Şeyh Ahmet Yasin’in ümmetin suskunluğunu Allah’a şikâyet eden haykırışı kıyamete kadar kulaklarımızda çınlayacak ve Filistinli kardeşlerimize adeta, “Siz ve Rabbiniz gidin Siyonistlere karşı savaşın, biz burada oturuyoruz” diyerek kendi hallerine terk edişimizin utancını unutturmayacaktır.
Mehmed Durmuş
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla.
Allah’ın münzel ayetlerinin kendilerine gerçeği anlatamadığı insanlar, hayatın acımaz öğretici gerçekliğiyle, hak ettikleri derslerini almaktadırlar. Allah’ın nice emirlerine kulaklarımızı tıkadık, işitme hassamızı ‘korunaklı’ hale getirdik ama hayat öğretmenine karşı gözlerimizi kapatamıyor, kulaklarımızı tıkayamıyoruz.
İslam bir cihad dinidir. İslam’ın en bariz özelliği cihaddır. Çünkü İslam’ın düşmanları hiç eksik olmayacaktır, ondan. Biz Müslümanlar uzunca bir zamandır cihadı unuttuk. Unutmamızı istediler birileri. Oltanın ucuna taktıkları yurtta ve cihanda barış zokasını kolayca yuttuk. Refah düşüncesi kuşattı benliğimizi.
Allah’ın, cihad nefislerimize kerih görünse de çok hayırlı olduğu uyarısını kulak ardı ettik. Bize karşı savaşanlarla bizim de savaşmamızı, fitne hepten ortadan kaldırılıp, din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar -haram aylar hukukunu da gözetmek şartıyla- kafirlerle dövüşmemizi emrettiği bir bağlamda gelen, “Allah yolunda infak yapın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!” buyruğunu, zor işlerden sıvışıp kaytarmak, canımızın kıymetini bilmek olarak algıladık. Oysa Allah Teala cenneti canlarımız ve mallarımız karşılığında satıyordu bize. Bizi can yakan azaptan kurtaracak olan ticaret vardı, bu, Allah’a ve Rasulüne iman, mallarımızla ve canlarımızla Allah yolunda cihad ticaretiydi.
Terk ettik bunları. Sırt döndük. Unuttuk/unutturulduk. Tarihsel dedik, hermenötik filan geveledik. Konforlarımızı koruma derdine düştük. Yani topyekûn muhafazakâr olduk. Refahı, hazzı muhafaza; cihadı ve cenneti zayi etme muhafazakarlığı.
Biz Müslümanlar, yaşam biçimimiz cihad olduğu asırlarda alnımız açık başımız dik duruyordu. Allah yolunda yere serilen bedenlerimize gamlanmıyor, bilakis seviniyorduk. Kalırsak, şerefli bir gazi idik. Rasulümüzün örnek hayatı ortadadır. Tarihin eşine rastlamadığı, o muazzam nebevî İslamî hareketin bel kemiği kelime-i tevhid ise, uzuvları cihad ilkesiydi. Cihadsız bir İslam, cihadsız bir nebî hiç olmamıştır.
Rasulullah’tan sonra da Müslümanlar uzun asırlar cihad mefkuresini terk etmediler. Müslümanlar küffarla karşılaşmalarında ekseriyetle düşmandan asker sayısı ve maddi imkanlar bakımından daha az olmuşlardır. Fakat bu azlık Müslümanların cihad meydanından galip olarak ayrılmalarına mani olmamıştır. Çünkü savaşı silah üstünlüğü, asker sayısının galebesi eğil, iman kazanmaktadır.
Biz Müslümanlar kafirlerin korkulu rüyası idik. Fakat düşmanın içimizdeki propagandaları bizi yendi. Cihad kan dökücülüktür diye fısıldadı düşman bize. Kan akıtmak kötüydü, barbarların işiydi. Artık uygarlaşma zamanıydı… Uygarlaştık. Ve dostumuzun yüz karası, düşmanımızın maskarası olduk. Cihadı terk etmek uygarlaşmanın ilk şartıydı. Cihadı hayatımızdan çıkartınca, ondan boşalan yeri kadir gecesinin tam vaktini tespit etmekle, Cuma vaktindeki eşref saati yakalamakla, mübarek gün ve geceleri, nafile namazın, günlük virdlerin, hesaba kitaba gelmez sevaplarını hayal etmekle doldurduk. Doldurduk da doldurduk.
Ama dünyada bir şeyler oluyordu, çok önemli bir şeyler; bize cihadı barbarlık olarak anlatanlar, ellerini pis silahlarının tetiklerinden hiç çekmiyorlardı. İşte Kudüs, en bariz örneği.
Kudüs’te kundaktaki bebekten, kötürüm haldeki ihtiyara varıncaya kadar, Müslüman düşmanlığında ilk sırada gelen Yahudilere karşı savaşan Müslümanlara acıma değil, sevinç, sürur ve gıpta ile bakıyorum. Onlar bizim yüz akımız. Onların vicdanları rahat. Şeyh Ahmet Yasin’in ümmetin suskunluğunu Allah’a şikâyet eden haykırışı bu yüzden kıyamete kadar kulaklarımızda çınlayacak ve Filistinli kardeşlerimize adeta, “Siz ve Rabbiniz gidin Siyonistlere karşı savaşın, biz burada oturuyoruz” diyerek kendi hallerine terk edişimizin utancını unutturmayacaktır. Ama şuna iman ediyorum ki Allah, Filistin’in bebeklerine, annelere, babalara, gençlere, bu cehdlerinin karşılığını verecek, Davud’un Calut’u yere sermesi bir kere daha gerçeğe dönüşecektir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *