeli, daha âlâsı bulunmadan ne dünyada, ne de bu dünyanın bir parçası olan Türkiye’de geriye dönülemez… … Neden inanan, ülkesini seven insanlar böyle bir zeminden rantabl olarak yararlanmayı düşünmezler, istifade etmezler?”[23]Bilmem açıklamaya gerek var mıdır: geriye “dönüş düşünülemez” notasının muhatabı, İslamî bir rejim talebinde bulunan Müslümanlardır!

“İslam’da demokrasi, demokraside İslam nasıl yaşayacak?” sorusunu, “İslam’ı demokrasiye, demokrasiyi İslam’a zıt görmek yanlıştır.”[24]diye cevaplıyor. Hıristiyan demokratlar var, sosyal demokratlar var da, İslami demokrasi neden olmasın diyor.[25]İslamiyetin insanlara çok iyi bir demokrasi terbiyesi verdiğini, İslam’ın terbiyesinden geçmiş faziletli insanlarla demokrasinin mükemmele yakın şekilde tatbik edilebilirliğini iddia ediyor.[26]İslam’ın demokrasiyle bir problemi olmadığını biteviye tekrarlıyor.[27]“Cumhuriyet ve demokrasi İslam’a, İslami düşünceye, İslam’ın yaşanmasına müsait birer zemin teşkil ederler.”[28]diyor.

Siyasal İslam’ın tabutuna son çiviyi çakan kendisidir, onun yerine demokrasi adında bir din vaz eden de kendisidir. Hâlbuki Kur’an, Allah katında geçerli tek dinin İslam olduğunu (Âl-i İmran, 19) bildirmekte, İslam’dan başka din arayanların buldukları dini kabul etmemektedir. (Âl-i İmran, 85). Allah bize, hükmetmemiz için İslam’ı indirmiş ve Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyi farz kılmıştır. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenleri de kâfir, zalim ve fasık saymıştır. (5/Maide, 44, 45, 47). Bir diyalogcu olarak bu ayetlerin Gülen’in hoşuna gitmeyeceğini biliyorum ama o isterse bunları %2-3’lük dilime dâhil ederek kendini rahatlatabilir.

Laiklik

Gülen, demokrasi ile olduğu gibi laiklikle de İslam’ın neredeyse hiçbir sorununun olmadığı görüşündedir. Onun felsefesinde laiklik, İslam dışı bir hayat tarzı olarak anlaşılmaz. Din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması ve bunun sosyal hayata yansıtılması kabul edilir. Batı tipi laiklik sınırları içinde İslam ve devletin laikliğinin birbiriyle uyuşabileceğini ileri sürer.[29]İslam’ın demokrasiyle olduğu gibi laiklikle de bir probleminin olmadığını ileri sürer.[30]Böyle olunca laiklik, İslam’ı da kuşatan bir koruyucu şemsiye seviyesine yükseltilmektedir.

Zaman gazetesi, 1999 yılında, sadece radikallere karşı mücadelede inandırıcı olsun diye derin güçler tarafından bir an için üstüne gidiliyormuş gibi bir görüntü verildiğinde efelenmiş, “Onu asın!” başlığı ile hizmetleri şunlar olan hocaefendimizin mükâfatı bu mu olmalıydı dercesine, serzenişte bulunmuştu. Şöyle deniyordu o yazıda: “yapay bir gerginlik senaryosu olarak ortaya atılan” laik-antilaik kamplaşmasının önünü alabilmek için elini taşın altına koymuş, “laikliğin dinsizlik olmadığını, dini yaşamanın en rahat ortamını sağlayıcı bir düzenleme olduğunu vurgulamıştır. Laik devletle Müslüman halk arasında köprü olmayı bir misyon olarak benimsemiştir.”[31]

Laiklik karşıtı akımlara karşı son derece duyarlı olan Ecevit, Gülen’in laiklik karşıtı bir akımı temsil etmediğine inanmaktaydı.[32]Şimdi de Baykal’ın inandığı gibi.

Kendince ‘aşırı’ bulduğu, ‘laikliğe karşı çıkanlar’ı, dinin ferdi ve ailevi hayatta yaşanabilecek emirlerini uyguladılar mı ki, buna karşı çıkıyorlar diye eleştiriyor.[33]Türkiye’de düşünce ve inanç özgürlüğünü vesile edinerek laikliği tahkir edenlere hocaefendinin bir çift sözü var:

“Şimdi bu açıdan meseleye bakıp, Türkiye’deki bu müsait ortamı Cenabı Hakk’ın, bu millete bir ihsanı (bağış) olarak görmeliyiz. İşte düşünce hürriyeti var, yazma hürriyeti var, ifade hürriyeti var, kazanma hürriyeti var. Bence, bu yaşanan sürecin nimetlerinden günümüzde inanan insanlar da mutlaka istifade etmelidir. Ben, fevkalade yakışıksız bulurum, böyle ‘laik’ deyip onu tahkir (hakaret) etmeyi veya ‘antilaik’ deyip, hafife almayı.”[34]

Gülen, Avrupa birliğine, laiklik ve demokrasi konusuna karşı çıkılmamasından, ayak direyenler olmamasından son derece memnundur.[35]

Gülen’in tek endişesi, dinin tamamen dışlanmamasıdır.[36]Hâlbuki müsterih olsunlar, laik siyasal yapılanmada hiçbir zaman din tamamen dışlanmayacaktır. Bunu dünyanın en aptal insanı dahi bilmektedir. Hele de özgürlük felsefesinin en yüksek perdeden savunulduğu 21. yüzyılda dini tamamen dışlamayı düşünecek bir tane bile ahmak bulunamaz. Çünkü buna ne imkân var, ne de gerek var. Karşı çıkılan, Din’in/İslam’ın siyasallaşmasıdır. Mekke kâfirleri de, bütün peygamberlerin kâfirleri de sadece buna itiraz ediyorlardı. Özellikle F. Gülen tarzı bir Müslüman-laik-demokrat din anlayışı bütün dünya zalimlerinin başının tacıdır. Kalem suresinin 9. ayetinde Mekke kâfirlerinin istediği buydu. Mekke kâfirleri Muhammed’den alamadıkları müdahane/tabasbus, izzetsizlik cevabını, bugün sözde onun yolundan gidenlerden almaktadırlar.

Gülen, Abant toplantılarında doktriner olarak açıkladıklarını yineliyor ve Allah’ın kozmik hâkimiyetine karşın, siyasal alanda hâkimiyetin insana ait olduğunu yine ‘bulanık’ cümlelerle belirtiyor.[37]Demokratik bir toplumda hukukun kaynağı, rengi, şivesi çok önemli değil diyor ve Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu evrensel değerler görmezden gelinerek İslam’ın demokrasi düşmanı gibi gösterilmesinin doğru olmayacağını ileri sürüyor.[38]

Eğer bu siyasal kanaatlerinde Gülen’in takiyye yaptığını, diliyle söyledikleriyle kalbinde tuttuklarının başka olduğunu iddia eden varsa, ona, en yakın adamının şu değerlendirmesini hatırlatmak isteriz: “Biz Fethullah Gülen’i; devlete bağlılık, Atatürk’ü takdir ederek bu ülke ve insanımız için değerli bulma, demokrasiye, laik cumhuriyete sahip çıkma, diyalog ve hoşgörüden yana olma hususlarında samimi buluyoruz.”[39]

Son söz Kur’an’ın olsun:

“Kendilerine Kitap’tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve tağuta iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: Bunlar Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadırlar diyorlar.” (Nisa, 51). “Bunlar Allah’ın lanetlediği kimselerdir; Allahın rahmetinden uzaklaştırdığı kimseye yardımcı bulamazsın.” (Nisa, 52).

“Allah iman edenlerin velisidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkartır. Kâfirlerin velileri ise tağuttur, o da onları aydınlıktan karanlığa götürür. Onlar ateş ehlidirler ve orada devamlı kalacaklardır.” (Bakara, 257). (02.07.2010)

 

[1]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 17.01.2005.

[2]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 153-154.

[3]-Süleyman Arslantaş, Yakın Tarihimiz, Fethullah Hoca ve Tasfiye, Fecre Doğru, 54, 56.

[4]-Nevval Sevindi, New York Sohbeti, 82.

[5]-Eyüp Can’la Röportaj, Demokrasi Beşeri Bir Realitedir, Zaman, 22.08.1995.

[6]-F. Gülen, Ümit Burcu, 187.

[7]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 263.

[8]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 89.

[9]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 92.

[10]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 24.01.2005.

[11]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 16.01.2005; Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 97

[12]-Eyüp Can’la Röportaj, Demokrasi Beşeri Bir Realitedir, Zaman, 22.08.1995.

[13]-Hakan Yavuz’la Röportaj, 13.08.1997.

[14]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 97-98.

[15]-İ. Adil Sönmez, Fethullah Gülen Gerçeği, 18.

[16]-Savaş Süzal, Sabah, 10.01.1995.

[17]-Sevindi, New York Sohbeti, 88.

[18]-İlnur Çevik, Hoşgörüsüzlük Büyük tehlike, Zaman, 23.06.1999.

[19]-Jill Carrol, Medeniyetler Diyaloğu, 39.

[20]-Jill Carrol, Medeniyetler Diyaloğu, 39-40. (Evrensel bir sevgi ve hoşgörü medeniyetine doğru kitabından); Sevindi, New York Sohbeti, 136.

[21]-Sönmez, Fethullah Gülen Gerçeği, 17.

[22]-İhsan Yılmaz, İçtihad ve Tecdid, 38.

[23]-Eyüp Can’la Röportaj, Demokrasi Beşeri Bir Realitedir, Zaman, 22.08.1995.

[24]-Sönmez, Fethullah Gülen Gerçeği, 18.

[25]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 17.01.2005.

[26]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 87.

[27]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 152.

[28]-Sönmez, Fethullah Gülen Gerçeği, 18.

[29]-İhsan Yılmaz, İçtihad ve Tecdid, 38.

[30]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 153; Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 87.

[31]-Onu Asın!, Zaman, 22.06.1999.

[32]-Zaman, 23.06.1999.

[33]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 17.01.2005.

[34]-Hulusi Turgut’la Röportaj, Sabah, 24.01.1997.

[35]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 88.

[36]-Nicole Pope, Kaç Çeşit İslam Var?, 87.

[37]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 154-155.

[38]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, 261.

[39]-Gülerce, Demokrasi Paylaşma Rejimidir, Zaman, 22.06.1999.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *