Para sahibi olmayalım mı? Ne münasebet. Para, fitnelerden bir fitnedir. Tüm fitnelerde olduğu gibi, parayla kurulacak ilişkinin niteliğine bakalım: Müslümanlıkla gavurluk burada ayrışacak…
Hüseyin Alan
Tabiatı itibarıyla insanı ve toplumu ‘bozar’ ve ‘yeniden dizer.’ Çünkü ‘buyruk sahibidir’, önünde ‘secde’ edilir.
Kur’an’ın deyişiyle ‘yaratıp’ hayat verir ve ‘öldürür.’ O sebeple güce ‘tapılır.’ Gücün ‘sözüne uyulur.’
Ama güç var, güç var: kaynağı itibarıyla ayrışır. Dolayısıyla buyruğu da farklılaşır…
Son yüzyıllarda güç nedir: Para. Kim için: paraya tapanlar için. Para karşılığı satılık olanlar için.
Para, paraya tapanlar oldukça, kendine sahip olana güç verir: güçte bozma ve dizmeye devam eder. Yoksa paranın kendisi sıradan bir nesnedir…
Dün, paranın kaynağı topraktı. Toprağın mülküne sahip olan, üzerinde çalışana da, ürününe de sahip olduğu için kral-sultan ve aristokrat dolayısıyla ‘güç sahibiydi.’
Sonra, sanayi gelişti. Üretim unsurlarını tekeline alan burjuva sınıfı, pazarda da tekel olduğu için ‘güç sahibi’ oldu. Yani güç ‘el değiştirdi.’
Daha sonra, finans ekonomisi gelişti, bu defa faizci-tefeci ‘güç sahibi’ oldu. Güç yeniden el değiştirdi.
Devletler, son iki güç sahibinin hizmetinde olageldi: çünkü devlet denen şey çok müsrif ve şatafata pek düşkün bir dev, ordusu polisi istihbaratı silahı mahkemeleri hapishaneleriyle habire para yutan bir kara deliktir…
2020 itibarıyla dünyada, tüm fiziki ve hizmet ‘üretim hacmi’ toplamı 80 trilyon dolar civarı, ‘borsa-faiz-devlet tahvili’ gibi mali sektör hacmi toplamı 230 trilyon dolar civarı.
Herkesin, her devletin paraya ihtiyacı olduğunu, paranın yegane güç olduğunu gösteren rakamsal gerçeklik bu…
Para, serbest dolaşım, vurgun ve kıtal için, Amerika’sı dahil tüm ülkelerden ‘gümrükleri-anayasaları-ticari mevzuatları’ değiştirmesini,
‘Vergi teşvikleri-yükümlülükten muafiyetler-döviz rezervlerini hazır tutmasını’ istedi.
Bu uğurda hukuki ve siyasi ‘reformlar’ yaptırdı. Çünkü güçtü, böyle buyurmuştu. Yoksa para yoktu.
Para yoksa, geri kalmışlık, yoksulluk, cahillik, sefalet, hukuksuzluk, iç çatışma vardı!…
İnsanlar bu işleri “serbest girişim-özgürlük-bilim-teknoloji-üretim-istihdam-ilerleme-kalkınma-refah” olarak bildi. ‘Hukuk, adalet, eşitlik’ olarak yuttu.
Çünkü insanlar paraya tapan kullar olmaya hazırlandılar. Artık ‘ulusçu-sosyalist-milliyetçi-islamcı..’ olabilirlerdi.
Yoksa tüm dünyada 26 kişi, 3.5 milyar insanın toplam kazancına bedel serveti nasıl elde edebilecekti?…
Kur’an, paraya tapanların iki kaynaktan beslendiğini söyledi: ‘servet çokluğu, nüfus kalabalıklığı.’
Peygamberler, bu iki şey sayesinde güç sahibi olanlara, istiğna edenlere, toplumsal yapıyı ve insanı bozan ve yeniden dizenlere, haramzadelere, zalimlere, günahkarlara,
Bu güçlerinin, hamasetlerinin, üstünlüklerinin Allah indinde hiç bir değerinin olmadığını, dahası ebedi cehennem ateşinde yanacaklarını söylediğinde
Güç sahipleri çıldırdılar. Dünyaları başlarına yıkıldı. Varlık sebepleri ve iddiaları boşa düştü. İnsanların gözü açılacak, kendilerine tapanlar uyanabilecekti.
Bu sebeple peygamberlerin amansız düşmanları oldular: ‘Şef-Mele-Mütref-Melik-Kral-Nadiye-Meclis-Konsey..’ hep birlik olup saldırıya geçtiler: istisnasız.
Tevhid dinini anlayabildik mi?…
Para sahibi olmayalım mı? Ne münasebet. Para, fitnelerden bir fitnedir. Tüm fitnelerde olduğu gibi, parayla kurulacak ilişkinin niteliğine bakalım: Müslümanlıkla gavurluk burada ayrışacak…
Paranın hükmü kime geçmez? ‘Yegane güç ve kudret sahibi Allah’tır’ diyen sahici Müslümana.
İman, kendisini Allah’a satmıştır; Allah ile yaptığı sözleşmede duran iman, Allahtan daha çok veren olmayacağı için paraya secde etmez, İslamın şevketini gösterir…
Şu halde dünya, insanı ve toplumu ‘bozacak’ ve ‘yeniden dizecek’ sahih iman sahibi Müslümanlara muhtaçtır: uzun zamandan bu yana.
Bilmem ki onlar nerelerdeler, nelerle meşguller!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *