Biz duayız…

Biz duayız…

Yaşadığımız zaman bizler için çok daha fazla bedeller ödemeyi gerektiriyor. Çok daha fazla çabalar, gayretler istiyor. Unutulan davet çalışmalarımıza tekrardan daha bir gayretle yeniden başlamalıyız. Bu konuda ısrarcı olmalıyız…

Hikmet Ertürk

Davet kelimesinin sözlük anlamı kısaca çağırmak demektir. İslami kavram olarak ise; İslam’a, Allah’a çağrıyı ve İslam’ı insanlara doğru bir biçimde anlatarak benimsetmeyi, uygulanmasını sağlamayı ifade eder. Bu anlamda davet tüm insanları hidayete, Allah’a kulluğa bir çağrı olarak Allah’a yakarıştır.

Yani davet aslında bir duadır.

Neden duadır?

Çünkü davet paylaşmak demektir, emek demektir, kendimiz dışında birisinin kurtuluşunu arzu etmek, dilemek anlamı taşır. En samimi duygularımız ile ellerimizi kaldırıp Salih bir sesle o en Yüceye durumumuzu bildirmektir.

Olmadı Ya Rabbi! Ben başaramadım. Bu insanlar uçurumun kenarında ve hala yürümeye devam ediyorlar ve ben bir şey anlatamıyorum/yapamıyorum. Tıpkı Hz. Nuh’un kavmi gibi “ben ne zaman onları Senin adına Sana kulluğa çağırsam bu onları senden daha da uzaklaştırıyor. Kulaklarını parmakları ile tıkıyorlar.” dediği gibi.

Şimdi şu akla gelebilir; “Allah’ın yok edeceği ya da ağır bir azaba çarptıracağı bir topluma ne diye öğüt veriyorsunuz.“ (Araf, 7/164) Bizler de tıpkı Yüce Allah’ın söylememizi istediği cevabı veriyoruz. “Rabbimize karşı haklı bir mazeretimiz olsun ve ola ki kötülükten sakınırlar.” (Araf, 7/164)

İnşallah sakınırlar. İnşallah bizler de sakınabiliriz. Allah’ın mesajlarının gerçek taşıyıcıları oluruz. Kimseyi ama hiç kimseyi şahsi meselelerimizden, ihtiraslarımızdan dolayı incitmeyiz.

Allah yolunda mücadele etmek, bu uğurda sıkıntıları yüklenebilmek asla bir kayıp değildir. Asıl kayıp rahat, konforlu bir hayat yaşayarak ömrümüzün sonlanmasını beklemektir. Bu düşünceye iman etmiş bu uğurda yol almış yüzlerce uyarıcılarımız bulunmaktadır. Ve hiçbir güçten hiçbir kimseden korkmadan yalnızca Allah’ı ilah edinerek yol yürümüşler.

İşte İbni Teymiye…

İbni Teymiye zindanı davet ve halvet evine dönüştüren ulemadandır. Eserlerinin çoğunu zindanlarda yazdı. İspiyoncular onu şikâyet edince materyallerini ondan aldılar. Zindanın duvarlarına yazmaya başladı. İbni Teymiye’nin yazması yasaklanmıştı. Kalem ve defteri elinden alınmıştı. O da zindanın duvarlarına yazdı. Öyle ki onun El-Hamaviyye ve Tedmiriye risaleleri zindanın duvarlarından nakledilmiştir.

İşte Hasan el Benna…

Hasan el Benna ikindi vaktinde Mina’da konferans verir, ertesi gün Menflut’ta Cuma hutbesini verir, aynı günün ikindi vaktinde Escut’ta konferans verir. Yatsıda Sahaç’ta konferans verir, ertesi günün sabah namazından sonra arkadaşlarından önce Kahire’de bulunan cemiyette hazır olurdu. 30 saat içinde dört faaliyete katılırdı. Zaman zaman ailesinden uzaklaşarak iki ay taşrada hizmet ederdi. Gece konferansta gündüz seferdeydi. Yirmi yılda Mısır’ın dört bin köyünden üç binini ziyaret etmiş ve davetini ulaştırmıştı. Bir arkadaşı kendisini şöyle anlatıyordu: Beni Şerif’te sabahlar, Bıba’da öğle namazını kılar, Vasiti’de akşam namazını kıldıktan sonra Kayyum’da geceler. Yaptığı çalışma ve bu uğurda kat ettiği yol ömrünün onda dokuzuna denktir. Tek gecede 20 küsur kahvede davete yönelik konuşma yapardı. Bir yılda 81 davet mektubu 179 makale ve muhtelif konularda 11 bin sayfa yazmıştır. ‘Bunlar ilmimin bir yıllık mahsulüdür’ derdi.

Çağının şehidi/şahidi Seyyid Kutub…

Hapishane müdürünün ilginç sözleri var. Mahkûmlar ona geldiklerinde onları Seyyid Kutub’a gönderiyor. Buranın müdürü o, gidin ona söyleyin diyor. Yankesiciler, hırsızlar, ahlaksızlık durumundan içeride olanlar ama her kesimden mahkûm Seyydi Kutub’un İslam’dan öğrendiği adaletine güveniyor.

Ne dersiniz belki de bizler İslam’ın bu öncülerinin dualarıyızdır. Fark edebildi iseniz bu ne büyük bir şeydir. Sizler bir İbni Teymi’yenin, bir Hasan el Benna’nın, bir Seyyid Kutub’un duasının karşılığı olabilirsiniz.

Bu alimler Peygamberlerin dualarıdır. Buna layık bir hayat yaşamışlar. Bizler de bu Salihlerin yolunu yol bilmeli, Peygamberlerin dualarının muhatabı olmalıyız.

Heybemiz samimiyet ile dolu ise belki de Hz. İbrahim’in duası olabiliriz.

Hz. İbrahim diyor ki:

“Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin.”

(Bakara, 2/128)

“Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler arasına dâhil et.” (Şu’arâ, 26/83)

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” (İbrahim, 14/40)

“Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla!” (İbrahim, 14/41)

Hz. İbrahim dualarında Allah’tan şunları istemiş:

Hikmet, Salihler arasında olma, Salih/Müslüman evlat, İbadetlerinin kabul edilmesi, Dualarının kabul edilmesi, Neslinin Müslüman olması, İman ve İslâm’da sebat, Tövbesinin kabul edilmesi, Affedilmesi.

Önce bu duaların alıcısı olmak istiyorsak bilinç düzeyimizi yükseltmemiz gerekmektedir. Dua olmanın çok kıymetli çok övünülecek, onurlu bir değer olduğunu algılamalıyız.

Hz. Peygamber (s) Veda Hutbesinde ısrarla en çok şu cümleyi tekrarlıyor:

“Size Allah’ın dinini tebliğ ettim mi?”

Karşıdan gelen evet cevabı ile rahatlıyor. “Şahid ol Ya Rabb” diyor.

Ben davetimi yaptım.

Peygamberlerin önemsediği değerler ile bizlerin önemsediği değerleri karşılaştırdığımızda aradaki fark herhalde görülüyordur.

İnşallah bizler peygamberlerin, Salihlerin dualarının karşılığı olabiliriz. Her şeye rağmen yalnız Allah için boyun eğen Müslümanlar olarak kalabiliriz. Yaşadığımız zaman bizler için çok daha fazla bedeller ödemeyi gerektiriyor. Çok daha fazla çabalar, gayretler istiyor. Unutulan davet çalışmalarımıza tekrardan daha bir gayretle yeniden başlamalıyız. Bu konuda ısrarcı olmalıyız. Yoksa ölümümüz sonrası Allah’a sunacak geçerli bir mazeretimiz olmayacak. Bu dünya hayatının geçimliğine tüm bir hayatımızı adamak çok kazançlı bir davranış değildir. Hesap günü çok zor bir sınavla karşı karşıya kalabiliriz. İnşallah bu bilinçle hareket etmeyi içselleştirebiliriz. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

Selam ve dua ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *