Fetö örgütünün esas misyonu İslam’a yönelikti, İslam’ın içini boşaltmak, bütün kavramlarını yeniden yorumlayarak içini boşaltmak, Pavlus Hristiyanlığı benzeri bir İslam oluşturmak isteniyordu.
Fetö Darbesinin ‘Okunmayanları’
Mehmed Durmuş / Venhar
Fetö diye adlandırılan fitne projesinin mankurt hocası ve kurmaylarının iplerini kimler ellerinde tutuyorsa, 15 Temmuz darbe girişiminin, ülkede bir kargaşa-çalkantı meydana getirse de, neticede başarılı olamayacağını mutlaka biliyor olmalıdırlar. F. Gülen’in havarilerinin ise bilakis böyle bir gerçekliği ‘bilmemeleri’ gerekir çünkü akıllarını paketleyip depoya kaldırmış, kendilerini tamamen yukarıdan gelecek uyutmalara teslim etmiş bir güruhla ‘bilme’ işi arasında, kapatılması imkansız bir uçurum vardır.
Lakin aynı fitne şebekesinin İslam’a, İslam’ın değer, kavram ve şiarlarına yönelik faaliyetleri sonuç vermiştir. Kanaatim o ki, Fetö örgütünün esas misyonu İslam’a yönelikti, İslam’ın içini boşaltmak, bütün kavramlarını yeniden yorumlayarak içini boşaltmak, Pavlus Hristiyanlığı benzeri bir İslam oluşturmak isteniyordu. Bunun adı İslam’sız İslam’dı. Fetö fitne hareketi on yıllarca bu proje gereğince çalıştı durdu. Bu projeyi adım adım uyguladı. Abant Platformu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, sayısını belki kimsenin bilmediği okullar, dershaneler, pansiyonlar, üniversitelerden oluşan, projesini gerçekleştirmeye matuf ‘laboratuvarlar / atölyeler’ kurdu. Zaman gazetesi ve birçok aylık-haftalık dergileri, Samanyolu gibi televizyon kanalları ile bu fitne projesi on yıllarca açık açık uygulamaya konuldu. Birilerince zihinleri hep ‘gizli ajanlar’a ayarlanan insanlar bu açık ajanları fark edemediler. Yurt içinde ve dışında sayısız ‘bilimsel’ toplantılar gerçekleştirildi. Türkçe olimpiyatları adı altında şaşalı kumpaslar düzenlendi.
Bütün bu fitne projeleri üç-beş gün, üç-beş hafta ya da birkaç sene içerisinde ve sadece dâhilerin çözümleyebileceği türden çok incelikli (sinsi) bir oyun şekilde icra edilseydi, bugün millet olarak gerçekten de mazeretimiz olabilirdi ve memleketin, yüksek rakımlı tepelerinde aşağılara doğru ayar verenler bu gayzlarında haklı olurlardı. Gelin görün ki, bütün bu fitne projeleri on yıllar içerisinde icra edildi. Örgütün lideri olduğunu herkesin tescil ettiği F. Gülen bu memleketin en prestijli camilerinde yıllarca vaaz etti ve vaazları 80’li, 90’lı yıllarda kasetlerle, bir misyoner edasıyla evden eve dolaştırıldı. İlk Abant toplantısı 1998 yılının Temmuz ayında yapıldı. 2016 yılının Temmuz’una gelinceye kadar, tamı tamına 18 yıllık bir süreden bahsediyoruz. Zaman gazetesi 3 Kasım 1986 tarihinde kurulmuş, yaklaşık bir buçuk yıl sonra el değiştirerek Alaaddin Kaya’nın şahsında örgütün eline geçmiş ve 27 Temmuz 2016 tarihine kadar örgütün yayın organı olarak yayın yapmıştır. Yani yaklaşık 28 senelik bir yayın hayatı…
Örgütün okullarını, üniversitelerini, dershane, yurt ve öğrenci evlerini, bankalarını, onlarca yerel gazete, bir o kadar ulusal mecmualarını, onlarca radyo ve televizyon kanallarını tek tek kuruluş tarihleriyle birlikte burada vermemiz mümkün değildir. (Acaba devlet böyle bir çalışmayı neden yaptırmamaktadır?!)
Peki bu kadar kapsamlı proje vasıtalarıyla ve bu kadar uzun yıllar içerisinde Fetö örgütünün fitne faaliyetleri neden kimsenin dikkatini çekmedi, kimsenin uykularını kaçırmadı, neden bu örgüt hakkında işe yarar, dişe dokunur bir rapor yazılmadı? Devlet yöneticilerinin ‘ne istediler de vermedik?’ demelerinden başka, neden -15 Temmuz Darbe girişiminden bu yana yapıldığı gibi- meydanlarda bu örgütün fitneleri deşifre edilmedi?
Bu sorulara herkesin bir cevabı tabi ki vardır. Benim cevabım ise şudur: Çünkü Fetö’nün bu projesine temel teşkil eden fikirde hemen hemen tüm partiler, ülkedeki pek çok cemaat, tarikat, örgüt, vakıf, dernek ve halkın büyük kesimi ortaktır da ondan! Fikirdeki bu ortaklıktan dolayı, andığımız siyasal ve toplumsal kesimler hiçbir şekilde Fetö projesini bir tehlike olarak görmediler; bilakis bugün adını ‘Fetö’ olarak tescilledikleri kişiyi o gün ‘hocaefendi’ olarak patentlemişlerdi ve sadece isminin sonuna (SAV) sözleri eklenmiyordu.
İddia ediyorum ki, şayet Mit başkanına operasyon ve 17-25 Aralık’la başlayan, 15 Temmuz darbesiyle neticelenen ‘devlete hıyanet’ süreci yaşanmasaydı, Fetö yine, isminin önüne ‘hazret’ getirilen, Türkiye’nin bir numaralı ‘hocaefendisi’ olacaktı.
Fetö bir ‘İslam’sız İslam’ projesidir demiştik. Bu yönüyle Fetö, BOP ve ılımlı İslam projesinin eş başkanıdır ama tek başkanı değildir. Diğer eş başkanlar ve başkanı da nazarı itibara almak gerekir. Haliyle diğer başkan ve eş başkanların nüfuz alanındaki halk kesimleri, kendilerinin de içinde bulundukları, birlikte teşrik-i mesâî ettikleri, say ve gayret gösterdikleri, en azından sessiz (seyirci) kalmak suretiyle onay verdikleri faaliyetlerden dolayı neden Fetö’yü kınasınlar? Fetö’nün yegâne kınanma sebebi ‘bu millete silah doğrultma’ suçudur. Oysa Fetö bu millete silah doğrultmadan önce, bu milletin İslam’ına, imanına, İslam’ın en mahrem değerlerine elini, dilini, kalemini, kamerasını ve hoparlörünü doğrultmuş, İslam’ın bütün temel kavramlarını paçavraya dönüştürmüştür. Rasulullahın öncülüğündeki İslam ordusu Tebük’e doğru yürürken zamanın nifak projesi paralel olarak inşa ettiği mescidin açılışına Allah Rasulünü davet ediyordu. Savaşa giden bir ordu ve Rasulullahla meşrulaştırılmak istenen paralel bir mescid… Rasulullahı, fitnenin tuzağına düşmekten vahiy korumuştu. Bugün kimseye vahiy gelmeyeceğine göre, biz Müslümanları da benzeri fitnelerden, geçmişteki bu ilahi uyarılardan ders almamız koruyacaktır.
İslam’ın, bugünkü modern dünyaya söyleyecek herhangi bir sözünün olmadığı mesajını, çağın bütün insanlarına benimsetmek, liberal kültürün birinci hedefidir. Fetö’nün olduğu gibi, Türkiye’yi yöneten parti ve liderler de bu kültüre biat etmiş durumdadırlar. Fetö’nün (darbe dışında), bu milletin, inandığını beyan ettiği dinine ve imanına yönelik her türlü yıpratma, eskitme, pörsütme, mıncıklama ve değersizleştirme faaliyeti, onun dışındaki partiler, örgütlü yapılar, entelektüeller ve akademisyenler eliyle sürdürülmektedir. Fetö ile yapıldığı ileri sürülen mücadelenin kapsamında, projenin bu ayağına dair herhangi bir çaba duymadık, görmedik, şahit olmadık; duymayı, görmeyi ve şahit olmayı da beklemiyoruz. Diyanet teşkilatı kendi misyonunu unutmuş görünerek, Fetö ve benzeri cemaatler hakkında rapor yayınlamaktadır.
Müslümanlar olarak, iman ettiğimiz İslam’ın hayatı din ve dünya diye ikiye ayırmaksızın, dünya için, dünyada hem ferdin hem de toplumun hayatını düzenlemek için geldiğini, yönetilen/hükmedilen değil, yöneten/hükmeden bir Din olduğunu, bu özelliğinin hiçbir nifak hareketi tarafından bastırılamayacağını; İslam’ı bu şekilde bastırma politikaları yürüttüğü sürece Fetö olanlarla olmayanlar arasında bir farkın bulunmadığını her fırsatta ve en gür sada ile söylemediğimiz müddetçe bizler de vebalden kurtulamayız. Bir kavme olan kinimizin bizleri ulusallaştırmasından, kavmiyetçileştirmesinden de Allah’a sığınmalıyız.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *