İman ettiğimiz için bu dünya hayatı bizim için başka bir şeyi ifade ediyor. Kulluk edeceğiz biz. Bizim burada varlık sebebimiz ve gayemiz haram ve helal ölçüsüne titizlikle riayetten ibaret. Bu dünyada neyi eksik gördüğümüz, neyin peşinde koşacağımız, elde ettiklerimizle ne yapacağımız belirlendi. Dolayısıyla biz ahiret cennetinden vaz geçerek cenneti bu dünyada kurmayacağız.
1.İman ettik, Allah’tan başka ilah yok. Onun ortağı, dengi ve yardımcıları yok, oğulları ve kızları olmadığı gibi başkalarının oğlu ve kızı da değil.
İman ettik melekler, kitaplar, elçiler haktır. Ölümden sonra yeniden diriliş ve hesap günü haktır. Şu an yaşadığımız hayat ne kadar hakikat ise ahiret hayatı da o kadar hakikattir. Cennet ve cehennem ahirettedir, ikisi de bu dünyadan kazanılacak. Hayatını sadece Allah’tan gelenlere göre düzenleyenler kurtulacak, feraha erecektir.
İman ettik, dünyaya gelişimiz bizi yaratan Allah’a itaat ve ibadet etmemiz için bize verilmiş bir hayattır. Rızkımız, güvenliğimiz, geleceğimiz, ecelimiz onun elindedir. O ki her şeyi biliyor, işitiyor ve görüyor. Kendini dost edinenin yardımcısıdır, O, dostlarını asla perişan etmez.
İman ettiğimiz için başka Allah’lar tanıyarak zulmetmeyecek, onların da önünde boyun eğmeyeceğiz. Şirke, küfre, zulme bulaşmayacak, müşriklerin, kafirlerin ve zalimlerin yanında olmayacağız. Tövbe edeceğiz. Sadece Allah’ın sözünü yücelttiğimiz için günahlardan ve kötü huylardan arınacağız. Sakınılacak olan sadece Allah’tır.
İman ettik, Allah’ın güvenlik alanına girdik. Hiç bir güç, hiç bir varlık bize zarar veremez. Bize hükmedemez. Rızkımıza el koyamaz. Güvenliğimizi tehdit edemez. Geleceğimizi tayin edemez. Allah’ın diledikleri dışında başımıza hiç bir şey gelmeyecek. Başımıza gelecek olanlardan şikayetçi olacağımız şeyler, kendi ellerimizle yaptıklarımızın sonucunda gelecek.
2.İman etmeyi “ikrar-ü bil lisan, tasdik-ü bil cinan” diye tarif etti salihlerimiz. Onlara selam olsun.
İkrar: Karar kılmak, karar vermek, vakar sahibi olmaktır. Verilen kararda istikrarlı olmaktır. Ne de karar kılacak, ne üzerinde istikrarlı olacağız? Allah’tan gelenleri işitip itaat etmek üzerinde. Dilimiz bunları dile getirecek. Başka şeyleri söylemeyecek. Ya hayır konuşacak ya susacağız.
Cinan: Kalb demektir. Dilimizin söylediklerine uygun olarak içerden inkilab edeceğiz. İnkilab söylediklerimizi tasdik etmek, ikrar ettiklerimize sadakat göstermektir. Sıddık olmaktır. Niyetimizi, düşüncelerimizi, kendimizi ve sahip olduklarımızı tezkiye etmektir. Şirkten, günahlardan, kötülüklerden ve kötü huylardan temizlenmektir. Sözümüze, söylediklerimize göre düzeltmek, değiştirmektir. Sözlerimize sadık olmaktır.
Kalpler ancak Allah’ı zikrederek itminan bulur. Zikir, Allah’tan gelenleri hatırda tutmak, kalpte olanı dile getirmektir. İkrar, kalbin tasdik ettiği şeylerle uyumlu olmazsa sadece dilde kalacak ve inkılaba dönüşmeyecek, “kelp” olmak, münafık olmak mukadder olacak.
İman etmek o halde, dil ile ikrar edilenin kalp ile tasdikidir. Dil ile kalbin uyumu, inanç unsurlarına uygun bir hayat yaşamaktır. Hayatta her ne yapıyor idiysek artık onları Allah’tan gelenlere göre yeniden düzenlemektir. Kötülüklerden ve kötü huylardan temizlenmektir.
Dilimizle söylediklerimiz, böyle yapacağımızı, halimizi, söylediklerimize göre düzelttiğimizi ifade ediyorsa, kalbimiz bunu tasdik etmiş, sadakatimizi şahitlendirmiş oluruz. Sözümüzde duralım o halde.
Lisan: Lisan, kendini ifade eder, dil, o ifadeyi söze döker, kelimelerle kelama sokar. Yani lisan ile dil aynı değildir çünkü dil, başka şeyleri de dile getirir. Burada önemli olan dilin neyi ifade ettiği, neyi kelama döktüğüdür.
Allah, kendi söylediklerini ifade etti. Kavimlerin diline döktü, söze dönüştürdü. Söz, konuşmaya inkilab etti, kelama büründü. Kelimeler, lisanda bildirilenlerin dil ile ifade unsuru oldu. Şu halde kelime değil, kelimeyle ifade edilen şey önemli. Yahut ifadeyi temsil edecek kelime önemli.
Misalen: Dün dile döktüğümüz, kelimelere soktuğumuz ifadeyle “Diyar’ı Küffar” diye nitelediğimiz iller, ülkeler vardı. Bu kelimelerle ifade ettiğimiz şey, o illerde ve ülkelerde Allah’ın dininin düşmanlarının yaşadığını, küfrün hükümran olduğu beldeleri ve insanları kast ediyorduk. Kelime böylece dile getirildiğinde “Darü’l İslam’, Darü’l küfre” dayanan bir dil söz konusuydu.
Modern çağda kullanılan lisan İslam’dan kopunca kelimelerin dayanağı Kur’an ve sünnet olmaktan çıktı, bu kelimelerle dile getirilen ifadeler değişti. Dolayısıyla kendi lisanlarıyla konuşamayan Müslümanların dile getirdikleri ifade değişti.
Bunun sonucudur ki dün durduğumuz yere göre ‘diyar’ı küffar’ diye ifade ettiğimiz yerler bu gün Avrupa olarak dile getiriliyor. Oysa Avrupa kelimesi başka şeyleri ifade ediyor. Aynı şeyler anlaşılmıyor.
Biz bu kelimelerle neyi dile getirdiğimizin, dile getirdiklerimizin neyi ifade ettiğinin farkında mıyız? Söylediklerimizin bizi kalb ile tasdike ve inkılaba mı, kelp’e mi dönüştürdüğünü kavrayabiliyor muyuz?
Bu misalden hareketle söylersek sanılır mı ki medeniyet, uygarlık, bilim, akıl, teknoloji, kalkınma, refah, sivil, laiklik, demokrasi, insan hakları, özgürlük vs kelimeleri rast geledir! Dile getirilen bu benzeri kelimeler neden icap etmiştir? Özetle ikrarımız değişti, sadakatimiz değişti, kelimelerimiz değişti. Dilimiz değişince kelimelerimiz değişti, sonuçta ifadelerimiz başkalaştı.
3.Hiç bir kimse ve hiç bir güç bizi münafıklığa zorlayamaz. Zorlamıyor. Allah, sadece ölüm tehlikesi ile karşılaştığımızda, sadece ölmeyecek kadar, sadece geçici bir süre harama bulaşacağımıza izin verdi. Bunun dışında bir mazeretimiz yok.
İman etmiştik ki bize hayatı Allah vermişti. Rızkımızı, güvenliğimizi ve geleceğimizi o tayin etmişti. Söylediklerimize sadık kaldığımızda kimse bize müdahale edemezdi. Bizi etkileyemezdi. Çünkü biz Allah’ın güvenlik alanına girmiştik. Onun korumasındaydık. Buna karşılık biz de münasebetlerimizi Allah’a göre düzenleyecektik.
İman ettiğimizde dile getirdiklerimiz, kendimizi değiştirdiğimiz, kendisinde karar kıldığımız Allah’ın sözleriydi. Hayatımız değişince lisan ile ifade edilenlerle bizim söylediklerimiz söylediklerimiz uyumlu mu?
4.İman ettik ki biz bu dünya hayatında sınanma alanına girdik, bize verilen hayatı buna göre anlamlandırıp düzenleyeceğiz. Ezelde verdiğimiz “Evet rabbimiz sensin” diye verdiğimiz sözümüze sadık kalıp kalmadığımız burada ortaya çıkacak.
Bu hatırlatıldı bize. Dile geldi, söze dönüştü, kelimelere büründü, ifade edildi. Lisan bunu bize bildirdi. Peygamberler, kitaplar, salihler, kâinattaki ayetler bunları hatırlattı, uyardı bizi.
İman ettiğimiz için bu dünya hayatı bizim için başka bir şeyi ifade ediyor. Kulluk edeceğiz biz. Bizim burada varlık sebebimiz ve gayemiz haram ve helal ölçüsüne titizlikle riayetten ibaret. Bu dünyada neyi eksik gördüğümüz, neyin peşinde koşacağımız, elde ettiklerimizle ne yapacağımız belirlendi. Dolayısıyla biz ahiret cennetinden vaz geçerek cenneti bu dünyada kurmayacağız.
5.Dünyayı kurtarmak gibi bir sorumluluğumuz yok bizim. Öyle bir gücümüz olmadığı için Allah bizi böyle bir şeyle yükümlü tutmadı. Biz, bize verilenler kadar, verilenleri nasıl kullandığımızdan, onlarla ne yaptığımızdan sorumluyuz.
Kalplere hükmedemeyiz. Kimseye gücümüz yetmez. Bunlar Allah’ın elindedir. Şu halde haddimizi bilelim. İkrarımızla tasdikimiz uyumlu mu ona bakalım. Yani tezkiye yapıp arınalım. Kurtulan kendisi için kurtulmuştur.
Kendimizi kurtardığımızda hakikati dile getirir, söze dökeriz. Kelimelere soktuğumuz İfadelerimiz hakka işaret eder. Bu hal, kelimeler Kur’an ve sünnete istinat ettikçe zaten İslami hakikati ifadeye dönüştürür. Değişen halimiz sadece hayrı dile getiren ve işleyen kararlılığımızı ve sadakatimizi gösterir.
Bu duruma yükselenler haram ve helal ölçüsüne titizlikle uymayı, günah işledikçe tövbe etmeyi prensip edinir. Sorumluluk o ki şu hak bu batıl, şu doğru bu yanlış diyerek Allah’ın razı olduklarını ve olmadıklarını hatırlatarak, uyararak, korkutup müjdeleyerek hayata ve topluma müdahale etmektir. Vazifemiz budur.
Dile getirdiklerimizle kalplerimizden geçenler uyumsuz olmasın, inandıklarımızla hayatımız çatışmasın. Aksi hal kelpleşmektir! Münafıklıktır!
Lisan neyi ifade ettiyse dilimiz onu ikrar etsin. Konuştuğumuzda kullandığımız kelimeler sadece hakkı ifade etsin. Elimizden her ne geliyor, gücümüz her neye yetiyorsa onu yaparak sadakatimizi sürdürelim.
Şirke bulaşmayalım, zulme meyletmeyelim. Zalime ve müşrike destek olmayalım. Kafir dünya düzeninden ve onun dolaylı dolaysız desteğiyle ‘yücelenlerden’ uzak duralım.
Çaresiz ve aciz değiliz. Başı boş bırakılmadık. Ölüm tehdidiyle muhatap değiliz. Unutmayalım ki Allah sadıklarla beraberdir. Allah’tan gelenlere göre kendimizi düzeltelim. Şirkten, kötü huylardan ve günahlardan arınalım ki Allah’tan sakınalım ve sadıklarla beraber olalım. Temiz kalmak budur.
2 Comments
Yusuf
8 Ocak 2018, 16:49Allah razi olsun, bizleri uyardiginiz, kendimize gelmemize vesile oldugunuz icin tesekkur ediyorum. Hani Allah diyorya, sizden hakki soyleyen yanlis ile dogruyu bildiren bir taraf mutlaka olsun, iste bu cok onemli.
Selâm ve dua ile
Yusuf
Kanada
REPLYmbozac
4 Ocak 2018, 10:29kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve beden ile amel demiş bazıları da… el’an doğru da demişler…. amel ile imanı ayırmamışlar, ayıranlara ne diyeceğiz; geçmişin siyasi itikadi mezheplerine bakarak…. bir de ‘dünyayı kurtarmak diye bir görevimiz yok’ ifadesine şerh düşmek lazım, bunu biraz açmak gerek. insanoğlunun halifeliği yeryüzünü imar ise ve kulluk ise eğer, kendi kurtuluşumuzu toplumsal kurtuluştan ayırıp kompartıman olarak düşünemeyiz… olur olmaz o ayrı.. ama asıl hedef gaye odur, orasıdır….
REPLY