Kitab-ı Kerim’de peygamberlerin dâvet mücadelesini aktaran ayetlerde, peygamberlerin toplumlara yönelttiği ortak bir cümle aktarılır: “Bu dâvetime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerim Rabbi Allah’a aittir.” Hz. Peygamber’e de “Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun (da iman etmiyorlar)? Rabbinin mükâfatı daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Mu’minun 23 / 72) hitabında
Kitab-ı Kerim’de peygamberlerin dâvet mücadelesini aktaran ayetlerde, peygamberlerin toplumlara yönelttiği ortak bir cümle aktarılır:
“Bu dâvetime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerim Rabbi Allah’a aittir.”
Hz. Peygamber’e de “Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun (da iman etmiyorlar)? Rabbinin mükâfatı daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Mu’minun 23 / 72)
hitabında bulunulmuş ve muhataplarına şöyle seslenmesi istenilmiştir:
“De ki: Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin Rabbine giden yolu tutmasından başka, herhangi bir ücret istemiyorum.” (Furkan 25 / 57)
Dolayısıyla dâvetçilerin, muhataplarından hiçbir şekilde bir dünyevi karşılık beklentisi içerisine girmeden, mükâfatlarını yalnızca Rabblerinden bekleyerek dâvet misyonunu yerine getirmeleri İslami dâvetin temel esaslarından biridir. Bu, Rabbimizin emriyle tüm rasullerin ortak sünnetidir.
İslam dâvetçisi, dâvet misyonunu ifa ederken hiçbir şekilde dünyevi beklenti içerisinde olmaması gerektiği gibi, varını yoğunu da bu yolda ortaya koymak, feda etmeye hazır olmak durumundadır.
İslam dâveti, dâvetçi için asla bir dünyevi kazanç, makam-mevki kapısı değildir, olmamalıdır. Dâvet, dâvetçiye dünyevi anlamda bir şey getirecekse, bu getiri değil götürü olmalıdır. Dâvetçi, dâveti karşılığında bir bedel beklemek yerine bedel ödemeye hazır olmalıdır.
Tüm Müslümanların bildiği / bilmesi gerektiği bu Rabbani ölçüleri niçin gündeme getirme ihtiyacı duyduğumuza gelince…
Rabbimizin tüm elçilerine ve onların takipçilerine ortak öğretisi olan “Dâvete karşılık muhataplardan bir ücret beklememe” prensibi, ne yazık ki bugün kimi kesimlerce çok fazla dikkate alınmamaktadır.
Bir salonda insanlara menkıbe anlatmak veya menkıbevi şiirler okumak için, binlerce dolar talep eden medyatik vâizleri / starları bir tarafa bırakalım, bugün özellikle yayın yoluyla dâvet çalışmaları, yaygın şekilde dünyevi beklentilere, para – pul yığmaya endekslenmiş bulunuyor maalesef.
Alternatif olma iddiasıyla kurulan Tv kanalları, “Şu meşhur hafızın sesinden Kur’an CD’lerinde kampanya. 10 Dakika içinde arayanlara şu kadar indirim…”, “Mealli Kur’an seti, sadece 29.90 TL. Hemen arayın…” türünden kapitalist pazarlama teknikleriyle hazırlanmış reklamlardan geçilmiyor. Aynı şekilde, İslami konularda yazılan kitapların üzerinde 4.90 TL, 9.90 TL, 19.90 TL gibi göz boyama usulü fiyatlar görmek de artık sıradan hale geldi.
Geçim kapısı değil, dâvet kapısı olması gereken İslami yayıncılık alanında ne yazık ki dünyevi beklentiler, yaygın şekilde rıza-i İlahi beklentisinin önüne geçmiş görünüyor. Allah’ın dinini insanlara anlatmak gayesiyle yazıldığı söylenen kimi eserlere konulan fahiş fiyatlar yoluyla devşirilen servetleri artık sağır sultan bile biliyor.
Rabbani öğretinin aksine, dâvette ücret beklentisine yönelme sorunu öylesine yaygınlaşmış durumdaki, İslami faaliyet, cemaat kelimelerini duyunca birçok insanın aklına kendilerinden ne kadar para talep edileceği, hangi kitapları almak zorunda kalacakları vs geliyor. İnsanlar, Allah’ın yoluna dâvet edilecek, cennete çağrılacak muhataplar olarak değil, kendilerinden güç devşirilecek, aidat veya kitap parası vs alınacak para kaynağı olarak görülüyor bazı kesimlerce. Tabii, bu durum toplumun algısında tüm İslami çalışmaların aynı kefede görülmesine ve İslami dâvet çalışmalarının bu yanlış çerçevede algılanmasına yol açıyor.
Dâvetin muhatapları olarak görülüp Kur’an mesajlarıyla buluşmaları uğrunda kendilerine ulaşılması, sahip çıkılması, bu yolda dâvetçilerin ödediği bedellere şahit kılınması gerekirken, daha çok cemaatlerin / hiziplerin finans kaynağı olarak görülüp ceplerine göz dikilen insanlarımıza, bu yapılanların İslam’la ilgisi olmadığını anlatmamız gerekir.
Bu topluma artık şu Rabbani öğretiyle seslenilmesi ve bu anlayışla dâvete muhatap kılınması gerekir:
“Bu dâvetimize karşılık sizden bir ücret istemiyoruz. Bizim mükâfatımız ancak âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *