Konar Göçer Dostluklar

Konar Göçer Dostluklar

Gece Yazıları-2 Hep söylerim: İnandıkları dinin gereği olarak ümmet söylemiyle yola çıkanlar, sözünü tüm dünyaya,tüm insanlığa duyurmaya çalışanlar bulundukları yeri, bulundukları yerdeki insanları, o insanlarla oluşmuş dostlukları, kardeşlikleri ne hikmetse ihmal ederler.. Dahası, hazır oluşmuş birliktelikleri, başlangıçta vazgeçilemeyecek sanılan dostluk ve kardeşlikleri, bana göre esasta olmadığına inanmak istediğim birtakım düşünce farklılıkları bahanesiyle bozmaya, kırmaya, dökmeye

Gece Yazıları-2

Hep söylerim: İnandıkları dinin gereği olarak ümmet söylemiyle yola çıkanlar, sözünü tüm dünyaya,tüm insanlığa duyurmaya çalışanlar bulundukları yeri, bulundukları yerdeki insanları, o insanlarla oluşmuş dostlukları, kardeşlikleri ne hikmetse ihmal ederler..

Dahası, hazır oluşmuş birliktelikleri, başlangıçta vazgeçilemeyecek sanılan dostluk ve kardeşlikleri, bana göre esasta olmadığına inanmak istediğim birtakım düşünce farklılıkları bahanesiyle bozmaya, kırmaya, dökmeye teşne bir davranış biçimi sergilerler..

Ki düşünce farklılıklarının inşa edildiği katı cemaatçiliğin, lider ve lidere endeksli düşünce taassubunun ne’liğini; yani İslam düşün dünyasına ve toplumsal dokusuna ve dahi İslam ümmeti merkezli gelecek kurgusuna zarar verildiği bilinmesine rağmen..

 

Oysaki çelişki gibi görünse de İslam düşünce geleneğinde bir şekilde yeri olan farklılıklardan birine yaslanarak İslam olma gereğini yerine getirdiğine inanan her Müslüman birey, başka formlarda inanç ve düşün dünyasını inşa etmiş her insanla pekala dost, kardeş olabilir, pekala birlikteliğini sürdürebilir..

 

Bu çerçevede, inanma eyleminden sonra inancın paylaşılmasını yani tebliğ edilmesinin gereğini vurgulayan ayetlere ve Hz. Muhammed’in ashabıyla birlikte sergilediği davranış biçimlerine bakıldığında bunun usulünü, nasıllığını; keza Hz. Muhammed’i hicrete zorlayan şartların arka-planını incelediğimizde de insanlarla dost, kardeş, arkadaş, hısım akraba nevinden ilişkilerin nereye kadar sürdürülebilir olduğunu görmek çok zor değildir.

 

Böyle desek de bugünün insanı olarak dostluk, kardeşlik gibi sosyal dokuyu sağlam tutan ve geleceğe taşıması kuvvetle muhtemel unsurlara hayat vermekte hala zorlandığımız; mütemadiyen eleştirip durduğumuz ve şimdiki ayrışmaların sebebi olarak gördüğümüz geçmişin itikadi ve ameli mezhep çatışmalarına dostlukları, kardeşlikleri yıkma pahasına türedi isimlerle hala işlevsellik kazandırdığımız da bir vakıadır..

Güncele has siyasi mülahazalar bahanesiyle giriştiğimiz bir kör dövüşü var ki evlere şenlik!

 

Bunları bana söylettiren şey sahip olduğumuz düşünceyi ukalaca pazarlama güdüsü değil, bilakis kendi yaşadıklarımız; yaşadıklarımızdan ve başka yaşanmışlıklardan çıkardığımız derslerdir.

Ve tabii ki özelde uzun yıllardır dost olduğum bir kardeşimin, bulunduğumuz yerden kaçarcasına ve belki de bir takım özel sebeplere istinaden sitem edercesine gitmesidir.

İşi ajite etmek veya duygusal zeminlerde tüketmek niyetinde değilim ama bir yaşanmışlık, bir paylaşma var sonuçta, onları duygulardan arındırarak dile getirmek nasıl mümkün olabilir ki?

 

Yaklaşık on beş yıllık bir süreçten sonra, çalıştığı işkolundan başka bir şehre tayin talebinde bulunan ve başvurunun kabul edildiği kendisine tebliğ edildiği zaman içinin acıdığını benimle paylaşan dostuma veda niyetiyle gerçekleştirdiğimiz muhabbetin akabinde gayr-i ihtiyari değil, özellikle bilerek şuna benzer şeyler söylemiştim:

Bizi, senin tayinin, şu bu değil ……… …… ayırdı!…

Boşlukta ne olduğunu o dostumuz zaten biliyor,yazıya okuyanlar oraya ne ile doldururlarsa doldursunlar, kendileri bilirler..

İster bir kişi ismiyle, ister cemaat, ister dernek, parti vs. neyle olursa olsun..

Okuyanların öngörülerine, basiretlerine kalmış artık..

Şu, bu ayırdı ifadesi elbette ki işin şakasıydı ama içinde ciddiyet barındıran cinsinden..

 

Artık o gitti ama hatırasına hürmeten diyebilirim ki birikimi ve tabii ki evvel emirde dostluğu mükemmel olan bir kardeşimizdi o bizim..

Öğrencileriyle, komşularıyla, çevresindeki bütün insanlarla Müslüman hassasiyetiyle ilişki kuran; belki yerleşik konumda olanlardan çok daha iyi bulunduğumuz yeri tanıyan, güçsüz motoruyla zor şartlarda köy köy dolaşarak insanlarla hasbıhal eden; bazen benim de katıldığım gezilerde yaşlı insanlarla kaynaşarak tarihin izlerini yakalamaya çalışan ve bunları öğrencileriyle ders kapsamında paylaşan bir müslümandı o..

Sosyal ilişkilerinin yanında Hattatlık, ney ve tef çalmak gibi melekelere hayat vermeye çalışan ve çocuklarını bu istikamette yönlendirmeyi başaran iyi bir babaydı aynı zamanda..

 

Osmanlıcayı şimdilik yöresel de olsa devlet arşivlerindeki eski belgeleri tercüme edecek kadar iyi bilen ve meraklı dostlarına öğretme azmi taşıyan bu dostumuz, evindeki eşyaları modern kalıplara inat kendi marangoz ustalığıyla çatarak eşiyle ve çocuklarıyla kompleksiz bir yaşam nasıl sergilenir, o halle ev ortamı nasıl paylaşılır, misafire nasıl sofra kurulur en iyi şekilde örneklendiren lütufkar bir aile sahibiydi..

 

İlahiyatçıydı ama sıradan olanlardan değildi, Arapçayı mükemmel olmasa da sohbetlerde yerli yerince kullanan, teolojiye olması gerektiği şekilde vakıf olan, gündemi, dayatılan siyasetin arka-planını iyi analiz eden özünde aydın bir öğretmendi o..

 

Ama ne yazık ki düşünce farklılığı denilen şeyler ve bu farklılıkları içselleştiren cemaat bireylerinin baskılamaları; bunlara alternatif yeni oluşumlar ve bu oluşum sahiplerinin mensuplarına sosyal ayrışmayı tetikleyecek şeyler sufle etmeleri; yerleşik konumda yaşayanların ümmetçi söylemlerinin hilafına yerli yabancı düalizmine hayat vermeleri; kendilerine güven konusunda endişe duyuyor olmalılar ki var olan yapılarının bozulacağı ve bu sebeple ellerinin altında bulunan insanların başka düşün dünyalarına kaçacağı korkusunu hissettirmeleri; ayrılıkları tetikleyen insani zaafların sürekli eylem halinde tutulması ve ne yazık ki bunun dini gereklikler adı altında pazarlanması; bilinen ve bilgiye bağlı geliştiğini varsaydığımız düşüncelerin taassup derecesinde mutlaklaştırması ve daha bir dolu olumsuz sayılabilecek sebeplerin birkaçı yüzünden ayrılıp gidiverdi aramızdan..

 

Henüz gitmeden önce, vedalaşma niyetine bir araya geldiğimizde, var olan oluşumlara inat yeni kurulmuş bir dernek ve o derneğe özgü gelişmiş düşün dünyasından kinaye “bizi …….. …… ayırdı” deyivermem de işte bu yüzdendi..

 

Sesini çıkarmadı o vakit, belki de haklısın dercesine..

 

Ama tersinden okumayla, o da benim için aynı şeyleri söylese ne lazım gelirdi ki?

Ne diyebilirdim ki ona?

“Ben o yakıştırılanlardan müstağniyim”, bunu mu söyleyecektim?

Herkes bildiği ve inandığı kadar, özellikle, bile isteye durduğu yerden bakmıyor mu olaylara?

 

Keşke bunun farkında olabilsek de dediğim gibi esasta olmayan farklı düşüncelere rağmen bir arada yaşamayı becerebilsek..

Aslında o zaman erir, yok olur farklıklar..

Hani Rabbimizin ayetlerinden mülhem, O’nun yolunda gitmeye karar vermişlere yolları açar ya; hani cenneti vaad ederek kardeşliğin, dostluğun imanın gereği olduğunun altını çizer ya, işte o kavillerden hareketle ortadan kalkacağına inanırım ben düşünce farklılıklarının..

 

Farklı beldelerde, farklı kavimler halinde yaratılmamızın sebeplerinden biri değil miydi tanışıp kaynaşmak ve sonrasında o istikamette çoğalmak?

Vahyi çağrılar, bütün bu süreci vahyi istikamette pekiştirecek davranışlara zorlamıyorlar mı bizleri?

Ayrıldığımızda, dağılıp gittiğimizde gücümüzün kalmayacağından boşuna mı bahsediyor Yaratıcı?

 

Evet, keşke hayat verebilsek ilahi çağrılara, düsturlara ve o ölçeklerle kursak birlikteliklerimizi..

Dostlarımızın, kardeşlerimizin aramızda iken değerlerini bilebilsek de bir şekilde ayrılıp gittiklerinde pişmanlıklar yaşamasak onlara dair..

Ve ayrılıp gidenler de keşke gitmeden önce içinde yaşadıkları değerlerin kıymetini bilebilseler..

Kızgınlıklarının, öfkelerinin ve durduk yerde her düşüncenin fevkinde gördükleri kabullerini, insanlara tavır alıp uzaklaşacak kadar mutlaklaştırmasalar..

Taassubun, ifrat ve tefritin inanç ve düşüncelere zarar verdiğini ders olarak öğrencilerine anlatmalarına rağmen, keşke benzer sıkıntıların içine düşmeseler; yani aslında hepimiz..

 

Ama gelin görün ki dilediğimiz, temenni ettiğimiz gibi gelişmiyor olaylar..

Konargöçer dostluklar, sahici, kalıcı olması gereken kardeşlikler sıralamaya çalıştığımız sebepler yüzünden “bir varmış bir yokmuş”a dönüşüveriyor.

Tabii ki tek taraflı değil suç, kalanda da var kabahat, gidende de..

Kaşıdıkça kaşıyoruz farklılıkları, ta ki yara oluncaya dek..

Yara belki iyileşir, ya kangrene dönüşürse diye endişe etmeli değil miyiz?

 

Kur’an ve O’nun öngördüğü Din, iman ortak payda olmaktan çıkınca, Hz. Muhammed iddiaların tersine örnek olarak ele alınmayınca ve onların yerine esastan uzak farklı düşüncelerin şekillendirdiği cemaat, tarikat ve haliyle tabi olunması zorunlu kılınan liderlikler filan ikame edilince ne olacağını sanıyoruz ki biz?

 

Koca koca, kerli ferli, okumuş, mürekkep yalamış akil insanların göstereceği davranışlar mı bunlar, ayrılıkları tetikleyici söz ve eylemlerde bulunmalar?

Ki ümmet bilinciyle aleme örnek olma ve bu doğrultuda nizamat verme iddiasıyla yola çıkmışken..

 

Tekrar ederek söyleyeyim ki: Gerçekte vahyin özüyle alakası olmayan düşünce farklılıklarına rağmen insanlarla, özelde müslümanlarla bir arada yaşamak, dostluk ve kardeşlikleri sürdürmek pekâlâ mümkündür. Kaldı ki insanlara vahyi duyurmak, inanılan değerleri yaşayarak göstermek ancak insanların arasında olmakla karşılık bulabilecek eylemlerdendir.

 

Evet,bana bunları söylettiren dostum bu yazıyı okur mu bilmem; ama o bilsin ki bırakıp gittiği ve belki de bir gün döneceği yerde her daim onu kucaklayacak; başı dara düştüğünde yardım etmeye çalışacak dostları, kardeşleri var..

Yaşanılmış hatıralar, paylaşılmış güzel anlar vb.leri var çünkü..

Yok mu sayalım o yaşananları şimdi?

Yakışır mı bizlere, hiç bağdaşır mı inandığımız değerlerle?

 

Dostuma özel ama hepimizin üzerine alınması gerektiğine inandığım bir tavsiyeyle noktalayalım gece yazımızı: Ne bizler takılalım farklılıklarımıza ne de o takılsın masum, korunmuş zannedilen kişilerin çok özel diye pazarladıkları düşüncelere..

Olabildiğince faydalanmak, nasiplenmek elbette; ama sonrasının götüreceği yeri yazmaya çalıştık işte, elimizden geldiğince..

 

Unutmayalım ve ihmal etmeyelim ki Vahiy zorunlu kılıyor dostluğu, kardeşliği..

O tavsiye ediyor Hak üzre oluşmuş birliktelikleri korumayı, tefrika çıkarmadan birlikte yaşamayı..

 

Bize ne ola ki?

 

Selam ve muhabbetle, hayırlı Ramazanlar..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *