Monarkların ibret için kıyıya atılan bedenleri

monark olmasının önemi var. Çünkü monarklık yasasıyla bize öğrettiği çok şey var da onun için.

Monarklar aslında bir hiçtirler. Evet, koskocaman bir hiç! Onlar da sizin bizim gibi etten kemikten meydana gelmişlerdir. Ama nasıl oluyor da, efsanedeki arzı boynuzunda taşıyan öküz misali, bütün dünyayı boynuzlarına bindirebiliyorlar? Bu gücü nereden alıyorlar? Tek başlarına bunu yapamayacaklarına göre, yardımcıları, yardakçıları kimlerdir?

Monarkların hazin sonlarına bakarsanız bu gücü, sadece ve sadece korkak, beleşçi, fırsatçı halk yığınlarının kişiliksizliğinden almaktadırlar. Çünkü monarkın ‘verici’ rolüne karşı, halkın ‘alıcı’ olması gerekir. Monarklar kaşlarını çattıklarında halk esas duruşa geçmese, monarkların bocaladığı gündür. Musa’nın tek başına yaptığını koca bir İsrailoğulları kavmi yapamamıştır. Onun için Firavun, onların erkek çocuklarını boğazlamaya, kızlarını sağ bırakmaya devam etmiştir.

Tarihte ne çok monark gelip geçmiştir. Türkiye tarihi de bu ‘Allahsız’ monarklara sahne olmuştur. Meğer monarkların tepe taklak gitmesi ne de kolaymış! Meğer monarklar 30 dakikalık bir Komplo’ kadar ömre sahipmişler! 30 Dakikalık bir kaset, sülük üzerine dökülen tuz misali, bir monarkı buharlaştırmakta, ademe mahkum etmektedir. O güne kadar adeta, “bu mülk benim değil mi? Şu akıp giden ırmaklar benim değil mi?” havasında olan bir monark bir bakıyorsunuz, sesi derinlerden, çok derinlerden geliyor, adeta yerin yedi kat altından çok derin bir inleme biçiminde duyuluyor sesi. Tıpkı Monark II. Ramses’in suda boğulma anında tam son anda İsrailoğullarının Rabbine inandığını söylerken çıkardığı hırıltıya benzeyen bir ses gibi… Tıpkı Saddam’ın boru bacaklı heykeli, beton kaidesi üzerinden devrilirken çıkardığı hart sesi gibi…

İşte bütün monarklar böyle… Devrilirler bir gün. Hırıltılar çıkarırlar, hırlarlar bir gün.  

Ama biliyor musunuz, monarkların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Bu geride kalanlara artık çok iyi, ‘gözümüz’ gibi bakmalıyız! Çünkü bir daha belki hiç bulamayacağız bu ‘sempatik’ yaratıkları… Çünkü artık dünya, monarkların, yerlerini demos’a terk ettiği bir yapıya doğru evrilmektedir. Hani şu bizim bazı tosuncuk ve kuzucuklarımızın daha iyiye, daha ehvene doğu gidildiğini vehmettikleri demos yapı…

Firavun’un cansız habis bedeni, bütün zamanın ve mekanın Rabbi tarafından denizin kıyısına atılmıştı, ibret olması için. Bugün de böyle ibretlik manzaralara tanık oluyoruz. Adeta tıslayan, kıvranan, kan-ter içindeki monark bedenleri, toplum denizinin kıyısına atılmakta, hem de kadîm dostları (Hâman’ları, Karun’ları) tarafından.

MONARKLARIN İBRET İÇİN KIYIYA ATILAN BEDENLERİ

Mehmed Durmuş

Bu kural hep böyledir, değişmesi olmaz. Bunun adı sünnetullahtır aynı zamanda. Bir Firavun vardı, dostumuz/velîmiz/kardeşimiz Musa (sallalahu aleyhi vesellem) zamanında. Adının II. Ramses (ya da oğlu) olduğu söyleniyor ama bunun önemi yok. Onun bir monark olmasının önemi var. Çünkü monarklık yasasıyla bize öğrettiği çok şey var da onun için.

Monarklar aslında bir hiçtirler. Evet, koskocaman bir hiç! Onlar da sizin bizim gibi etten kemikten meydana gelmişlerdir. Ama nasıl oluyor da, efsanedeki arzı boynuzunda taşıyan öküz misali, bütün dünyayı boynuzlarına bindirebiliyorlar? Bu gücü nereden alıyorlar? Tek başlarına bunu yapamayacaklarına göre, yardımcıları, yardakçıları kimlerdir?

Monarkların hazin sonlarına bakarsanız bu gücü, sadece ve sadece korkak, beleşçi, fırsatçı halk yığınlarının kişiliksizliğinden almaktadırlar. Çünkü monarkın ‘verici’ rolüne karşı, halkın ‘alıcı’ olması gerekir. Monarklar kaşlarını çattıklarında halk esas duruşa geçmese, monarkların bocaladığı gündür. Musa’nın tek başına yaptığını koca bir İsrailoğulları kavmi yapamamıştır. Onun için Firavun, onların erkek çocuklarını boğazlamaya, kızlarını sağ bırakmaya devam etmiştir.

Tarihte ne çok monark gelip geçmiştir. Türkiye tarihi de bu ‘Allahsız’ monarklara sahne olmuştur. Meğer monarkların tepe taklak gitmesi ne de kolaymış! Meğer monarklar 30 dakikalık bir Komplo’ kadar ömre sahipmişler! 30 Dakikalık bir kaset, sülük üzerine dökülen tuz misali, bir monarkı buharlaştırmakta, ademe mahkum etmektedir. O güne kadar adeta, “bu mülk benim değil mi? Şu akıp giden ırmaklar benim değil mi?” havasında olan bir monark bir bakıyorsunuz, sesi derinlerden, çok derinlerden geliyor, adeta yerin yedi kat altından çok derin bir inleme biçiminde duyuluyor sesi. Tıpkı Monark II. Ramses’in suda boğulma anında tam son anda İsrailoğullarının Rabbine inandığını söylerken çıkardığı hırıltıya benzeyen bir ses gibi… Tıpkı Saddam’ın boru bacaklı heykeli, beton kaidesi üzerinden devrilirken çıkardığı hart sesi gibi…

İşte bütün monarklar böyle… Devrilirler bir gün. Hırıltılar çıkarırlar, hırlarlar bir gün.

Ama biliyor musunuz, monarkların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Bu geride kalanlara artık çok iyi, ‘gözümüz’ gibi bakmalıyız! Çünkü bir daha belki hiç bulamayacağız bu ‘sempatik’ yaratıkları… Çünkü artık dünya, monarkların, yerlerini demos’a terk ettiği bir yapıya doğru evrilmektedir. Hani şu bizim bazı tosuncuk ve kuzucuklarımızın daha iyiye, daha ehvene doğu gidildiğini vehmettikleri demos yapı…

Evet, Firavun’un cansız habis bedeni, bütün zamanın ve mekanın Rabbi tarafından denizin kıyısına atılmıştı, ibret olması için. Bugün de böyle ibretlik manzaralara tanık oluyoruz. Adeta tıslayan, kıvranan, kan-ter içindeki monark bedenleri, toplum denizinin kıyısına atılmakta, hem de kadîm dostları (Hâman’ları, Karun’ları) tarafından. Onlara ne gökler ağlamakta, ne de yeryüzü titremektedir. Hareketsiz bedenleri tekmelenmektedir.

Demek ki bütün monarklar, ebedi şefler, ulu diktatörler hep böyledirler. Daha bu, onların bu dünyadaki akıbetleridir. İnanmadıkları ahiretteki hesapları ayrı bir bahistir. Değil mi ki onlar da insandırlar, değil mi ki onlar da birer can taşımaktadırlar! Öyleyse Monarkları büyütmek, ululamak, ulu önder yapmak niye? Onları büyütmek, küçük insanların işidir. Bu durumda o küçük insanlar da, monarkların zulümlerini hak etmiş olmaktadırlar.

İşte İslam’ın yüceliği buradadır. İslam Allah’tan başka hiç kimseyi ilah ve rab edinmeyin diye insanları ısrarla, canhıraş bir nida ile uyarmaktadır. Allah bakidir, bütün insanlar sonludur, ölümlüdür. Hiç ölmeyecekmiş gibi, demir yumrukla bütün bir toplumu ya da bütün bir parti kitlesini yöneten o diktatör monarklar bir de bakıyorsunuz, gücünün en zirvesinde tepe taklak yuvarlanmaktadırlar. Hiç kimse onları yuvarlanmaktan alıkoyamamaktadır. Karıncaların tepeye doğru itekledikleri taşın tam zirveye yaklaşmışken ellerinden kurtulup aşağıya yuvarlanması misali, hiçbir monark bu dünyada nihai anlamda amacına ulaşamadan cehennem kuyusuna yuvarlanacaklardır. Onların tek başarılı oldukları alan, sürü niteliğindeki halk kitlelerini büyülemiş olmalarıdır. Bu da, halkın hamakatinin gereğidir.

Demek ki bütün monarklar, bütün demos’lar ve bütün oligarh’lar sonuçta birer insandırlar ve bir gün bir paçavra gibi bir köşeye fırlatılmaya namzettirler. Monarklara payanda olan sefih kitleler ise monarktan da zalim kimselerdir. Allah’tan başka ise güç ve kudret yoktur: LA HAVLE VELÂ KUVVETE İLLA BİLLAH el-ALİYY el-AZÎM.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *