Müftüoğlu: “İslami varoluş/dünya/ahiret/hayat/toplum/ölüm algısı temelinde bilgi üretemeyen bir toplum ya da kültür, İslami düşünce-fikir-bilgelik üretemeyeceği gibi, İslami mücadele vizyonu oluşturamaz, İslam medeniyeti de kuramaz.”
Yanlış Temsiller
Atasoy Müftüoğlu
Günümüz dünyasında doğruları ve yanlışları, ideolojik ya da liberal akıl belirliyor, ahlaki akıl değil. İdeolojik akıl, olağanüstü zulümler ve adaletsizlikler, olağanüstü haksızlıklar karşısında sessiz ya da kayıtsız kalabiliyor. İdeolojik akıl, hiçbir şekilde başkalarını dinlemek ve anlamak istemez. Başkalarını dinlemek ve anlamak istemeyen bir akıl, adalet ve merhamete bütünüyle yabancılaşan bir akıldır. Irkçı-milliyetçi-mezhepçi akıl da ideolojik akıl örneğinde olduğu gibi, farklı ırkları, milliyetleri ve mezhepleri dinlemek ve anlamak istemez. İdeolojik akıl, farklı kültürler ve toplumlar adına da konuşur, onları manipüle eder, kategorize eder. İdeolojik-ırkçı akıl, kayıtsız şartsız itaat talep eder; kayıtsız şartsız itaat, bireyleri de toplumları da şeyleştirir, nesneleştirir.
Gerçek İslami bilinç, büyük insanlık ailesinin farklı renklerini, farklı boyutlarını, farklı kültürlerini anlamak ve dinlemek konusunda muhteşem bir sorumluluk sergiler, muhteşem bir yaklaşımı temsil eder. Ancak, tarihin son yüzyıllarında yaşanan bilinç kırılmaları sebebiyle, günümüz Müslümanları bu yaklaşımı terkederek, yanlış temsiller toplamı olan gelenek-görenek’le kendilerini sınırlandırdılar. Bugün, toplumlarımızda hamaset ve popülizm temelinde şekillenen yanlış bilinç, maalesef yeni bir gerçeklik biçimine dönüşerek toplumsallaşıyor. Yanlış bilincin yeni bir gerçeklik biçimine dönüşmesi, entelektüel kültür yetersizliğinden kaynaklanıyor. Entelektüel kültür yetersizliği sebebiyle, yanlış bilinci teşhis edemediğimiz gibi, içerisinde yaşadığımız toplumsal kriz’i de teşhis edemiyoruz. Ahlakın ve değerlerin otoritesi sarsıldığı için, toplumsal kriz derinleşiyor.
Yanlış bilincin toplumsallaştığı, kurumsallaştığı toplumlarımızda düşünce ve kültür hayatı, akademik hayat, bilgi sorunu ile ilgilenme ihtiyacı duymuyor. Hayatın her alanında, hakim dünya görüşünün, emperyal-sömürgeci dünya görüşünün ürettiği bilgiyi, bu bilgi’nin ırkçı mahiyetini sorgulama ihtiyacı duymaksızın tükeniyor, bu bilgi’nin otoritesini-meşruiyetini tartışmaksızın kabul ediyoruz. Toplumlarımız bu bilgi tarafından tanımlanıyor. Her toplumda, İslam toplumlarında da akademik bilgi, Batılı bilgi düzeninin-sisteminin ürünüdür. İslam dünyası toplumlarında, entelektüel hayat, Batı bilimi-bilgisi ile Batı emperyalizmi arasındaki ilişkiyi, İslami bağlamda çözümleyebilmiş değildir. Kolonyal bilgi’nin tahakkümü sebebiyle, İslami bilme/algılama/yorumlama biçiminin nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz.
İslami geleneğin kitabi bilgi’ye karşı mesafeli olduğu, kayıtsız olduğu bilinen bir gerçektir. Geleneğimiz kitabi bilgi’den çok üstad’lardan alınan sözlü bilgi’ye değer verir. İslami bilgi üretme birikimine, cesaretine, sorumluluğuna sahip kadrolar yetiştirinceye kadar, ideolojik kolonyal bilgiyle hesaplaşamayacağımızı, folklorik bilgi ve söylemle günü kurtarmaya devam edeceğimizi bilmemiz/anlamamız gerekir. Kolonyal bilgi sisteminin, Batılı olmayan gelenekleri bütünüyle yok saydığını hatırlamak önemlidir. İslami entelektüel geleneği/birikimi/üretkenliği gereği gibi sürdüremediğimiz, güncelleştirmeyi başaramadığımız için, Batılı disiplinler sistemi bugün entelektüel dünya üzerinde otoriter bir tekel oluşturabilmiştir. İdeolojik-ırkçı bilgi daha çok tahakküm üretme aracı olarak üretildiği için, bilgelik içermiyor.
Bizler, Müslümanlar olarak, İslami bilgi üretme liyakatine-ehliyetine sahip olmadığımız için daha çok folklor üretiyor, folklorun bilgi olduğunu sanıyoruz.
İslami varoluş/dünya/ahiret/hayat/toplum/ölüm algısı temelinde bilgi üretemeyen bir toplum ya da kültür, İslami düşünce-fikir-bilgelik üretemeyeceği gibi, İslami mücadele vizyonu oluşturamaz, İslam medeniyeti de kuramaz. Modern tarih boyunca, kolonyalist-seküler bilgi, İslam ve Müslümanlara yönelik olarak çarpıtılmış ve indirgenmiş yaklaşımlar oluşturdu, bugün de aynı yoğunlukta bu yaklaşımları sürdürüyor. Bugün, gerçek dünyaya ilişkin algı biçimlerimizi sömürgeci bilgi şekillendirirken, dini hayata ilişkin bilgilerimizi de büyük ölçüde folklor şekillendiriyor.
Hangi toplumda ve kültürde olursa olsun, konjonktürel/konformist seçenekleri tercih etmek, ilgili toplum ve kültürlerin kronik bir bağımlılık içerisinde bulunduklarını gösterir. Konjonktürel/konformist tercihler yapan toplumlar, temel ahlaki ölçü-ilke ve hassasiyetlere yabancılaştıklarında, bu tercihler üzerinde yoğunlaşırlar. Konjonktürel-konformist seçenekleri tercih edenler, bu tercihleriyle araçsal değerler dünyasına eklemlenerek, araçsal işlevler üzerinde çalışmaya başlarlar. Araçsal rasyonalitenin belirleyici hale geldiği, gelebildiği bir toplumda, her tür iktidar, her tür çıkar, her tür ihtiras için her şey, din ve tercih sınırsız bir biçimde sömürülebilir.
Hangi gerekçeye dayalı olursa olsun, çıkarlar temelinde tercihler yapmanın şu ya da bu yönde bir faydası olabilir, ancak bütün bunların ahlaki bir anlamı olamaz. Ahlaki hassasiyet kaybı, yön kaybıyla birlikte, kişilik ve bilinç kaybına da işaret eder. Çıkarlarımız, bütün İslami değerleri, ilkeleri, hassasiyetleri kaybetme pahasına sahip olmak istediğimiz şeylerdir.
Gerçek anlamlar, ilkeler-değerler-umutlar gerçek insanlarla birlikte yaşatılabilir. Gerçek insanlar olabilseydik, hayatı ve tarihi, konjonktürel tercihlerle/ilişkilerle/konumlarla değil, varoluşsal İslami tercihlerle idrak ediyor olacaktık. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, maruz kaldığımız zihinsel istikrarsızlık ve kriz sebebiyle koşullara göre değişen değer ölçütlerine, gerçek/nihai tercihlerden, konjonktürel tercihlere yöneliyor. İslami bilinç/sorumluluk ve eylem alanını terk ederek, devlet alanına, milli alana geçiyoruz. Konjonktürel tercihler sıradanlaşıyor, meşrulaşıyor, meşrulaştırılıyor. Konjonktürel tercihlerin sıradanlaşmasıyla birlikte, hiçbir şey hakkında, her şeyi bilen tuhaf kişilikler çoğalıyor, arama motoru okuryazarlığı popüler hale geliyor. Bütün bu gelişmeleri İslami anlamda, anlamlandırabilecek, tanımlayabilecek yeni bir dil ve yorum çerçevesine ihtiyacımız olduğunu bilmek gerekiyor.
İSLAMİ ANALİZ
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *