Kıbrıs sorunu, basit bir iki taraflı çatışma olmaktan çok uzak olup, İngiltere’nin güçlü Egemen Üs Bölgeleri’nden etkilenmektedir. Bu bölgelerin kendine özgü hukuki ve stratejik statüsü, adanın siyasetini, güvenliğini ve bölgesel güç dinamiklerini şekillendirmeye devam etmektedir. İngilizler, davetli olsun ya da olmasın, her müzakere ve anlaşmazlığın tam merkezine yerleşiyor.
Onur Kovacı / TRT World
Yaygın inanışın aksine Kıbrıs sorunu -veya adadaki sorunlar- iki toplum ve iki yönetimle sınırlı değildir. BM’nin tampon bölgesi olarak da bilinen ‘Yeşil Hat’ın ötesinde, adanın güneyinde Akrotiri ve Dikelya olmak üzere iki İngiliz Egemen Üs Bölgesi (SBA) yer alıyor.
Bu özel askeri üsler, “egemen” statüleri gereği, adanın yönetimi ve kaynakları üzerinde hem görünür hem de görünmez hak ve ayrıcalıklara sahiptir. Bu statüleri özellikle benzersiz kılan şey, İngiltere’nin diğer denizaşırı topraklarının aksine, doğrudan İngiltere Savunma Bakanlığı’na bağlı olmalarıdır.
İngiliz yasalarının geçerli olduğu sınırları içerisinde, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler ve İngiliz vatandaşları, İngiltere tarafından konulan kurallar ve yasalar altında yaşarlar.
Ayrıca, kara topraklarının yanı sıra egemen karasularına da sahip olmaları, gelecekte stratejik önemlerini adadaki Yunan-Türk anlaşmazlıklarını gölgede bırakacak bir düzeye taşıyabilir.
Egemen Üs Bölgelerinin varlığı
Tarihin derinliklerine dalmadan kısaca özetlemek gerekirse: Kıbrıs Adası, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Birleşik Krallık’a kiralanmış; daha sonra İngiltere, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na girmesini bahane ederek adayı ilhak etmiştir.
Yıllar süren müzakere ve istişarelerin ardından, 16 Ağustos 1960’ta Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın garantörlüğünde “Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan edildi .
Ancak İngiltere, adanın yönetimini yerli topluluklara -Yunanlılar ve Türkler- devrederken, sadece soldan akan trafiği geride bırakmadı. Ayrıca, yeni devletin kuruluşunu onaylamanın bir koşulu olarak iki Küçük İşletme Bölgesi’nin (SBA) korunmasında ısrar etti.
Böylece bugün hâlâ tartışmaların merkezinde olan ve gelecekte de tartışmaların merkezinde olmaya devam edecek olan Ağrotur ve Dikelya SBA’ları ilan edilmiş oldu.
O zamanlar ada iki devlet arasında bölünmüştü; bugün ise üç devlet arasında paylaşılıyor. Peki bu pratikte ne anlama geliyor?
İngiltere’nin üsleri eylemde
Bunlar her şeyden önce Egemen Askeri Üs Bölgeleridir. Birleşik Krallık , 2011’de Libya’da, 2014-2015’te DEAŞ’a karşı, 2018’de Suriye’de, 2024’ten beri Yemen’de ve son olarak 7 Ekim saldırılarının ardından İsrail’e destek amacıyla bu bölgeleri aktif olarak kullanmıştır.
Aslında İngiltere, Doğu Akdeniz’de demirlemiş, hiçbir zaman batmayan, yakıt veya erzak için limana ihtiyaç duymayan ve sürekli olarak konuşlu kalan, işletme maliyeti bakımından dünyanın en büyük ve en ucuz ‘uçak gemisine’ sahip.
Winston Churchill bir zamanlar, “Bir ülkenin ekonomisini mahvetmek istiyorsanız, ona bir uçak gemisi verin” diyerek bu tür gemilerin işletme maliyetlerinin çok yüksek olduğunu söylemişti.
Kıbrıs adası, yoğun petrol ve ticari gemi akışının geçtiği Süveyş Kanalı’na erişimi veya Süveyş Kanalı’ndan çıkışı kontrol eden kritik bir noktada yer almaktadır.
Ayrıca, dünyanın önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine ev sahipliği yapan Levant Havzası ve Arap Yarımadası da yakınlarda yer almaktadır.
Batıda Cebelitarık, merkezde Malta ve doğuda Kıbrıs üzerinden İngiltere, Akdeniz’i sürekli olarak gözetleme ve kontrol etme kapasitesine sahiptir.
Özellikle çevresindeki siyasi istikrarsızlık göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz’de yakıt ikmali gerektirmeyen batmaz bir savaş gemisine sahip olmak İngiltere için muazzam bir stratejik avantaj olmaya devam ediyor.
Ancak bu avantaj yalnızca İngiltere’ye ait değil. İngiltere tarafından işletilen bu tesislerin bir numaralı müşterisi ve iş ortağı ABD’dir.
ABD, İngiltere ile işbirliği içinde adada dinleme ve radar tesisleri bulunduruyor ve orada ortak personel ve ekipman konuşlandırıyor.
Adanın en yüksek noktası ve bölgenin en yükseklerinden biri olan Trodos Dağları’nın 1.952 metrelik zirvesi olan Olimpos Dağı’nda, Soğuk Savaş’tan bu yana Rusya ve daha geniş bölge radar ve dinleme noktalarıyla izleniyor.
Ayrıca, Avrasya ve Afrika’yı birbirine bağlayan fiber optik kablolar Akdeniz’in deniz tabanı boyunca uzanmakta olup, röle istasyonları Kıbrıs adasının küçük ve orta ölçekli işletme bölgelerinde bulunmaktadır.
Bu, ABD ve İngiltere’ye hem havadan hem de karadan bilgi akışına neredeyse gerçek zamanlı erişim sağlıyor ve bu sayede bölgesel çatışmalarda müttefiklerine istihbarat ve lojistik destek sağlamalarına olanak tanıyor; bu durum, İsrail’in Katar’a yönelik son operasyonlarında da görüldü.
ABD’nin U-2 keşif uçağı da Akrotiri’den faaliyet gösteriyor.
İsrail’in Katar’daki Hamas yetkililerine yönelik saldırısının , bölgede konuşlu İngiliz tanker uçaklarından yakıt ikmali yapılmasına dayandığı bildirildiği göz önüne alındığında, çıkarların çatıştığı senaryolarda bu üslerin kimleri, hangi koşullar altında destekleyebileceği dikkatle değerlendirilmelidir.
MEB ve deniz anlaşmazlıkları
Bir başka açıdan bakıldığında, Akrotiri ve Dikelya gibi küçük ve orta ölçekli işletmelerin statüsü, özellikle sınırlı kaynaklara sahip bir ada coğrafyasında büyüklükleri açısından uzun ve ciddi müzakerelerin konusu olmuştur.
Bu müzakereler, her iki bölgenin kıyı erişimiyle birlikte karasularına da sahip olacağının hukuki olarak tanınmasına yol açtı; bu hükümler anlaşmalara açıkça dahil edildi.
“Kıbrıs Cumhuriyeti”ni ve Küçük İşletme Bölgelerini kuran 1960 tarihli anlaşmada, Küçük İşletme Bölgelerinin kıyı bölgeleri nedeniyle karasularına sahip olduğu da yer alıyordu.
Bu durum bazı çevrelerde karasularının yanı sıra Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) de ilan edilebileceği şeklinde yorumların yapılmasına yol açtı.
Ancak, bir Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmenin şartlarından biri bağımsız bir devlet statüsüne sahip olmaktır. Oysa 1960 Anlaşması açıktır: Birleşik Krallık egemenliği altındaki SBA’ları ilan etmiştir.
Bu alanlar askeri bölgelerdir, devletlerin değil ve dolayısıyla devletlere münhasır olan hakları talep edemez veya müzakere edemezler.
Üstelik böyle bir gelişme, deniz sınırlarının büyük ölçüde belirsiz olduğu Doğu Akdeniz’de devam eden sınırlandırma sorunlarına yeni boyutlar getirebilir.
Deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin sorular da müzakereleri gerektirecek ve adadaki farklı aktörler kendi çıkarlarını ikili görüşmeler veya erken girişimler yoluyla korumaya çalışabilecek.
Örneğin, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) devre dışı bırakmayı hedefleyen EastMed projesi, Ankara’nın Kasım 2019’da Libya ile ‘deniz yetki alanlarının sınırlandırılması’ ve ‘güvenlik ve askeri iş birliği’ konularında Mutabakat Muhtıraları imzalamasının ardından çöktü.
Ağrotur ve Dikelya bölgeleri aynı zamanda Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır, Libya ve Yunanistan kıyılarına da bakıyor.
Türkiye ile komşularının sınırlandırma anlaşmaları yapmaması durumunda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (SBA) bağımsız bir devlet olarak imzalayacağı herhangi bir anlaşma, hem Türkiye’nin ‘Mavi Vatan’ deniz haritasını hem de bölgedeki diğer ülkelerin haritalarını etkileyebilir.
Vakaların içindeki yerleşim yerleri ve topluluklar
Küçük İşletme Birlikleri (SBA) içerisinde dikkat çeken bir diğer konu ise yerleşim birimleridir.
Dikelya üssü üç Kıbrıs Rum köyünü çevrelerken, bir Küçük İşletme Bölgesi’nin sınırı bir Türk yerleşimini ikiye bölüyor.
Bu bölgelerde yaşayan Rum ve Türk Kıbrıslılar, İngiliz askerleri ve aileleriyle birlikte yaklaşık 20 bin kişilik bir nüfusu oluşturuyor.
Egemen Üs Bölgeleri’nde yaşayan herkes üslerin kurallarına ve yasalarına tabidir ve hukuki işlemler İngiliz yargı yetkisine girer; ancak bazı hukuki konular yerel makamlarla koordine edilebilir.
Bu durum, özellikle üçüncü taraflar aracılığıyla çözüm arayan Kıbrıs Rum toplumu arasında zaman zaman anlaşmazlıklara yol açmıştır. Son yıllarda, bölge sakinleri arazi kullanımıyla ilgili endişelerini dile getirerek, üslerin aşırı alan kapladığını iddia etmişlerdir.
Bunun üzerine İngiltere hükümeti, başlangıçta askeri kullanıma ayrılmış olan bazı ayrılmış alanların yerel halka devredilmesini hızla gündemine aldı ve böylece gerginliğin tırmanmasını önledi.
Yukarıda sıralanan muazzam askeri ve ekonomik nedenlerden dolayı, İngiltere’nin geçmişte, bugün ve gelecekte adadaki varlığı pazarlık konusu olamaz.
Sonuç olarak, İngiltere, SBA’ları aracılığıyla Kıbrıs adasında hem gizli hem de görünür bir varlık sürdürmektedir. Bu üsler sayesinde, adanın ve hatta bölgenin askeri ve ekonomik dinamiklerinde merkezi bir konuma sahiptir.
İttifakların, istihbarat operasyonlarının ve ekonomik işbirliklerinin giderek daha dinamik ve kutuplaşmış hale geldiği bir ortamda, İngilizler, davetli olsun ya da olmasın, her müzakere ve anlaşmazlığın tam merkezine yerleşmeye devam ediyor.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *