Geçici hükümet ve askeri kanat, seçimin ülkeyi krizden çıkarmada anahtar bir role sahip olduğu iddiasında
Cezayir’de başkanlık seçimi ve artan gerilim
Prof. Dr. Enver Arpa / AA
Cezayir, seçimlerin meydana getirdiği gerilimlerle hafızalarda yer edinmiş bir ülke.1988 yılında halkın işsizlik, yolsuzluk vb. sebeplerle geniş katılımlı protesto eylemlerinde bulunması üzerine bağımsızlıktan bu yana ülkeyi yönetmekte olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, gerilimi düşürmek için çok partili sisteme geçmek zorunda kalmıştı. Aralık 1991’de yapılan seçimlerin ilk turunda muhafazakâr eğilimli İslami Selamet Cephesi’nin (FİS) ezici bir üstünlük sağlaması üzerine Cezayir ordusu müdahale ederek seçimi iptal ettirmiş ve FİS’i yasaklamıştı. Bunun üzerine çıkan ve 1992-1998 yılları arasında süren çatışmalarda 100 binden fazla Cezayirli hayatını kaybetti. 1999 yılında ülkenin başına geçen Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika denge politikası izleyerek bir “milli uzlaşma” programı uygulamaya koydu ve gerilimi düşürmeye çalıştı. Buteflika’nın uyguladığı bu politika ülkede istikrarı önemli oranda sağlamış olsa da özgürlükler ve temsil konusu gibi temel sorunlar bir çözüme kavuşturulamadı.
İstikrarın büyük oranda sağlandığı Buteflika’nın ilk dönemlerinde petrol ve doğalgaz gelirleriyle ekonomide bir iyileşme sağlansa da yolsuzluk söylentileri hükümetin en büyük handikabı olmaya devam etti. Bürokrasinin çeşitli yolsuzluklara ve rüşvete bulaştığı iddiaları halkta büyük bir rahatsızlığa yol açtı. 2010 yılında devlete ait petrol şirketi Sonathrach’ın adının büyük bir yolsuzluk olayına karışması, ülkenin doğusunu batısına bağlayan otoyolla ilgili gündeme getirilen yolsuzluk iddiaları, hükümete duyulan tepkiyi had safhaya ulaştırdı. Ancak 1992-1998 yılları arasında yaşadığı acı tecrübeyi unutmayan Cezayir halkı, benzeri bir akıbete maruz kalmaktan çekindiği için Arap Baharı denilen süreçte sokağa çıkmaktan imtina etti.
Buteflika’nın ağır hastalığı istikrarsızlığı körükledi
Ülkedeki öfkenin dozu her geçen gün artarken Cumhurbaşkanı Buteflika 2013 yılında ağır bir hastalığa yakalandı. Felç olduğu için tekerlekli sandalyeye mahkûm olan Buteflika, o günden bu yana halkın önüne çıkamadığı gibi yönetimde de tamamen etkisiz hale geldi. Buteflika’nın yerine ülkeyi kardeşi Said Buteflika ve askeri oligarşinin yönettiği genel kabul gören bir husus.
2019 yılının ilk ayları Cezayir halkı için yeni bir sürecin kapısını araladı. Ülke 1980’li yılların sonunda yaşanan ekonomik krize benzer bir ekonomik daralmaya sahne oldu. Petrol fiyatlarındaki düşüş, ekonomisi petrol ve doğalgaza bağlı olan Cezayir’i hissedilir bir ekonomik durgunluğa sürükledi. Bütçe açığının had safhaya ulaştığı ülkede, işsizlik oranı yüzde 30 gibi rekor rakamlara yükseldi. Cezayir parası değer kaybettiği için temel tüketim maddeleri başta olmak üzere birçok ürüne yüksek oranda zam yapıldı.
Cezayir halkı Nisan ayında yapılacak seçimlerde ülke yönetiminde etkisiz hale gelmiş olan Buteflika’nın artık görevden ayrılacağını ve inisiyatif alacak bir başkanın seçilmesini beklerken Buteflika, 18 Nisan 2019’da yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçiminde bu makama beşinci defa aday olacağını açıkladı. Bu açıklama ülkede derin bir öfkeye neden oldu. Zira rüşvet ve yolsuzluklara büyük bir kızgınlık duyan halk, bunun sebebini Buteflika’nın bu iktidarsızlık haline bağlıyordu. Buteflika’nın bir kalkan olarak kullanıldığını düşünen ve ülkeyi perde gerisinden yöneten askeri ve bürokratik oligarşiye kızan halk, bu tepkisini ortaya koymak için sokaklara döküldü.
Eylemlerin önlenemez bir boyuta çıkması üzerine Buteflika, 11 Mart 2019 tarihinde seçimleri ertelediğini ve aday olmayacağını açıklamak zorunda kaldı. Ancak bu açıklama da halkı sokaklardan çekmeye yeterli olmadı. Göstericilerin eylemlerine ısrarla devam etmesi üzerine Buteflika, 2 Nisan 2019’da cumhurbaşkanlığından istifa etti. Onun yerine geçici olarak cumhurbaşkanlığını üstlenen Abdulkadir b. Salih, seçimin 4 Temmuz 2019 tarihinde yapılmasını kararlaştırdı, ancak yeterli başvuru olmadığı için seçim 12 Aralık 2019 tarihine ertelendi.
Geçici hükümet ve askeri kanat, yapılacak seçimin ülkeyi bu krizden çıkarmada anahtar bir role sahip olduğunu savunuyor. Genelkurmay Başkanı Ahmed Kaid Salih, yaptığı açıklamada seçimin, Anayasanın 102. maddesinin bir gereği olduğunu, ülkeyi tehlikeye sokabilecek diğer çabalardan uzak durulması gerektiğini ifade ederek göstericileri uyardı.
Boykot cephesinde durum
Protestocular ise bu seçim için henüz uygun şartların oluşmadığını, bunun bir karşı-darbe girişimi, eski rejimi ve figürlerini yeniden iktidara taşıma çabası olduğunu savunuyorlar. “Tüm ekip gitmeli” sloganını kullanan göstericiler, eski yönetimin hiçbir sorumlusunun yer almayacağı gerçek bir geçiş dönemi olmasını; seçimlerin, toplumun tüm güçlerinin istişaresiyle oluşturulacak bağımsız bir seçim kurulunun gözetiminde yapılmasını istiyorlar. Boykot cephesinde yer alan ve eylemlerini sürdürmekte ısrar eden grupları şu şekilde sıralamak mümkün:
1. Hareketu Muctemeu’s-Silm (Barış Toplumu Hareketi): 2012 yılına kadar Buteflika’yı destekleyen “Başkanlık Koalisyonunun” bir ortağıydı. Bu tarihten sonra muhalif kanatta yer almaya başladı.
2. Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi): İslami eğilime sahip olan Abdullah Caballah bu partinin başkanlığını yapıyor.
3. El-Hizbu’d-Demokratî el-İctimaî (Sosyal Demokrat Parti): Muhalif Sosyalist Güçler Cephesi eski sorumlularından biri olan Kerim Tabu tarafından kuruldu. Tabu, sert muhalif tavrıyla dikkat çekiyor.
4. Bu grupların yanı sıra eski başbakanlardan Mevlud Hamruş gibi bazı etkin siyasi şahsiyetler de bu seçimi boykot ediyorlar. Hamruş, Ulusal Kurtuluş Cephesinin ıslahatçı şahsiyetlerinden biriydi.
5. Hükümete karşı direnen güçlerden biri de yargı camiası oldu. Yargı mensupları her ne kadar protesto eylemlerine doğrudan katılmamışlarsa da yürütmenin yasama erkine hakimiyet kurmasını reddetmek, mesleki ve toplumsal bazı taleplerde bulunmak üzere bu eylemlerle eş zamanlı olarak gösteriler düzenle. Onların bu tutumu göstericilere moral desteği sağlamıştır. Özellikle bahsi geçen hususlarda gelişme sağlanmadığı sürece seçimlere iştirak etmeyeceklerini açıklamaları, tutuklu bazı aydınları ve göstericileri beraat ettirmeleri, muhalefet saflarında büyük bir beklenti oluşturdu. Ancak bunun ciddiyetini fark eden hükümet, ulusal yargı sendikasıyla anlaşarak hâkim ve savcıların eylemlerine son vermelerini sağladı.
Seçim cephesinde neler yaşanıyor?
Muhalefet ısrarla seçimlerin yapılmasına karşı çıksa da hükümet ve ordu, seçimi yapmakta kararlı görünüyor. Seçim takvimini işleme koyan Seçim Kurulu, aday olmak üzere başvuran kişileri inceleyerek bunlardan Abdulmecid Tebûn, Ali b. Fılis, İzzuddin Meyhubî, Abdulkadir b. Karîne ile Abdulaziz Beliyd’in adaylığını uygun buldu.
Bağımsız aday olarak başvuran Abdulmecid Tebûn, Buteflika hükümetinde Başbakanlık ve İskân Bakanlığı gibi görevlerde bulundu. Rejim içinde hakkında yaşanan görüş ayrılıkları yüzünden 2017 yılında, başbakanlığa getirildikten 3 ay sonra bu görevi bırakmak zorunda kaldı. Tebûn, bakanlığıyla ilgili ortaya atılan yolsuzluk iddialarından dolayı bir hayli yıpranmış bulunuyor.
Talaiu’l-Hurriye partisinin başkanı olan Ali b. Fılis de geçmişte başbakanlık yapmış bir siyasetçi. Bin Fılis, eski yönetimin bir parçası olarak kabul ediliyor. Muhaliflerin önerdiği geçiş dönemine karşı çıkması ve ordunun seçim yapılması yönündeki talebine olumlu yaklaşması bu kanaati güçlendirdi. Bin Fılis’in askerler tarafından desteklenebileceği değerlendiriliyor.
Diğer aday İzzuddin Meyhubî, Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle birlikte yönetimi paylaşan iki partiden biri olan Ulusal Demokratik Birlik Partisi’nin genel sekreteridir. Geçmişte Kültür Bakanlığı yapmış olan Meyhubî’ye fazla şans tanınmıyor.
Adalet ve Bina Partisi’nin genel başkanı olan Abdulkadir b. Karîne ise geçmiş dönemlerde Turizm Bakanlığı, Meclis Başkanlığı gibi görevlerde bulundu. Bin Karîne Müslüman Kardeşler Hareketinin kurduğu Hareketu Muctemeu’s-Silm partisinin kurucularından. Ancak sonradan bu hareketten ayrılarak kendi partisini kurdu. Bin Karîne, ülkedeki tarikatlar ve dini gruplardan da oy almayı hedefliyor.
Eski yönetime yakın olan gençlik kuruluşlarında çeşitli görevlerde bulunan ve Cebhetu’l-Müstakbel partisinin lideri olan Abdulaziz Beliyd ise fazla tanınmayan bir siyasetçi.
Dikkat edilirse adaylığı kabul edilenlerin tamamı eski yönetimlerde çeşitli görevler ifa etmiş kişiler. Bu durum, seçimlere müdahale edileceğini savunanlara önemli bir itiraz argümanı sunuyor. Muhalefet, adayların eski yönetime mensup kişilerden seçildiğini, seçimlerin göstermelik olacağını, eski yönetimin aynen devam edeceğini ileri sürerek protestolarını sürdürmeye devam ediyor.
Yaşanan olaylarda dış güçlerin etkisi
Cezayir’deki süreci sadece ekonomik gerekçelerle izah etmek eksik bir değerlendirme olacaktır. İşsizlik, yolsuzluk ve hayat pahalılığı gibi iç sebepler olayları başlatmış olsa da bölgesel ve küresel aktörlerin de kendi çıkarları doğrultusunda sürece müdahil oldukları şüphesiz. Cezayir, sahip olduğu zengin doğalgaz ve petrol yataklarıyla Akdeniz havzasının önemli ülkelerinden biri. Bazı Avrupa ülkeleri doğalgaz ihtiyacının önemli bir bölümünü bu ülkeden temin etmekteler. Enerji kaynaklarının güvenliği için ülkenin istikrar içinde yoluna devam etmesi onlar için son derece önemli. Bu konuda mevcut durumu değiştirebilecek bir politika değişikliği büyük sıkıntılara sebep olacaktır. Dolayısıyla ABD ve Fransa başta olmak üzere, bölgesel ve küresel aktörlerin burada yaşanmakta olan sürece ilgisiz kalmaları beklenmemeli.
ABD, İsrail’in güvenliği açısından da bu seçimle ilgileniyor. Cezayir halkının Filistin davasında takındığı duyarlı tavrın farkında olan ABD ve İsrail, burada işbaşına gelecek kişinin bu konuda sıkıntılı bir tutuma sahip olmayan biri olması için çalışacaktır.
Öte yandan ülke siyasetinde hâlâ önemli derecede ağırlığı bulunan Fransa, bu pozisyonunu zayıflatacak birinin seçilmesini istemeyecektir. Mevcut tutumun devamı Fransız politikalarına en uygun olanıdır. Statükonun muhafazası, Fransa’nın çıkarları açısından en elverişli seçenektir. Bunu resmen açıklamasa da Fransa’nın bu yönde bir çaba içinde olacağı şüphesiz.
Cezayir özelinde fazla gündeme gelmemekle birlikte tüm Orta Doğu coğrafyasında İhvan-ı Müslimîn eksenini hedefe koyan bazı Körfez ülkeleri de İslamcı kesimin ülkede söz sahibi olmasının önüne geçmek için gayret edecektir. Zira, yukarıda da değindiğimiz üzere, Cezayir’de en güçlü hareketlerden biri, İhvanı Müslimîn’e yakın olduğu düşünülen İslamcı eğilimdir. Bu eğilimin kazanabileceği herhangi bir başarıyı kendi gelecekleri açısından tehlike olarak değerlendiren bu ülkeler de kendi tutumlarına en yakın duracak adayı desteklemeye çalışacaklardır.
Seçim ülkede istikrarı sağlayacak mı?
Yapılacak seçimin nasıl bir sonuç doğuracağını şimdiden öngörmek zor. Yapılan yorumlarda ordunun, inisiyatifi elden bırakmayacağı iddia ediliyor. Ancak ordu içinde de Fransa yanlısı seküler kanatla ulusalcı kanat arasında bir ayrılığın yaşanmakta olduğu dile getiriliyor. Bu durumun ordu saflarında nasıl bir yansımasının olacağı henüz kestirilemiyor. Ancak işin nihayetinde ordunun kendisiyle işbirliği yapmaya en yakın aday üzerinde anlaşarak yürütme üzerindeki etkisini sürdürmeye devam edeceği değerlendiriliyor.
Dış aktörler açısından da seçim en uygun alternatif olarak kabul ediliyor. Zira adayların hemen tamamının mevcut durumu radikal bir şekilde değiştirmeye yeltenmeyeceği düşünülüyor. Dolayısıyla 12 Aralık seçiminin dış güçler tarafından şimdiden kabullenildiği söylenebilir.
Askeri oligarşi, seçim kozunu stratejik bir zamanlamayla devreye sokmuş bulunuyor. Seçim kararıyla birlikte gösterilerin meşruiyeti de bir hayli zayıflatılmış oldu. Göstericilerin eski dönemde görev yapmış tüm şahsiyetleri toptan reddetmesi, muhalefet saflarında kısmi bir sorgulamaya ve kopuşa sebep oldu. Seçimlerin baştan reddedilmesi ve ortak bir aday çıkarılamaması göstericiler arasında ciddi bir motivasyon kaybı yaratıyor. Çok fahiş bir hata yapılmadan sandıkların kurulması ve yeni yönetimin yüksek bir katılım neticesinde oluşması, protestoları ciddi bir zaafa uğratacaktır. Seçime katılımın çok düşük kalması ise seçilecek adayı bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya getirecektir.
Seçime katılmayan muhalifler, yapılacak seçimin şeffaf ve özgür olmayacağını iddia ediyorlar. Ordunun destekleyeceği adayın kazanacağı şimdiden konuşulmaya başladı. Askeri kanadın ortaya koyduğu irade ve tedbirler ise seçimlerin zamanında yapılacağını gösteriyor. Ortaya çıkacak sonuç, Cezayir’in geleceği açısından kritik önemde olacaktır. Seçimin düşük bir katılımda kalması bir meşruiyet sorununu gündeme getirecektir. Kabul edilebilir bir orana ulaşması ise kısmi bir sükunet sağlayacak olsa da olayları tamamen yatıştıramayabilir. Dolayısıyla yapılacak seçimin protestoları sonlandırması ve ülkede istikrar sağlaması henüz uzak bir ihtimal olarak görülmektedir.
[Prof. Dr. Enver Arpa Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (DOAF) müdürüdür]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *