Eleştiride hedonizm

Eleştiride hedonizm

Bana göre eleştiri, kişinin kişisel haklarına tecavüze yeltenmeden konu/düşünce merkezli ve yapıcı olmalıdır. Klişe bir söz ama eleştiride asıl maksat üzüm yemektir..

Sanal/siber âlem meğer içinde ne cevherler barındırıyormuş. Bunu ironi olsun diye söylemiyorum, sadece bir hakikati beyandır ifadelerim. Kendi değerlerimize uygun veriler, yazılar olduğunu varsaydığımız; ama arayarak, ama referanslar yolu ile tanışma imkânı bulabildiğimiz web sitelerinden bu cevherlere ait dünya dolusu yazılar okuyoruz. Okuduğumuz yazı/makale sahiplerinin birçoğunun ismini duymamıştık ve zaten birçoğu da müstear isimle yazılmış yazılar; ama öyle de olsa bir şekilde tanışmış olduk işte…

Ele alacağımız eleştiride had bilmezlik, hazcılık gibi konuların dışında başka bir dolu sakıncaları olsa da İnterneti icat edeni sırf bu sebepten dolayı kutlasak yeridir.

 

Kim nasıl aklına getirmiş bilinmez, sanal âlem yazılarına eleştiri/tenkit veya övgü/katkı içeren yorum yazmak/düşmek diye bir yöntem geliştirilmiş. Bu âlemin tabiri ile her yazının tıklayıcı, aslında okuyucu ve yazıya düşülen yorum sayısı yazarın ve yazının yayımlandığı sitenin sanal reytingi durumunda. O yüzden yazılara eleştiri, övgü, katkı içeren yorum düşmek taraflar açısından arzu edilen, beklenilen, istenilen bir şey.

Fakat bir mesele var ki o da kör gözüm parmağına cinsinden, yerli yersiz demeden, atış serbest kabilinden yani hatır gönül dinlemeden yazılara düşülen yorumlar ve tabii ki yorum sadedinde dile getirilmeye çalışılan eleştiri üslubudur.

Burada eleştiri kavramının açılımından bahsetmek herhalde lüks olmalıdır; ama eleştirenler ve eleştirilen kişiler İslami keyfiyet taşıyorsalar yani müslümansalar, bahusus dostluk ve kardeşlik hukuku diye bir şeyden haberleri varsa en azından malum kavramın üslubu konusunda insanımız kafa yormalıdır diye düşünüyorum..

 

Çünkü okuduğumuz ve hatta yazdığımız kadarı ile eleştiri maksatlı yorumlar, bazen düşünce/konu ekseninden kayıp kişi merkezli olmaya doğru gidebilmektedir.

Bu ise eleştiri kavramının hakkını vermemek ve içini boşaltmaktan başka bir şey değildir.

Bazen öyle oluyor ki eleştiri niyetiyle yazılmış/yapılmış yorumların muhtevası, yazarı yazdığına pişman edecek mahiyette geliştirilmektedir. Bilindik bir şeyi tekrar gibi olsa da yazı okuyucuya ulaştığı andan itibaren okuyana aittir ve ne kadar okuyucu varsa o kadar da anlam ihtiva edecektir. O yüzden yazılacak yorumun keyfiyeti de yorumcunun bilgisi ve ilgisinin ötesinde insafına kalmış bir şeydir.

İnsaf denilince de İslami hassasiyet taşıyanların daha bir düşünmesi gerektiği ortadadır.

 

Sanal âlemde okuduğumuz kadarı ile eleştirel yazılarla birlikte, eleştirel olduğu iddia edilen yorumların da kendi içinde bir serüveni var.
İşin bu kısmında ilginçtir, bazen yazıdan daha çok yorumlar cazibe merkezi olabilmektedir.

Bunu yazılan yorumların sayısı, içeriği, üslubu tetikliyor gibidir. Öyle ki bazen yorumcular yazı ve içeriğini bir kenara bırakıp birbirlerine sanal âlem salvoları savurmakta, kroşe ve aparkatlarla nakavt etmeye çalışmaktadırlar!

Bu görüntü, bu gerilim okuyucunun/yorumcunun bir sonraki yorumun ne’liğini merek etme babında bekleme moduna girmesine sebep olmaktadır. Devamla, üçüncü şahıslar devreye girdiğinde ise yorumcuların sanal kavgaları şiddetini artırmakta, hakaret/tahkir, aşağılama/yerin dibine batırma nevinden ne varsa havada uçuşturulmaktadır!

En meşhur ve şekil olarak en hafif olanları(!), yazarın yazdığı konuda ki kifayetsizliği, ilmi liyakatinin olmadığı, yetersizliği, yazdığı yere yakışmadığı vb.leridir.

Yani otoriteler, kendilerini işlenen konu hakkında uzman addedenler, otoriteryen taraflarıyla pusuda beklemektedirler adeta. Sanırsınız ki avını bekleyen avcı gibidirler, işleri güçleri açık aramaktır. Kim ne söylemiş, kim ne yazmış, nasıl yazmış, neden yazmış; yetkisi, ilmi kariyeri ne boyutta, bunun keşfi peşindedirler.

Buradan yola çıkarsak yazılara düşülen yorum sahiplerini yakinen görmesek bile hissettiğimiz kadarı ile şunu söylemek pekâlâ mümkündür: Bazı dostlarımız yorum yazma bahanesiyle, güya eleştiri adına muhatabını yerden yere vurmaktan müthiş haz almaktadırlar!

Tanışılıyorsa şayet geçmişte yaşanan bir dolu güzellik sanki hiç umurlarında değildir.

Sonrasında olası karşılaşmalar, bir araya gelmeler de…

 

Yine ilginçtir, yazar ve yorumcu fark etmez, hiç kimse kendi söylemine dair olumlu anlamda yapılan o kadar eleştiri ve tenkite rağmen geri adım atmamakta, hakaret varsa özür dilememekte, dediğim dedik tarzında ısrar etmektedir!

Yani ben ne diyorsam o!

Lafımın üstüne laf, yazı ve yorumumun üstüne de eleştiri istemem!

Tarz bu!

 

Peki, eleştiri denilince akla bunlar mı gelmelidir?

Bana göre eleştiri, kişinin kişisel haklarına tecavüze yeltenmeden konu/düşünce merkezli ve yapıcı olmalıdır. Klişe bir söz ama eleştiride asıl maksat üzüm yemektir..

Kabul edelim ki bağcıyı dövmek, sonraki zamanlara ait ürünün bereketini yozlaştırmaktan, sosyal ilişkiler bağlamında gerilimi artırmaktan, var olan birlikteliklere de zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır.

Hakaretamiz ifadeler, tahfif ve istiskal etmeler, yukarıdan edalar, yalnız ben bilirimci tavırlar, ukalalık, malumatfuruşluk; çok okumuşluk, çok yazmışlık iddia etmeler, lafla dövmeler zaten eleştiri kapsamında değerlendirilebilecek şeyler de değildir.

 

Bu yöntemleri tercih edenler, hedonizmin/hazcılığın bir başka boyutunu resmediyorlar desek yeridir. “Açığını nasıl yakaladım ama, burnunu yere nasıl sürttüm, nasıl mahcup ettim, nasıl harcadım ama… ilaahir..” havasına girmenin karşılığı haz değil de nedir?

 

Lafı uzatmadan kendi kendime sorayım, niye bu yazı?

Okumak için gayret gösteren ve bunu da belirli ölçülerle sanal âlemde gerçekleştiren biri olarak yazılara yorum düşerken, birbirimizi göremesek bile, İslami ölçülerde dostluk ve kardeşlik hukukunu korumak ve çiğnememek konusunda azami gayret göstermemiz gerektiğini ve bunun da zaten Kur’an’ın bir tavsiyesi olduğunu hatırlatmak için…

 

Hepi topu kaç kişiyiz ki biz ve her zaman sorduğum gibi neyi paylaşamıyoruz?

Dostlukları, kardeşlikleri tüketme pahasına yargılamaya ve mahkûm etmeye değil de anlamaya çalışsak ya birbirimizi?

Eleştiri ve tenkitlerimizi yapıcı kılsak da yeni dostluklara zemin hazırlasak ya beraberce..
Unutmayalım ki yakin/ölüm her daim kapımızı çalıp bizi hazırlıksız yakalayabilir.

Hazır olabilene ne mutlu!

 

İslami hassasiyetler, Müslüman ahlakı neyi öngörüyorsa o şekilde davranmak ve o hal üzre beklemek yakini, işte bütün mesele de bu zaten..

 

Not: Bu yazı 25/08/2009 tarihinde İslam ve Hayat sitesinde yayımlanan makalenin güncelleştirilmiş halidir..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *