Fethullah Gülen: Ulusal ve Uluslar Arası Laik-Demokratik Sistemin Din Bastonu

FG’in İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırması münasebetiyle yaptığı açıklamayı talihsiz bulan, yanlış bir haber olmasını uman, beyanın sahibinin çıkıp ben öyle demedim/demek istemedim demesini bekleyen kimseler belli ki FG’i ve misyonunu tanımamaktadırlar.

FETHULLAH GÜLEN: ULUSAL VE ULUSLAR ARASI LAİK-DEMOKRATİK SİSTEMİN DİN BASTONU

Mehmed Durmuş

Fethullah Gülen’in, İsrail’i, baş kaldırılmaması gereken otorite gibi lanse etmesinin dayandığı zihnî temelleri göstermeye devam edelim.

Gülen, ABD’de yaşamasını Nuh, İbrahim, Musâ, İsa, Zekeriya, Yahya ve Muhammed (a.s) gibi peygamberlerin, Ebu Hanife, İbni Hanbel gibi âlimlerin çektikleri mihnetlere benzetmektedir.[1]Doğrusu FG’in ağzına kilit vuramayız ama Firavun’un sarayında ikamet ettirilip de, mihnet çektiğini ileri süren ne bir Peygamber duyulmuştur, ne de bir İslam alimi. Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Zekeriya, Yahya ve Muhammed (a.s)’a kimlerin düşman olduğu, kimlerin onları vatanlarından kovdukları bellidir. FG’e gelince, zikri geçen peygamberlere düşman olanlar, ona güller vermekte, yollarına kırmızı halılar döşemekte ve uluslar arası korumaya tabi tutmaktadırlar. İmam Ebu Hanife, devletin din bastonu olmamak için ömrünün son demlerinde kırbaçlanmayı ve zindanda şehid olmayı göze almıştı. FG ise küresel çapta ılımlı İslam’ın bastonu olmak için her çareye başvurmaktadır.

Gülen, otoriteye o kadar sadıktır ki, statükocu zihniyetini savunmak amacıyla, son derece anlamsız rivayetlerden en olmadık absürd yorumları devşirmekte hiçbir beis görmemektedir: Haccac-ı Zalim, kendisine gelerek, Hz. Ömer’in adaletinden bahseden bir kimseye, “siz Ömer zamanındaki insanlar olsaydınız, hiç şüphesiz ben de Ömer olurdum” diyesiymiş.[2]Bu rivayetten hangi mesajı üretmektedir: Dünyanın hiçbir yerinde insanlar, zalim yönetimden şikayet etme hakkına sahip değildirler! Yani halkların suçu tamam ama yönetimlerin hiçbir suçu yoktur!

Bunun içindir ki Gülen, orduya, devletine, devlet büyüklerine saygıda kusur etmemiş, bunlara dil uzatılmasına rıza göstermemiştir. Gülen, otoriteye o kadar itaatkardır ki, 12 Eylül Askeri darbesini şu şekilde överek alkış tutmuştur: “Ve işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tulûu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekâsına alâmet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.”[3]

FG’in 28 Şubat post-modern darbesiyle de arası iyi olmuştur. Refah-Yol hükümetinin devrilmesi için darbecilere taktikler vermiş;[4]partinin kapatılması davasını sürüncemede bırakıp, kapatma kararı vermemelerini, dava devam ederken seçime gidilerek RP’ne olan güvenin sarsılacağını ve diğer partilerin oyunun artacağı telkininde bulunmuştur.[5]

FG, okullara zorunlu din dersleri koydu diye, -başka hiçbir sevabı olmasa bile- Kenan Evren’i cennete gönderecek kadar[6]postalcı; Türk Ocakları Vakfı’ndan, ‘Nihal Atsız Türk Dünyası Hizmet Ödülü’ (26 Mayıs 1995; 1998’de ikinci kez)[7]alacak kadar Türkçü, “DSP, CHP ve SHP’yi din düşmanı göstermek dini bilmemek demektir.”[8]diyecek kadar sosyal demokrat-sever; İnönü savaşlarında İsmet Paşa’nın çadırda seccadesinde oturup, “Allahım, esbaba riayet ettik. Buraya kadar iş bize düşüyordu. Bundan öte bu milleti muvaffak kılmak sana düşüyor.” diye dua ettiğini rivayet edecek kadar[9]ulusalcı; Süleyman Demirel’i “daima bu millet için bir lütuf olarak görmüş” olacak kadar Demirelci;[10]Turgut Özal’la Tansu Çiller’in koalisyon kurmalarını isteyecek ve önerecek kadar[11]sağcıdır.

Büyük Ortadoğu Projesini içtenlikle destekleyen, “inanmış bir insanın Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika ile entegrasyon karşısında olması düşünülemez”[12]diyen FG, Humeyni şahsında İran İslam Devrimi’ni her fırsatta yerden yere vurmuş, Humeyni’nin sürgün hayatını Fransa’da geçirmesinden ‘kötü’ anlamlar çıkarmıştır.[13]Kendisinin bile-isteye ve şu anda dönmesine hiçbir yasal engel olmadığı halde Pensilvanya’yı mekan tutmuş olmasındaki ‘hikmet’i ise hala açıklamamaktadır.

FG’in en önemli misyonu, Türk İslamı,  tipi İslam’dır. Bu, hiçbir sayasal talebi olmayan, batının ve doğunun tağuti sistemlerine hiçbir itirazda bulunmayan laik-demokratik bir dindir. O yüzden, kendi ifadesiyle Humeyni’ye karşı içinde zerre kadar sempati duymamış, bırakın sempatiyi, Humeyni’nin yapıp ettiklerini alakayla takip bile etmemiş, o kadar alakasız kalmıştır.[14]

FG, ‘İran fundamentalizmi’nin, ‘Vehhabi fundamentalizmi’nin Müslümanlık adına fena imajlar getirdiğini iddia etmekte;[15]dönemin milli Görüş partisi (RP) içinde de Vehhabi ve İran hayranı kimseler olabileceği hakkında ve ülke olarak giderek sanki İran ve Arabistan benzeri İslam’a gidiş olduğu şeklinde, ülkenin ilgili zinde güçlerinin kulağına kar suyu kaçırmakta, ayıktırmak istemektedir.[16]Yani aslında bugün yoğun şekilde yaşanan ‘eksen kayması’ tartışmalarına FG on beş yıl öncesinden katılmış ve aman Türkiye’nin ekseni ‘doğu’ya (İran ve Arabistan!) kaymasın diye, üzerine düşen vazifeyi bihakkın yerine getirmiştir.

Türkiye’nin ekseninin Arabistan’a doğru kaydığı iddiası, bir taraftan kargaların bile güleceği bir korku iken, diğer taraftan da FG ve şakirtlerini sevindirmesi gereken bir tezdir, çünkü Arabistan’ın ekseni zaten Türkiye’nin içinde bulunduğu Amerikan-Batı eksenidir. Fakat FG’in İran’la ilgili kaygıları ise esas itibariyle, aman Türkiye’de bir din devleti olmasın diye özetlenebilecek, TC devletinin gerçek kaygısıdır. Bu saikle Gülen İran’ı, bir İsrailli ya da Amerikalı siyasetçinin kullanacağı bir dille ‘yaralamaya’ çalışmaktadır: “Bugün bölgede Fars yayılmacılığı ve İran’ın bizimle olan tarihi rekabeti, belli bir tehlike arz etmektedir denebilir. İran bölgede rahat duracağa benzemez.” “İran hep fitneler tarihi olmuştur.”[17]

FG’in söylemleri ve eylemleri, RAND şirketinin yayınladığı ABD ajanlarının raporları ile neredeyse birebir örtüşmektedir. Graham Fuller gibi ajanlar çerçeveyi çizmekte, Gülen gibiler de içini doldurmaktadır. FG, Asya’da ‘radikal İslam’ın dalga kıranı vazifesini yaptığını, İran etkisini kırmak için oralarda okullar açmış olduklarını açıklıkla itiraf etmektedir: “Bizim arkadaşların Asya’daki faaliyetleri için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Vahabiler’i ve İranlıları uzak tutmak için tasavvufun enginliğinden de yararlanarak, kendi anlayışımızı toplumun her kademesine hâkim kılmazsanız, o tür bağnazlıkların hâkim olmamaları için hiçbir sebep yok.”[18]Yine aynı dalgakıranlık misyonu sebebiyledir ki, Türkî Cumhuriyetler’de (bilhassa Azerbaycan’da) Latin alfabesine geçilmesi için çaba sarf etmiştir. Misyon belli: İran (ve Arabistan), o bölgeye nüfuz etmemeli![19]

Aynı misyon gereği FG, Bin Ladin ve onun gibilerin, bir buçuk milyarlık İslam âlemindeki birkaç başıbozuk, ifrazat (dışkı) olduğunu ve İslam’ın pırıl pırıl çehresini karattıklarını iddia edebilmekte,[20]dünyada en fazla Bin Ladin’den nefret etmekte; bir karıncayı ezmeyen FG, Bin Ladin’i, etrafındakileri ve Türkiye’de onun gibi düşünenleri lanetlemektedir.[21]Ama İsrail ve ABD yönetimlerinden, dünyada oluk gibi Müslüman kanı akıtan işgalci askerlerden en küçük dozda olsun nefret ettiğini hiç kimse duymamış, görmemiştir.

Gülenin onursal başkanı olduğu GYV’nın yayınladığı derleme bir kitapta bir yazar, radikal İslam’ı sert, katı ve bağnaz olarak nitelendirmekte,[22]Bin Ladin’i (bir sembol olarak) sürekli tahkir etmekte, “İslam âlemini simgeleyen unsurlar”ı “Çadurlu, çarşaflı, yüzleri, gözleri, başları örtülü kadınlar… sakallı, entarili erkekler…” diye resmetmekte;[23]İslam’ın modern dünyaya “Geri, katı, bağnaz, kadınları baskı altında tutan, hoşgörüsüz, dövüşçü, savaşçı, kendi karşıtlarına tahammülü olmayan, ilkel, kan ve ölüm kokan bir din…” görüntüsü verdiğini ileri sürmektedir.[24]Bu satırlar sanki doğu insanını, kendi namusunu kirletirken bile ‘otorite’ olduğu için ses çıkartmaması gerektiği yönünde azarlayan bir simayı canlandırmaktadır. Batılı İslam düşmanları da İslam’dan nefret ettirmek için tam olarak bu dili kullanmaktadırlar.

Amerikan yönetiminin kendisinden beklentilerine uygun olarak bin Ladin’den nefret eden, radikal/siyasal İslam’ı daima tel’in eden, İslam’ın siyasallaşmasına hep karşı duran FG, İsrailFilistin meselesinde İsrail’den yana açıkça tavır koymakta, kavgayı, Filistin yönetimine(!) yakın bazı Filistinli silah tüccarlarının, İsrail’le Filistin arasında bir barış olmasını istemeyişlerine bağlayabilmektedir.[25]Bunun da dışında, her zaman olduğu gibi İsrail’le ilgili hiçbir olumsuzluk zikretmezken, Filistin tarafıyla ilgili kuşku uyandırıcı, şaibe doğurucu beyanlar vermeye devam etmektedir. Şu değerlendirmesi bunun tipik bir örneğidir:

“Filistin’de bazı teşkilatların İslam’a atfen yaptıkları pek çok eylemi doğrusu kuşkuyla karşılıyorum. Bilhassa FKÖ’nün (Filistin Kurtuluş Örgütü), baştan beri inişli çıkışlı bir çizgi takip ettiği bilinen bir husus. Dolayısıyla bu çizgideki bir mücadelenin Filistin halkına bir şey kazandırdığına/kazandıracağına emin değilim. Bir de …mesele …dinî bir meseleymiş gibi ele alınmamalıdır. Çünkü böylesine karışık bir zeminde dinin yanlış anlaşılıp, yanlışa alet edilmesi de mümkündür. İkinci olarak, din, hem bölgede hem de dünyada barışa hizmet etmelidir.”

“Meselenin psikolojik b[oyutu]nu da gözden uzak tutmamalıyız. Yani, üzerinde mücadele verilen topraklar hem Müslümanlar, hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar için mukaddestir. Tarihte bu bölge, peygamberlerin irşad sahaları olmuştur. Bu peygamberlerin pek çoğu İsrailoğulları içinde gönderilmiş olmakla beraber, onlar dâhil bütün peygamberlere inanmak Müslüman olmanın da gereğidir. Müslümanlar da, Yahudiler ve Hıristiyanlar da, bu peygamberleri kabul ederler. Bunun da ötesinde, İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik arasındaki temel ortak noktalar, tartışmalı noktalardan az değildir. Bu sebeple, böyle iç içe geçmiş bir beraberlik, barış içinde bir arada yaşamayı gerektirirken, ne yazık ki bazı siyasî faktörler çatışmalara yol açabilmektedir. Bu sebeple İsrail-Filistin meselesi, beynelmilel hukuk çerçevesinde ele alınıp, bütün tarafları memnun edecek ve temel insanî hakları, hürriyetleri ve [güvenliği] garanti altına alacak şekilde çözüme kavuşturulmalıdır.”[26]

Görüldüğü gibi FG, Filistin meselesinin dinî nitelikle tartışılmasını asla istememektedir. Tıpkı İsrail’e hizmet eden yazarların söylemleri gibi. Tabi mesele dinden arındırılıp, dini olmayan bir bakış açısıyla tartışılınca da, FG’in bakış açısı gibi bir sonuca ulaşılmaktadır. Yani aslında haksız olan, işi yokuşa süren Filistinlilerdir. İsrail, itiraz edilmemesi gereken bir otoritedir! Diğer yandan, yine ‘ince’ bir ayarla, Filistin’in Müslümanların olduğu kadar Yahudi ve Hıristiyanların da toprakları olduğu vurgusu yapılmaktadır. Diyalogcu bir dalaletle, ‘üç büyük din’in mensupları olarak, Yahudi ve Hıristiyanların da eşit oranda Filistin’de hak sahibi olduklarını ima etmektedir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: FG’in İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırması münasebetiyle yaptığı açıklamayı talihsiz bulan, yanlış bir haber olmasını uman, beyanın sahibinin çıkıp ben öyle demedim/demek istemedim demesini bekleyen kimseler belli ki FG’i ve misyonunu tanımamaktadırlar. Bu, FG’in açıklamasından daha -talihsiz demeyeceğim- vahim bir açık vermedir. Çünkü bu bilinçsiz yorumlar, aynı zamanda dünya çapında ılımlı İslam politikalarını tanımamak, belki de ılımlılığın ne olduğunu bilmemek anlamına gelmektedir. Üstelik bu mesele, sadece FG meselesi de değildir. Ilımlı İslam, çok daha farklı kanatların destek verdiği, kapsamlı bir değiştirme, dönüştürme, başkalaştırma projesidir. Şu anda dünya konjonktüründe uluslar arası güçler en iyi rüzgarı FG ve cemaati ile yakalamıştır. FG’in rüzgarı, ılımlı İslam yelkenlerini şişirmeye yetmektedir lakin başta AKP olmak üzere pek çok parti, dernek, cemaat ve bireysel katkıları da unutmamak lazım. Fakat FG rüzgarının gücü, Gülen’in açıklaması ardından, “Hocaefendi her zamanki gibi yine doğruyu söylüyor” diyen Başbakan yardımcısının (dolayısıyla hükümetin) acziyetinde de görülmektedir. Zira FG’in açıklaması, Beyaz Saray’ın kanaatlerinin tercümesi olarak görülmüş ve dolayısıyla ABD’ni öfkelendirecek daha ileri adım atılmasından endişe edilmiştir.

FG’in ılımlılaştırma, uyuşturma, uyuzlaştırma, demokratikleştirme ve laikleştirme misyonunu fark edenlerden biri de Rusya Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovski olup, CHA’na yaptığı açıklamaya göre FG’i Moskova’ya davet etmekte ve şöyle demektedir: “Burada gençlerimize konuşsun. Kendisi Türkiye’nin manevi zenginliği. Bizde böyle kişiler yok. Bizde yazarlar var, kompozitörler var. Ancak dinî önderlerimiz yok. Bay Gülen de Gandi gibi çok iyi. Hiçbir inkılâp ve devrim olmamalı. Gülen’in söylediği gibi ruh bakımından yumuşak olmalı ve akıllar fethedilmeli.”[27]

Şu satırlar da ılımlıların rolünü tanımlama açısından isabetlidir: (Müslüman toplumların egemenlerinden) “Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarına ters düşmeyen bir siyaset geliştirmeleri isteniyor. İslam’ın Batı karşıtı olmaması talep ediliyor. Ayrıca İslam’ın demokrasiye uygun olması ve global kapitalizme karşı durmaması da isteniyor. Geleneksel, katı, sert, radikal bir dinsel anlayış ılımlı İslam projesi için işlevsel değil.”[28]

Kısacası FG’in kavgası, devlet nizamı olmuş bir İslam’ladır. Böyle bir İslam’ı, dünyanın bütüne yakın rejimleri gibi, FG de istememektedir. O bu misyonunu sürdürdüğü sürece, el üstünde tutulmaya da devam edecektir.

 

[Not: Yazıda dipnotlar belli bir amaca binaen setredilmiş olup, istenildiği vakit gösterilmeye hazırdır.]

[1]-Gülen, Ümit Burcu, 59-60.

[2]-Gülen, Ümit Burcu, 55.

[3]-Fethullah Gülen, Son Karakol, Sızıntı, 01.10.1980, Yıl: 2, Sayı: 21.

[4]-Sevindi, New York Sohbeti, 112.

[5]-Yasemin Çongar’la Röportaj, Milliyet, 31.08.1997.

[6]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 17.01.2005.

[7]-Ali Bulaç, Din, Kent ve Cemaat, 142.

[8]-F. Gülen İddiaları Cevaplandırıyor, Zaman, 23.06.1999.

[9]-Yasemin Çongar’la Röportaj, Milliyet, 02.09.1997.

[10]-F. Gülen İddiaları Cevaplandırıyor, Zaman, 23.06.1999.

[11]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 15.01.2005.

[12]-Yasemin Çongar’la Röportaj, Milliyet, 02.09.1997.

[13]-Sevindi, New York Sohbeti, 110.

[14]-Gülen, Ümit Burcu, 335.

[15]-Ertuğrul Özkökle Röportaj, Hürriyet, 28.01.1995

[16]-Ertuğrul Özkök’le Röportaj, Hürriyet, 28.01.1995

[17]-Sevindi, New York Sohbeti, 110, 111.

[18]-Sevindi, New York Sohbeti, 113.

[19]-Sevindi, New York Sohbeti, 128, 151-152.

[20]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 18.01.2005.

[21]-Nuriye Akman’la Röportaj, Zaman, 23.03.2004.

[22]-Kerem Çalışkan, Modernleşme Cihadı, 55.

[23]-Kerem Çalışkan, Modernleşme Cihadı, 56.

[24]-Kerem Çalışkan, Modernleşme Cihadı, 57.

[25]-Nuriye Akman’la Röportaj, Zaman, 23.03.2004.

[26]-Doğu Ergil, 100 Soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, İst-2010, s.245-246.

[27]-Zaman, Jirinovski Gülen’i Rusya’ya Davet Etti, 17.09.2008

[28]-Ahmet Çiğdem, Neşe Düzel’le Röportaj, taraf, 21.04.2008.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *