Ortadoğu’daki krizler yalnızca bölgesel çıkar çatışmalarının değil; hak ile batıl arasındaki tarihsel mücadelenin günümüzdeki tezahürüdür. Amerika ve İsrail’in politikaları, İslam coğrafyasını parçalama, Müslüman halkları zayıflatma ve ümmetin ortak değerlerini yok etme üzerine kuruludur.
İslam Başaran
Ortadoğu coğrafyası, Allah’ın yeryüzünde imtihan ve adalet sahası olarak yarattığı en mübarek topraklardan biridir. Kudüs, Mekke, Medine gibi İslam’ın kalbi olan beldeler bu topraklarda yer almaktadır. Ne var ki, Batı’nın sömürgeci zihniyeti ve İsrail’in işgalci yapısı, bu coğrafyayı kan ve gözyaşına boğmuştur. Amerika ve İsrail’in planları, Müslüman halkların iradesini gasp etmeye ve ümmeti parçalamaya yöneliktir. Şunu da ekleyelim, Malik B. Nebi’nin ifadesiyle ‘sömürüye müsait olma’ hali, bilgi ve bilinç eksikliği gibi maluliyetleri, kifayetsizlikleri yörenin kahir ekseriyetle Müslüman halklarının da süreçteki sorumluluklarını, edilgenliklerini içeren, mevcut hal ve gidişatın, sebep sonuç ilişkisi anlamında düşünülmesi ve çözüme dair hesaba katılması gereken başat unsurlardandır, belki de en önemlisidir. Müslüman bir kimlikle meseleye baktığımızda, bu politikaların yalnızca siyasi değil aynı zamanda akidevi bir sorun olduğu görülür.
1. Amerika’nın Hegemonyası: Küresel Zorbalık
Amerika, Ortadoğu’ya “özgürlük” ve “demokrasi” maskesiyle girmiş fakat ardında yıkım, işgal ve zulüm bırakmıştır. Irak’ta bir buçuk milyondan fazla Müslümanın öldürülmesi, Afganistan’da köylerin bombalanması, Suriye’de terör örgütlerine verilen destek, bunun en açık göstergesidir.
Kur’an, zalimlerin dünyayı fesada sürükleyeceğini haber verir:
“Onlar yeryüzünde fesat çıkarırlar; Allah ise fesatçıları sevmez.” (Bakara 205)
Amerika’nın planları, enerji kaynaklarını yağmalamak, İslam coğrafyasını parçalamak ve Müslümanları zillete mahkûm etmektir. Bu, modern çağda Firavun’un zulmünden farksızdır.
2. İsrail’in İşgalci Kimliği
İsrail’in varlığı, ümmetin kalbine saplanan bir hançerdir. Filistin topraklarının zorla işgali, Mescid-i Aksa’nın kuşatılması ve Filistin halkının sistematik şekilde yok edilmeye çalışılması, İsrail’in politikalarının özüdür.
Siyonist işgal, yalnızca siyasi bir mesele değildir; Müslümanların akidevi bir sorumluluğudur. Kudüs, sadece Filistinlilerin değil, tüm ümmetin ortak davasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Müminler bir vücudun organları gibidir; bir organ hasta olursa diğerleri de onun acısını hisseder.” (Buhari, Edeb 27)
Dolayısıyla Filistin’de akan kan, ümmetin her ferdini ilgilendiren bir davadır.
3. Ortak Plan ve Projeler: Ümmeti Parçalama Hedefi
Amerika ve İsrail’in ortak projeleri, ümmeti zayıflatmaya yöneliktir:
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP): İslam ülkelerini etnik ve mezhepsel olarak parçalama girişimi.
İşgal ve Normalleşme: İsrail’in işgalini kalıcı hale getirmek için Arap yönetimleriyle “normalleşme” adı altında imzalanan anlaşmalar.
Medyatik Algı Operasyonları: Direniş hareketlerini terör olarak gösterip, işgali meşrulaştırma çabaları.
Bu projeler, Batı’nın Haçlı zihniyetinin günümüzdeki tezahürüdür. Amaç, İslam’ın siyasi ve toplumsal hayattaki gücünü kırmaktır.
4. Müslüman Halkların Tepkisi
Her şeye rağmen İslam ümmeti bu zulümlere boyun eğmemektedir. Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de ve tüm dünyada Müslümanlar direnmektedir. Kur’an’ın emri açıktır:
“Zulme uğrayanlara yardım etmek, müminler üzerine bir borçtur.” (Nisa 75)
Bu nedenle, Müslüman kimlik; Amerika ve İsrail’in projelerine karşı direnmeyi, ümmeti bilinçlendirmeyi ve mazlumların yanında olmayı gerektirir. Müslümanların sessiz kalması, zulme ortak olmaktır.
5. Gelecek ve Umut
Amerika ve İsrail ne kadar güçlü görünse de onların planları bâtıldır. Çünkü Allah’ın muradı adaletin yeryüzünde hâkim olmasıdır. Batıl, hak karşısında eriyip gitmeye mahkûmdur. Tarih boyunca zalimlerin sonu hüsran olmuştur. Müslümanlar, iman, birlik ve adalet şuuruyla hareket ettikleri müddetçe bu projeleri boşa çıkaracaklardır.
Sonuç
Ortadoğu’daki krizler yalnızca bölgesel çıkar çatışmalarının değil; hak ile batıl arasındaki tarihsel mücadelenin günümüzdeki tezahürüdür. Amerika ve İsrail’in politikaları, İslam coğrafyasını parçalama, Müslüman halkları zayıflatma ve ümmetin ortak değerlerini yok etme üzerine kuruludur. Ancak Müslüman kimlik, bu olaylara basit bir siyaset penceresinden değil, Kur’anî ve akidevi bir bakışla yaklaşmak zorundadır.
1. Müslüman Kimlik ve Yol Haritası
Müslüman kimlik, olayları değerlendirirken kendi değerlerinden sapmamalı, Batı merkezli algı operasyonlarına kapılmamalıdır. Bu yol haritasının temel taşları şunlardır:
Kur’an ve Sünnete Dayanmak: Müslümanların olayları okuma ölçüsü, ideolojiler değil Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünneti olmalıdır.
Vahdet ve Dayanışma: Ümmet, mezhep ve etnik farklılıkların ötesinde ortak kimliğini yeniden inşa etmelidir. Çünkü dağınıklık, Amerika ve İsrail’in en büyük silahıdır.
Direniş Bilinci: Zulme karşı direnmek, yalnızca silahlı mücadele değil; aynı zamanda ahlaki, kültürel ve siyasi bir mücadeledir. Her Müslüman bulunduğu yerde bu bilinci yaşatmakla sorumludur.
Adalet Merkezli Siyaset: Müslümanların yöneticileri, halklarıyla birlikte adalet, şeffaflık ve ümmetin çıkarlarını önceleyen bir siyaset takip etmelidir.
2. Ortadoğu Olaylarını Okuma Biçimi
Ortadoğu’daki her olay, ümmeti parçalama stratejisinin bir halkası olarak okunmalıdır. Irak’ın işgali, Suriye’nin parçalanması, Yemen’deki savaş, Filistin’deki işgal – bunlar tek tek ele alındığında anlaşılmaz ancak bütüne bakıldığında Amerika-İsrail eksenli bir kuşatma olduğu görülür. Müslüman kimlik, bu olayların “terör” ya da “mezhep savaşı” kisvesi altında meşrulaştırılmasına aldanmamalıdır.
3. Kimliğe Sahip Çıkmak
Müslümanlar, önce kendi kimliklerine sahip çıkmak zorundadır. Batı’nın ürettiği kimlik krizine teslim olan bir toplum, sömürgeci projelere karşı koyamaz. Kimliğe sahip çıkmak şu anlama gelir:
İslam’ın değerlerini günlük hayatta yaşamak,
Zalim düzenlere karşı tavır almak,
Mazlumların yanında saf tutmak,
Çocuklara ve gençlere ümmet bilincini aktarmak.
4. Müslüman Kimliğin Stratejik Tavrı
Müslüman kimlik, Amerika ve İsrail’in projelerini şu şekilde boşa çıkarabilir:
İlmi Üretim: İslam dünyasının kendi tarihini, siyasetini ve kimliğini yeniden tanımlayan akademik ve fikrî üretimler yapması. Olanlarda tashih çabası ile iletilen hakikatlere sadakat ve aidiyet…
Ekonomik Bağımsızlık: Müslüman ülkelerin Batı sistemine bağımlı ekonomilerden kurtulması.
Öncesinde zihinsel, ideolojik safiyetle ayrışma, her türlü bağ ve bağımlılıktan (hak ve hakikat dışında, izzet ve şeref kaynağı İslam’a bağlılık dışında) teberri etme…
Siyasi Dirayet: Halkların yöneticilerinden Amerika ve İsrail’in değil, ümmetin yanında yer almalarını talep etmesi. En azından ‘ne verdiğinin hesabıyla, karşılığında asgari mislini talep etmek’… Bu en başta ‘siyaset’ teorisinin künhüne vakıf olmak, mevcut sistemin renk ve dokusunun ayırdında olmak gibi nitelikler de gerektirmektedir. Birlik ve beraberlik halinde taraf izharıyla bir güç ve çekim merkezi oluşturabilmek, kendi ve İslami taleplerini açıkça beyan edip ardında durabilmek asıl beklenen ve olması gereken durumdur.
Uluslararası Dayanışma: Müslümanların Gazze, Kudüs, Yemen, Suriye ve diğer mazlum coğrafyalardaki kardeşlerini yalnız bırakmaması.
‘Ümmet’ bilincinin ihya ve inşası… Hakkıyla işe koşulması…
Genel Değerlendirme
Ortadoğu’daki Amerika-İsrail sorununu Müslüman kimlik açısından okumak, sadece siyasi bir analiz değil, aynı zamanda imanî bir sorumluluktur. Çünkü bu mesele, ümmetin varoluşunu ilgilendirmektedir. Müslüman kimlik, “kimliksizleşme” dayatmalarına karşı çıkarak, Allah’ın kitabına sarılmalı, ümmetin bütünlüğünü korumalı ve adalet mücadelesini sürdürmelidir.
Sonuç olarak; Müslümanların görevi, zulme tepki göstermenin ötesinde, hakikati hâkim kılmak için bilinç, birlik ve mücadele ruhunu kuşanmaktır. Amerika ve İsrail’in projeleri, güçlü görünümlerine rağmen bâtıldır; çünkü Allah’ın vaadi açıktır:
“Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra 81)
Yeter ki Müslüman kimlik doğrultusunda hak ile bâtıl ayrımını yapabilelim ve hak olana tâbi olalım. Bâtıl güçler tarihin kirli sayfalarında yer almaya her zaman mahkumdur. ν
Kaynaklar
1 Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler, Hikmet Yayınları, İstanbul, 1991.
2 Ali Şeriati, Dine Karşı Din, Fecr Yayınları, Ankara, 1989.
3 Muhammed İkbal, Cavidname, İnsan Yayınları, İstanbul, 1992.
4 Hasan el-Benna, Risaleler, Dünya Yayınları, İstanbul, 1986.
5 Fahruddin er-Razi, Tefsir-i Kebir (Mefatihu’l-Gayb), Daru’l-Fikr, Beyrut, ts.
6 Edward Said, The Question of Palestine, Vintage Books, New York, 1992.
7 John Mearsheimer & Stephen Walt, The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy, Farrar, Straus and Giroux, New York, 2007.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *