Allah’ın, “ona salat edin” diye emrettiği müminler topluluğu ise henüz yerini almadı. Tarih birine şahitlik ediyorsa diğerinin de ortaya çıkması lazım. Tarihte bir kez olan, her zaman olur çünkü.
Hadimü’l Harameyn
Hüseyin Alan
1. Harameyn; İslam dininin hükümran edildiği, Müslümanların sözünün geçtiği sınırların tayin edildiği, bu durumun dost düşman herkese ilan edildiği iki mukaddes/haram şehir, Mekke ve Medine şehirleri için kullanılır. Haramlık, bu vasıfları ve nitelikleriyle diğer şehirlerden/devletlerden farkı ifade eder.
Hâdim; bu iki haram şehrin dolayısıyla İslami şeri hukuk nizamının muhafızları, sahipleri, sakinleri dolayısıyla İslam dininin mensupları ve hizmetlileri demektir.
2. Son Peygamber Hz Muhammed ve onun risaletini tasdik edip ona tabi olan arkadaşlarıyla Yesrib şehrine hicret etmezden evvel sadece Mekke haram şehirdi. Mekke’nin haramlığı Hz. İbrahim’den ve Kâbe’nin orada olmasından kaynaklanmaktaydı. Putperestlik hükümran din olsa da Araplar bu vasfı hep korudular.. Yesrib şehri, hicretten sonra Medine/Jaruselam/İslam yurdu oldu. Haram ilan edildi.
3. Risalet dönemi başladığında Mekke şehrinin (site devleti olarak okuyunuz) sakinlerinden yönetici statüsüne sahip Kureyş kavmi (kabileler federasyonu olarak okuyunuz), putperest, kafir, müşrik Araplardı.
Kureyş, yarımadada hem ticari hem de dini lider olarak saygın bir yere sahipti. Bu saygınlıkları, şehirde Kâbe’nin olmasından kaynaklanıyordu.
Kureyş, Kâbe sayesinde çok yüklü para kazanıyordu; insanlar yılın her mevsimi hac ve umre için ziyarete geliyor, günlerce konaklıyor, çevrede kurulan panayırlarda/fuarlarda alış veriş yapıyor, ciroları çok yüksek ticaret yapıyorlardı.
4. Kureyş, Kâbe’nin dolayısıyla Hz.İbrahim’in hanif dininin temsilcileri ve muhafızları, dini merkez olan şehrin sakinleri olarak kendisine “AHMESİ” diyordu. İnsanlar da bu sebeple onlara itibar ediyorlardı.
Kureyş, yarımadada etkin şehir, kasaba ve kabile liderlerine, ailelerine “HUMS” statüsü (VIP olarak okuyunuz) veriyor, onlara özel muamele yapıyordu. Hums statüsü sayesinde ittifaklar kuruyor, bu sayede hem liderliklerini sürdürüyor, hem de şehrin savunmasını sağlıyorlardı.
Tüm bu gelişmeler, İbrahim(s)’in, şirkten arındırılmış hanif dinini istismardan, menfaat ve liderlik ilişkisini sürdürmekten başka bir şey değildi… Bu oyunu bozan, bu tezgahı yıkan Hz. Muhammed olmuştur.
Kureyş ve Hums sahipleri, Hz. İbrahim’in dinini ihya eden, tevhid inancına ve ibadetlerine sonradan bulaşmış şirkten, küfürden, bidat ve hurafeden arındıran ve İslam dinini yeniden ‘hanif’ kılan Hz. Muhammed’e düşmanlık ettiler. Tüm imkanlarıyla ona saldırdılar. Hep birlikte defalarca onu öldürmeye teşebbüs ettiler.
Kureyş’in ve dahi müttefiklerinin Hz. Muhammed ile aralarındaki mesele, din iman meselesi değil, hak batıl din meselesi değildi; onlar için mesele maddi olarak varlık yokluk, şehrin sakinleri ve yönetici sınıfı olarak güçlerini ve iktidarlarını, müttefikleriyle birlikte sürdürmek meselesiydi.
5. Aradan yüzyıllar geçti. Modern çağda oyun yeniden kuruldu, tezgah yeniden açıldı.
150 yıla yakındır Suud sülalesi (Kureyş olarak okuyun) Hz.Muhammed’in hanif dininin temsilcisi olarak “ahmesilik” yapıyor. Kâbe sayesinde yaptığı akıllara zarar ticaretinden elde ettikleriyle Müslümanların yaşadıkları devlet yetkililerine “hums” statüsü veriyor. Bu sayede hem ittifaklar kuruyor, hem de kendi iktidarını, kazancını, güvenliğini ve geleceğini muhafaza etmeye çalışıyor.
Başka bir numaraları olmadığı için kendilerini iki haram şehrin hadimi olarak tanıtmayı sürdürüyor. İnsanlar da bunu öyle sanıyorlar.
Oysa o iki şehir, Mekke ve Medine, haram olmaktan çıkalı çok oldu. İki şehrin de haram olma vasıf ve nitelikleri ortadan kaldırılalı çok oldu. Artık bu iki şehir Jaruselam, İslam yurdu, Daru’l İslam değil. Hums statüsü sahiplerinin destekleri sayesinde insanlar bu gerçeği bilmiyorlar.
Suud ve hums sahipleri sayesinde Kureyş kavmi tarihe yeniden girdi. Girdi de;
6. Burada eksik olan bir şey kaldı; Hz. Muhammed’in hanif dininin takipçileri. Allah’ın, “ona salat edin” diye emrettiği müminler topluluğu henüz yerini almadı.
Tarih birine şahitlik ediyorsa diğerinin de ortaya çıkması lazım. Tarihte bir kez olan, her zaman olur çünkü. Ve elbette iman küfür savaşı tek taraflı yürütülmez.
(huseyinalan.com)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *