Ara vermek durumunda kaldığımız ‘Kur’an okumak‘ adlı yazı serimizin ikincisine çok şükür ki fırsat bulabildik! Asıl ve tek gündemimiz olmak durumunda olan ‘Kur’an‘, sair gündemleri doğru bakış açısıyla anlamamızı ve yorumlamamızı sağlayan gerçek bir kriterdir/normdur/kıstastır/ölçektir aynı zamanda! Okumakla mükellefiz, okumak boynumuzun borcu! Başka çaremiz yok; yoksa canımıza oku(yo)rlar! Burada ‘nasıl’ sorusunun cevabını aramıyoruz, o bir
Ara vermek durumunda kaldığımız ‘Kur’an okumak‘ adlı yazı serimizin ikincisine çok şükür ki fırsat bulabildik! Asıl ve tek gündemimiz olmak durumunda olan ‘Kur’an‘, sair gündemleri doğru bakış açısıyla anlamamızı ve yorumlamamızı sağlayan gerçek bir kriterdir/normdur/kıstastır/ölçektir aynı zamanda!
Okumakla mükellefiz, okumak boynumuzun borcu! Başka çaremiz yok; yoksa canımıza oku(yo)rlar! Burada ‘nasıl’ sorusunun cevabını aramıyoruz, o bir sonraki yazının konusu. Biz ‘niçin okunmalı’ sorusuna cevap sunmaya çalışıyoruz bu yazımızda da!
Kur’an sevap kazanmak için teberrüken, oryantalist yaklaşımlarla açık aramak için taammüden, bilgi/kültür/titr sahibi olmak için entelektüel kaygı ile okunuyor da okunuyor! Bu okumalar hangi derdimize şifa, hangi sorunumuza çare oluyor? Hiç! Olması da beklenmediği gibi ekstra sorunlar, dertler de açıyor bu tarz okuyuşlar!
Her harfine şu kadar sevap var, şu süre şu kadar okunursa şöyle faydaları var tarzındaki yaklaşımlar; bilimsel, teknolojik okumalar; cifr, ebcet tarzlı geçmiş ve gelecekten haber yakalama, gayb taşlama biçimindeki düşünceler, okuma tarzları sahih, anlatmak istediğimiz tarzlı bir okumaya nazaran çok büyük bir yekün ve oran tutmaktadır! Böyle olunca, haliyle ‘ne çözüm’ oluyor ‘ne derman’! Ne ferdi/kişisel rağbet artıyor, ne de toplumsal değişim sağlanabiliyor! Gökten mi gelecek, Mesih mi inecek, ‘çare’ için!.. Probleme doğru yaklaşmaz, doğru çözüm yollarını uygulamazsanız, sonuç doğru çıkar mı? Hidayet rehberi olduğunu, karanlıklardan aydınlığa çıkardığını, batılın zeval bulucu olduğunu, cahili yaklaşımların, ’örümcek ağı’ benzeri zayıf/çürük, şimşek aydınlığı gibi anlık ve geçici olduğunu buyuran şifa kaynağı Kur’an niçin çağın hastalıklarına, problemlerine çözüm olamıyor! Yüreklerdeki/zihinlerdeki hastalıklara, şirke/küfre/zulme çare/ilaç olduğunu görmez/ anlamaz/ düşünmez literal olarak fiziksel/tıbbi hastalıklara çare diye okur ve alırsanız elbette eliniz boş kalır, nafile debelenip durursunuz! Yine Kur’an mehcur bırakıldığını, resulün dili ile ‘kavmim onu terk etti/görmezden geldi’ şikâyetini söylerken ne bekliyorduk sorun yumağından/ sarmalından başka!
Hatimler hatim üstüne, zikirler dilden dile adetlerce, dualar fiilsiz, ibadetler içerikten uzak şekli, ameller niyetsiz/niyetler amelsiz, okumalar mesnetsiz, hürmetler gösteriş için ve kılıflara, okumalar yüzünden ve yüzeysel/gırtlaktan aşağıya inmeden ve ‘ayn çatlatarak’, ilhamlar İslam’dan değil, kimse mananın/maksadın kaydında değil!
‘Nasıl okunmalı’ sorusunun cevabını sonra arayacağız dedik ya, ‘niçin okunmalı’ sorusunun cevabının peşinde koşmaya devam edelim:
‘Sevap’ için değil, demiyoruz! Sevap için okumayı tashih etmek gerekir diyoruz. Sevap için okumadan bugün anlaşılan sedanın/sesin/tecvidin/makamın/mahrecin öne çıktığı bir Arapça harflerin tekrarı şeklinde yüzünden, anlamadığı dilde dinlemenin öne çıktığı bir algı ve uygulama mevcut! Hatimler keza metin üzerinden! Ancak biz, maksada/muradı ilahiye en doğru bir biçimde onu anlayarak ulaşabiliriz. Anlam üzerinden maksada ulaşınca bu önce kendimizde bir değişim ve yanlışlarımızı Kur’an’ın doğruları ile değiştirme süreci başlatacaktır. Buradan da yakından uzağa doğru, topluma doğru bir değişim süreci işleyecektir. Neyi, nasıl ve niçin yapacağını anlayıp bunu imana tahvil edip davranışları ile ahlakı ile salih amele dönüştürenler neticede ‘sevap’a ulaşacaklardır. Sevap olarak bu tüm edinimler sahibini rıza-i ilahiye, cennete sevk edecektir.
‘Okuma’ fiilini tahlile başlamadık daha! Türkçe anlamından hareketle Kur’an’ı anladığımız dilde, manayı kavrama adına meal/tercüme/tefsir okumalarını içerecek tarzda kullandık şimdilik!
Allah’ı razı etme adına, Kur’an’ı anlamak için, anladığımızla önce nefislerimizdekini değiştirmek için, değişen/İslamî kimliğe ve kişiliğe eren, bu ahlakla toplumun ıslah/ihya ve inşası için, toplumsal değişime örneklik, doğru bir temsiliyyet, yaşayan şahitlikler sunmak için okuyacağız. Okuyacak, okutacağız; anlayacak, anlatacağız; başta Resulullah olmak üzere örneklerimiz olacak, örneklikler sergileyeceğiz; marufun peşinde koşacak, münkeri engellemek için cehdedeceğiz. Tüm bunlara imkân sunacak donanım için okuyacağız.
Kur’an’ın ‘kitap yüklü merkepler’, ‘Allah’ın ayetlerini az bahaya satmayın’, ‘bile bile hakkı gizlemeyin’, ‘gerçek kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf çekememezlik ve kıskançlık yüzünden gerçeği bile bile inkâr ettiler’, ‘dinlerini/kitabı parça parça ettiler, öyle ki her gurup yanındaki ile övünüp/yetinip durur’, ‘kitabı mehcur bıraktılar’ vb. Îtaplarına maruz kalmadan ve de cemaat(!)/grup/hizip kaygıları uğruna kişilikleri ve değerleri heba/feda etmeden okuyacağız.
Bu okumaların makam/mansıp/mevki türünden bir karşılığı yok, olmamalı! Bu dünyevî kaygılar yok olmalı! Bu işin ücreti de yok! Bu fedakârlığın/kararlılığın ücreti âlemlerin Rabbi’ne aittir! Hiç kimse O’nun vereceği/takdir edeceği ücretten fazlasını/iyisini/çoğunu teklif de edemez, takdir de! Bilakis ‘niçin okunmalı’ sualinin doğru cevabının peşinde koşanlar, hakkını verenler için kayıplardan,’yan giderlerden’ imtihan gereği sınanmalardan, eksiltilmelerden söz edilebilir! Bir de muarızların ‘canımıza okuma’ kasıtlarından/niyetlerinden/eylemlerinden söz edilebilir ancak! Biz, bizi her türlü öldürmek isteyeni, canımıza okumak isteyeni vahyin soluğu ile diriltmek, vahyin şifası ile onları sağaltmak için okuyacağız, kendimizi de unutmadan!
Bu tür bir okumaya göz, kulak, kalp kapamak ancak yaşayan ölülere mahsus olsa gerek! Ya da devekuşu gibi başını kuma gömerek kurtulduğunu zannedenlere, görmezden/bilmezden/duymazdan gelerek sorumluluktan kurtulacağını vehmedenlere göre bir iş olsa gerek! Ufak beyinlilerin, ufak/dar görüşlülerin ufak hesaplarından olsa gerek veyahut da! Sorumluluk yüklenmek istemeyenlerin, elini taşın altına koymak istemeyenlerin, ertelemecilerin, aklını ipotek edip işi güya aracılara/şefaatçilere/şeyhlere havale edenlerin, heva ve heveslerine boyun eğenlerin, nefislerini ilah edinenlerin (veya ilahını heves/oyun/oyuncak edinenlerin), dinlerini oyun oynaş addedenlerin kuruntularından başka bir şey değildir bu tür okumalara ayak diremek/karşı gelmek! Kur’an ’Onlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar!’ (Nisa 78, İsra 45-46) diyerek kulak/kalp kapayanları, inkârcıları ta’zir ederken, müslümanım diyenler hangi cüretle ‘anlaşılmaz, herkes anlayamaz!’ türünden herzeler ifşa edebilirler!? Bu ne fecaattir!
Edilei şeriyye denilen dörtlü kıstas hep tersinden işletile geldiği için Kur’an’a bir türlü sıra gel(e)memektedir! Kıyas ile icma ile iş götürülüyor zanlarınca! Böylece ‘yolu bulmuyor’, ‘yolunu buluyorlar’; ‘kitaba uymuyor’, ‘kitabına uyduruyorlar’! Zaten ictihat kapısı da kapatılmış(!), söylenecek sözler ilelebet söylenmiş, o halde geriye kıyamet alametlerinin dökümünü yapmaktan, en ideal şefaatçiyi(!) bulup el almaktan, mehdi/mesih beklemekten ala iş kalmıyor geriye!
Çok şükür o ilk zamanlardaki gibi ‘mealcilik, mezhepsizlik, sünnetsizlik’ benzeri yaftalamalar epey aşıldı! Kur’an’ın anlaşılırlığı, okunabilirliği, gerektiğinde abdestsiz de (d)okunabildiği kabul edilmekle beraber bu kastettiğimiz okumaların istenilen ‘netliğe ve niteliğe’ eriştiğini söyleyebilmek ne yazık ki pek mümkün değil! Şimdilerde de her grubun, her cemaatin, hatta her tarikat ve tasavvuf ekolünün öne çıkardığı bir Kur’an çevirisinden ve çevireninden söz edilir olması başka bir problem olarak önümüzde duruyor! Her grup yanındaki ile övünüp/yetinip diğerlerini reddederek görmezden geliyor! Tevhide vesile olacak Kur’an böylesi bir vasatta tefrikanın/nizaanın vesilesi durumuna düşürülüyor! Buna çanak tutan, sebep olan, devamına fırsat sunan hiç kimse bunun hesabını veremez! Kur’an’ın anlatılarını ‘israiloğullarını ve hırıstiyanları anlatıyor’ şeklinde okuyup ders almadan, üzerimize alınmadan, doğru okumadan geçersek, yine Kur’an’ın ‘aklını kullanmayanların üzerine pislik yağar’ itabından/ikazından kurtulamayız! Bu okumaların bir adım ötesi, doğru okumayı yapıp doğru çıkarsamalarda bulunanlarla ilgili olarak, sorumluluklarının daha bir arttığı, yüklerinin daha bir ağırlaştığı gerçeği ile ilgilidir. Bu alâmetifarikayı yakalayanları en güzel tarzı seçip doğruyu en güzel bir biçimde yaşamak, aktarmak, örneklendirmek, sahih bir temsiliyyet sergilemek, sözünü eylemiyle, hal ve tavrıyla hayata aksettirmek, kınayıcıların kınamasına aldırmadan, tek başına da kalsa numunei imtisal olarak mücadele ve mücahedesini sürdürmek vecibesi beklemektedir.
Bu iş söylendiği, yazıldığı gibi kolay olsa ne âlâ! Sarp yokuşu bilen, gören beri gelsin! Arıyoruz, aramaya devam ediyoruz! Yolda olma azmiyle ‘ol’maya çabalıyoruz! Kurtarıcılardan kurtularak, kurtuluşumuza vesile olacak vesileler arıyoruz! Kendi kurtuluşumuzu, bireye indirgenmiş olarak, toplumsal ödevlerimizden yalıtılmış olarak düşünmüyor, çok yönlü bu olguyu gerçekleştirecek akıl ve çabalara ihtiyaç duyuyoruz!
Müslüman sözü dinleyip en güzeline uyan değil midir?!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *