İnsan Hakları Yalanı

İnsan Hakları Yalanı

‘Evrensel’ denilenin içinde, Allah yok. Manevi değerler yok. Empati yok. Mazlumun hakkını koruma yok. Dolayısıyla Demokrasi ve batının icat ettiği diğer sahte kavramlar gibi, İnsan Hakları yalanı da, baştan beri kurulan tezgahın argümanlarından sadece biridir…

İnsan Hakları Yalanı

İsa Dervişoğlu

İnsan hakları kavramı çok önemli ve değerli bir kavramdır ve korunması, erdemli bir davranıştır.

Medeni toplumlar; hakla/hukukla, insana değer vermek ilkesi üzerine inşa edilirler ve insanın kadim formunun korunması, insan-Allah, insan- eşya ve insan-insan ilişkilerinin adaletli ve fıtri esaslara göre işlemesini esas alırlar.

Böylece toplumsal dengenin, barışın ve fıtratın korunması sağlanır. Dolayısıyla adalet konusunda taviz vermemek, mazlumları korumak, zorbalığa, işgale ve talana karşı durmak, azgınlaşmamak bu toplumların temel özelliklerindendir.

Hafta başı, 10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin yıl dönümüydü.

BM’nin 1948’de kabul ettiği bildirgeyi Türkiye, 1949’da kabul etmişti.

1. maddesi şöyle: “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”

Diğer maddelere geçmeyelim. Bu, hiç oldu mu?

Yani sadece birinci maddenin gerçekleşmesini engelleyenler kimler?

Bu bildirgeyi çıkaranların kapitalist, emperyalist, siyonist küresel dünyaları var oldukça, bu ilk maddenin gerçekleşme olasılığı var mıdır?

Herkes kardeş ve eşit olursa, eşit doğarsa; bu, Emperyalizmin, Kapitalizmin, sınıflı toplumun sonu olmaz mı?

İsrail’i kuran irade, birkaç ay sonra İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul ediyor, ilginç değil mi?

Açıkça anlaşılmakta ki; batı kapitalizmi ve onun güç alanıdır, batı için ‘evrensel’ kavramının anlamı.

Batı için ve bizim için farklı olan maksadını bir kenara bırakıp, sadece içeriğine bile bakacak olursak; bu beyannamenin, Yahudi ve Hristyan kültürünü esas alan, materyalist ve seküler bir nitelik taşıdığı sonucuna varırız. Bu beyannamenin batı için anlamı olabilir ama biz ötekiler için bir anlam taşımamaktadır ve evrensel olma niteliği asla yoktur.

‘Evrensel’in içinde, Allah yok. Manevi değerler yok. Empati yok. Mazlumun hakkını koruma yok.

Dolayısıyla Demokrasi ve batının icat ettiği diğer sahte kavramlar gibi, İnsan Hakları yalanı da, baştan beri kurulan tezgahın argümanlarından sadece biridir.

Batı için; Filistinlilerin, Suriyelilerin, Viyetnamlıların, Venezulalıların, Yemenlilerin, Iraklıların, Arakanlıların, İranlıların, Afganların, Pakistanlıların, Libyalıların,Lübnanlıların…hakkı/hakları yoktur.

“Tarih boyunca hiçbir yalan insan hakları yalanı kadar iğrenç olmamıştır….”/Atasoy Müftüoğlu

Batı, övündüğü aydınlanma süreciyle, sahte bir tanrıdan kurtulmuş olsa bile; daha iyisini getiremeyerek, daha koyu bir karanlığa saplanmıştır.

Evren/sel, insan, haklar/hukuk kavramlarına ve bu bağlamdaki uygulamalara; Allah’ı merkeze almadan ve Allah’ı referans yapmadan gerçekleştirilen yaklaşımların hepsi, anlamsızlaşarak içi boş bir yalana dönüşmektedir.

Aslında her konuda olduğu gibi, insan hakları konusunda da sorunun kaynağı kökenidir. Örneğin; “insan, hak, Batı, Evrensel” kavramlarına yaklaşımımızdaki farklılıklar, insan hakları kavramına yaklaşımımızı da kaçınılmaz olarak farklı kılar.

Dayatmacı, sömürgeci, ırkçı ve ötekilestirici bir zihniyet ve politikanın; evrensellik, hakkaniyetli, eşitlikçi ve insani olduğu iddia edilemez.

Tarihe göz attığımızda; insana, en kötü ve incitici davranan toplumların Batı toplumları olduğunu, Beyaz Adam olduğunu görür ve yine insana, insan haklarına yönelik, -özellikle modern zamanlarda- en fazla vurgu yapanın da, yine Batı olduğunu görürüz.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de, Batının bu yöndeki müktesebatının önemli içeriklerinden biridir.

Bu müktesebatı; Batı, ötekilere bir nizam vermek için de kullanmaktadır.

Bugün Batı toplumu da göreceli bir refah ile daha uzun süre kendisine tahakküm eden, acımasız kapitalist sisteme tahammül edebilecek değildir.

Batı toplumlarının da bir an önce uyanması ve küresel hegonomik sistem karşısında; milliyetçiliğe, farklı adaletsiz bir sisteme yahut herhangi bir sınıfın ayrıcalıklı olacağı çözüm arayışları yerine; gerçek anlamda adaleti sağlayacak olan; İslam’ a yönelmeleri, küresel anlamda insanlığın kurtuluşu için bir vesile olabilecektir.

İnsanlara artık bir vizyon çizemeyen, düşünce üretemeyen, entellektüel yetiştiremeyen batının; demokrasi ve insan hakları başta olmak üzere, şimdiye kadar ürettiği bütün kavramlarının, deneyimsel anlamda ve köken bakımından (Köksüz/Seküler) itibarı, geçerliliği, uygulanabilirliği ve meşruluğu kalmamıştır. Bu durum, sadece batının çifte standartlı yapısından dolayı değil; dünyanın iplerini eline almaya çalışan ve geleceği şekillendirme konusunda fantazi ve projeler üreten, küresel sermayedar odakların organizasyonlarının ve zihniyetlerinin daha görünür hale gelmesiyle de belirginleşmiştir.

Batı, modern zaman öncesi, insan kategorisine sadece beyaz adamı koymuştur; daha gerilerde ise kadının insan olup olmadığını uzun süre tartışmıştır.

Batı, daha 1958 sonlarına kadar hayvan sergiler gibi, insan sergilemiştir.

Batı/Beyaz Adam, kendisi dışındaki tüm insanları, insan saymamaya, onları yok etmeye, köle etmeye çalışmıştır ve bu tutumunu hala sürdürmektedir.

Batı, insan hakları ve demokrasi konusunda samimi değildir, kendilerine ve ötekilere karşı bu anlamdaki pratik yaklaşımları, oransal olarak farklıdır.

Batı, küresel terörün mucidi ve kaynağıdır; işkencelerin, küresel operasyonların, soykırımların, cezaevlerinin, duvarların, tel örgülerin, sınırların, kuşatılmış şehirlerin, ambargoların, kimyasal saldırıların, çocuk katliamlarının… kaynağıdır.

Geçmişte peygamberlerini öldüren, kutsal kitapların tahrif eden, engizisyon mahkemeleri kuran, halkı baskı altına alan, dini, bir araç olarak kullanan; sonradan kiliseyi ortadan kaldıran ve tanrıyı öldüren de batıdır.

Batı doyumsuzdur, egoisttir, hedonisttir, katildir.

Batı her türlü değeri tüketir, öldürür.

Dünyanın büyük ırklarını soykırıma uğratarak yok etmiştir. Batının değerleri köksüzdür, adaletsizdir, yabancıdır. Çünkü Batı, Sekülerdir. Allahsızdır, pagandır, korkaktır, merhametsizdir. Çünkü Batı, tanrıyı bile öldürmüş; kendi tanrılığını ilan etmiştir.

En gelişmiş silahları, en savunmasız çocuklar üzerinde dener. Batı, kitle imha silahlarını ilk üreten ve kullanandır. Buna rağmen ürettiği değerleri, evrensel yafta ile pazarlama ve dayatmadan hicap duymaz.

Evrenseldir; çünkü değer üretme, ötekilere nizam verme, otoriter ve dikta yetkisinin ve hakkının kendisinde olduğunu iddia etmektedir. Kendini Rab olarak, ötekileri terbiye edici olarak dayatmaktadır.

Batıya itiraz edilemez; o güçlüdür, o ölçüttür, o ölçülür, o esastır, o öznedir.

İşgal eder, milyonları öldürür, ambargo uygular, aç bırakır ve teslim alır. O haklıdır; çünkü güçlüdür.

Batı, tanrının değil; kendisinin istediği bir insan formuna ulaşmak için haklar ihdas eder. Tanrı olmadığına göre; hak ihdası insana/Batıya kalmış olur.

Hak kavramına da Batı’nın yaklaşımı insan kavramına yaklaşımı ile aynı tarzdadır. Hakkı ve evrensel hukuk kurallarını batının mahkemeleri ve hukuk sistemleri belirler. Çünkü her şeyin en gelişmişi ve en mükemmelini bu, kemale ermiş batı ve onun otoriteleri değil de başka kim belirleyebilir ki?

Bu algılardan zihnimizi kurtaramadığımız müddetçe; insan hakları kavramına sağlıklı yaklaşamayız.

Bu algılardan kurtulamamamızın bir nedeni de; kendimizin iyi durumda olmamasıdır. Elbette ki biz, sahip olduğumuz müktesebat açısından değil; o müktesebatı hakkıyla anlama, onu sahiplenme ve onu uygulamaya yönelik eksikliklerimizden ve yanlışlarımızdan dolayı kötü durumdayız. Göreceli de olsa, batıda bir düzen ve intizam vardır. Bu da batının, bu konudaki algılarının bize nüfuz etmesini ve gözümüze hoş görünmesini sağlamaktadır. Evet, batının bu algılarından zihinlerimizi özgürleştirmeliyiz.

Batı, tüm bu nedenlerden dolayı insanın, kadim kutsal metinler, korunması gereken haklar ve insanın korunması gereken fıtri formunu korumayı gerekli görmez. Bu konudaki sınırları parçalar.

Doğayı acımasızca ve haksızca tahrip ettiği ve tükettiği gibi; insan doğasına da savaş açmıştır batı.

İşte bu yaklaşımı, insan hakları kavramının bünyesine yerleştirmek istediği için; batının, insan hakları kavramı daha da tehlikeli hale gelmektedir.

Çünkü Batı; uyuşturucu, tecavüz, pedofoli, LGBT ve sair sapkınlıkların tümünü, insan hakları müktesebatına dahil ederek sunum yapmaktadır.

Oysa insanın, insan haklarını ihdas etme hakkı olamaz. Hak Allah’tır. Hakkı belirlemek O’nun/ Malik olanın yetkisindedir.

Batı, gittikçe sapkınlaşmakta, azgınlaşmaktadır.

Bizim insan hakları anlayışınız; Kuran’a ve peygamberin uygulamalarına dayanmaktadır, dayanmalıdır.

Gazete İpekyol

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

2 Comments

  • mustafa yıldır
    16 Aralık 2018, 22:54

    batı için insan hakları evrensel ise yapmış oldukları zulmün hesabını vermek zorundadır.

    REPLY