Trump’ın Nijerya’daki Hristiyan soykırımı iddiaları ve askeri müdahale tehditleri, insani kaygı kisvesi altında egemenlik için tekrar tekrar ileri sürülen gerekçelerden başka bir şey değildir. Bu zamanlarda Nijeryalılar duygusal değil, eleştirel düşünmeli. Asıl tehlike sadece Trump’ın söylemleri değil, bizim de onlara inanmaya gönüllü olmamız.
Abu Bilaal Abdulrazaq bin Bello bin Oare / TRT World
“Size şarkı söylemeyi teklif eden yılan, sadece ne kadar yakından vurabileceğini ölçüyor.”
Bu, safdilliğe karşı uyarıda bulunan eski bir Afrika atasözüdür; çünkü bir halk her yabancı hikayeye inanmaya fazla hevesli olduğunda hem muhakeme yeteneğini hem de egemenliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.
Ne yazık ki, ABD Başkanı Donald Trump’ın Nijerya’yı Özel Endişe Ülkesi olarak yeniden ilan etmesi ve Nijerya’daki Hristiyanların soykırım kampanyasının kurbanı olduğuna dair hiçbir güvenilir kanıt olmaksızın iddiada bulunmasının ardından Nijerya’nın izlediği yol bu gibi görünüyor.
Trump’ın duygusal söylemlerle desteklenen ve müdahale tehditleriyle desteklenen asılsız iddiaları, zaten kırılgan olan ulusal yapıyı daha da alevlendirebilir.
Nijerya hükümetinin “Hristiyanların öldürülmesine izin vermeye devam etmesi halinde, ABD’nin Nijerya’ya yaptığı tüm yardım ve desteği derhal keseceği ve artık rezil olmuş, ‘silahlar alev alev’ olan bu ülkeye girerek, bu korkunç vahşeti gerçekleştiren İslamcı teröristleri tamamen yok edebileceği” uyarısında bulundu.
Sözleri, yıllardır etnik-dini yaralardan kurtulmaya çalışan topluluklar arasındaki güvensizliği derinleştirme tehlikesi taşıyor.
Her biri demokrasi, özgürlük veya insani kaygılar adına haklı gösterildi. Ancak ortalık yatıştığında, sözde kurtuluş sadece kaos, ölüm ve onlarca yıllık istikrarsızlık doğurdu.
Böyle bir “endişe” altında Nijerya’nın farklı bir şekilde ilerleyebileceğini düşünmek, tarihin gürültülü yankılarını görmezden gelmektir.
Gerçekleri çarpıtarak kendi çıkarına hizmet etmek
Trump’ın Nijerya’da “Hristiyanlara yönelik soykırım” söylemi, gerçeğin büyük bir çarpıtılmasıdır.
Sahadaki gerçekler, Nijerya’daki şiddetin – ister Boko Haram’dan, ister eşkıyalıktan, ister çoban-çiftçi çatışmalarından, isterse de mezhep çatışmalarından kaynaklansın – çok sayıda Müslümanın hayatına mal olduğunu, hatta çoğu zaman Hıristiyanlardan daha fazla Müslümanın hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.
Kuzeydoğu’daki Müslüman toplulukların tamamı yok edildi.
Camiler yıkıldı. Müslüman âlimler suikasta kurban gitti. Müslümanların yoğun olduğu bölgelerdeki çiftçiler yıllarca topraklarına ulaşamadı.
Nijerya ordusu sayısız kontrol noktası kurdu ve kasabalar tamamen boşaltıldı. Ancak hiç kimse -özellikle de büyük Batılı güçler- bunu Müslümanlara karşı bir soykırım olarak adlandırmadı.
Nijerya’nın karmaşık güvenlik krizini tek taraflı bir dinsel imha olarak çerçeveleme girişimi, seçici algı ve medya manipülasyonundan başka bir şey değildir.
Nijerya sınırlarının ötesine bakıldığında ikiyüzlülük daha da belirginleşiyor.
Nüfusu yaklaşık 2,2 milyon olan Gazze’de Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 3 Kasım 2025 tarihi itibarıyla 68 bin 858’den fazla kişi hayatını kaybetti, 170 bin 664’ten fazla kişi de yaralandı.
Ancak Trump, Gazze’yi “özellikle endişe verici bir ülke” ilan etmedi.
Oraya müdahale çağrısında bulunmadı. Neden? Çünkü mağdurların çoğu Müslüman. Çifte standart apaçık ortada ve ahlaki tutarsızlık sağır edici.
Doğrusunu söylemek gerekirse, terörle mücadele, barışı koruma, insani yardım gibi çeşitli bahaneler altında, çoğunluğu Müslüman olan ülkelere karşı uzun süredir devam eden bir kampanya yürüten ABD’nin kendisidir.
Nijerya bu oyun planının bir sonraki hedefi olmamalı.
Başka bir süper gücün anlatısının kim olduğumuzu, çatışmalarımızın ne anlama geldiğini veya nasıl yönetilmemiz gerektiğini tanımlamasına izin veremeyiz.
Nijerya egemen bir devlettir. Hükümeti, Hristiyanlara yönelik herhangi bir soykırım iddiasını defalarca ve kesin bir dille reddetmiştir.
Ne kadar güçlü veya gürültülü olursa olsun hiçbir yabancı liderin uluslararası hukuka göre toprak sınırlarımız içerisinde askeri operasyon başlatma hakkı yoktur.
Bunu yapmak, açıkça saldırganlık olur.
Bu zamanlarda Nijeryalılar duygusal değil, eleştirel düşünmeli. Asıl tehlike sadece Trump’ın söylemleri değil, bizim de onlara inanmaya gönüllü olmamız.
Zira bilgelerin dediği gibi, “Bir yabancı sana annenin çorbasının seninkinden daha lezzetli olduğunu söylediğinde, aslında sadece senin kaşığına uzanıyordur.”













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *