Zaman kendi ölçüsünde bizi de beraberinde alıp götürüyor. Zamanın hızına bir etkimiz yok. Onun hızıyla yolculuğumuz devam ediyor. Zamanın kendisine bir etkimiz yoksa üzerinde şikayet etmemiz de anlamsız. Değiştirilemeyecekler üzerinde gayretimizi israf etmek yerine onu olduğu gibi, olması gerektiği gibi kabul edip değiştirebileceklerimiz üzerinde gayretimizi sarf etmeye yoğunlaşmalıyız…
Kendimizi Aramaklar Yolculuğu
Yazı ve Fotoğraflar: M. Akif Coşkun
Heidegger insanlık tarihindeki kırılmaların tesadüfi olmadığını, ancak belli bir mantık çerçevesi içinde de değerlendirilemeyeceğini ileri sürer. Elbette bir sebebe teşmil edilebilse de bu kırılmalar o sebeplerin oluşumundan değildir. Olması gereken olmuştur, o kadar.
Bir filozof değilim, filozof adayı da değilim. Heidegger’in bu kendince tespitinden yeni bir felsefi çıkarım derdinde hiç değilim. Arayış yolculuğumun bu kırılımında beni tökezleten bu düşüncenin bir sonraki kırılıma kadar gördüklerim ve yaşadıklarımda nüvesini görmemden ötürü anlamaya ve zihnimde bir yere oturtmaya çalışıyorum sadece. İfade etmekte ne kadar zorlandığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Zihnimi neredeyse bir aydır bulutlanmış bir halde meşgul eden bu düşünceyi dile getirmeye yeltendiğimde sanki dağarcığımdaki kelimeler bir çil yavrusu gibi etrafa kaçışmakta. Hiçbiri düşüncelerimi sahiplenmek istemiyormuş gibi sanki. Dahası, peşinden koşturup heybeme toplayabildiğim kelimeler ise bana her zaman iğreti gelmiş ve bu yüzden kimilerini sündürmekten, eğip bükmekten hep keyif almışımdır. Kelimeler sandığımızdan daha esnektir. Kimse üzerine esnemediği için katı gibi görünürler. Oysa onların esnekliğini, onu kullananların esnekliği tetikler. Görüyorsunuz değil mi? Lafı nasıl da eğip büküyor, dolandırıyorum.
Arayış yolculuğumun bu kırılımında bu mahut düşünceyle karşılaşmamdan sonra her gördüğüm ve her yaşadığım şeyi bununla tevil etmeye çalışmam aslında bu düşünceyi doğrulamaya çalışıyor olduğumu gösterir. Doğrulamaya çalışıyorsam şayet, Heidegger’in bu düşüncesinde haklılık payı olduğuna inandığım ya da inanmak istediğim içindir. Peki beni bu düşünceye inandırmaya çalışan neydi de bunu doğrulamaya çalışıyorum.
Öncelikle şu tafsilatı belirtmem gerekir ki, Heidegger’in tarihi kırılmalardan kasdettiği şey, bir olaylar zinciri değildir. İnsanlığın tarih içindeki zihinsel kırılımlarının sebebinin bu tarihi kırılmalar sebebiyle olduğunu, ancak bunun her ne kadar tesadüfi olmasa da belli bir mantıkla da açıklanamayacağını, kısaca olması gerekenin olduğunu ileri sürer. Dediğim gibi, derdim felsefi çıkarımlarda bulunmak değil. Benimkisi bir arayış yolculuğu. O nedenle daha fazla tafsilata girmek bu arayış yolculuğumu bulandıracağı için bundan kaçınıyorum.
Düşünüyorum, bu tarihi kırılmalara sebep eylediklerimiz başka türlü cereyan etseydi, başka sebepler olsaydı, kaçınılmaz olan bu kırılma yine olacak mıydı? Heidegger’e göre evet, yine aynı zihinsel kırılımları yaşayacaktı insanoğlu. Ne yaparsa yapsın başı beladan kurtulamayacaktı. Bir çocuğun, kendi zihinsel kırılımlarını yaşamak zorunda kalacağı ve buna engel olamayacağı gibi. Çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluğa ve olgunluktan ihtiyarlığa geçişlere engel olunamayacağı gibi. Olması gereken olacaktır. Önemli olan tarih mi olacağımız yahut bir hikayede yerimiz mi olacağıdır. Tarih olmak istemiyorsak bu kırılmaların kaçınılmazlığına karşı kendimizi hazırlamamızdır. Kendi tikel hayatımızda bunu yeterince tecrübe etmedik mi? Çocuklukta yaşadıklarımız bizi gençliğe hazırlamadı mı? Gençlik çağının bakiyeleriyle olgunlaşmadık mı? Nasıl yaşıyorsak öyle ölmeyecek miyiz? Ne gençliğe engel olabildik ne olgunluktan kaçabildik ne de ihtiyarlığın önüne geçebiliyoruz. Olması gereken oldu, olması gereken oluyor, olması gereken olacak.
Bir sorun var yine de. Bir şeyler sanki birbirine karışmış durumda. Gördüğüm ve yaşadığım şeylerde bu karışıklık daha da sarihleşiyor bu düşünceye vurduğumda. Buradan başka düşünceler devşirmeye çalışıyorum sonra. Bir düşünce başka düşünceyi doğuruyor ve aynı mantıkla onu yoğurmaya başlıyorum bu sefer. Ben de bir insan olarak kendi küçük tarihimi ve şu an yaşadıklarımı gözden geçirerek tekrar muhasebesini yaptığımda başıma bela saydığım bazı durumları aynı mantık süzgecinden geçirsem bir yere varabilir miyim? Elime ne geçecek bilmiyorum. Neticede olan oldu. Belki bir durum tespiti yapıp bundan sonraki kırılmalarıma daha sağlıklı hazırlanabilirim. Bilmiyorum. Bu yolculuğumda bir sonraki kırılıma kadar bu düşünceyle yol alıyorum. Belki sonraki kırılımda başka bir düşünceye evrilecek bu doğru kabul ettiklerim. Zaten insanın yolculuğu bir tekamül yolculuğu değil mi?
Hiçbirimiz hakettiğimizi düşündüğümüz hayatı yaşamıyoruz. Yani yolun ta en başında hayalini kurduğumuz, idealize ettiğimiz, hedeflediğimiz hayattan farklı bir hayatın içindeyiz. Herkes kendi özelinde bunu mutlaka sorguluyordur. Zaman zaman yahut kimi zamanlar sürekli şikayet etmemiz bundan değil mi? İçinde bulunduğumuz bu hayatı, hakettiğimize inandığımız hayatla kıyas içindeyiz. Zaten bu hastalıklı kıyaslar yüzünden değil mi tüm bu şizofrenik hallerimiz. İçinde bulunduğumuz bu çağda, bu zamanda, bu mekanda, türlü sorunları yaşayan bu sosyal çevrede, bu arkadaş ortamında, bu ailede yaşıyor olmaktan duyduğumuz şikayet neden? Etrafımızda bizi çevreleyen kuşatan tüm bunlar kendi gerçekliğimizle uyum sağlamıyor diye şikayet içindeyiz. Bu nedenle kendi gerçekliğimizden yola çıkarak tüm bunları haketmediğimizi düşünmeye başlıyoruz. Zamanı geri alamadığımız için tüm bunları değiştirmeye çalışıyoruz. Gördüğümüz yanlışları düzeltmekle sorumluyuz evet. Ancak her gördüğümüz yanlışı düzeltmeye gücümüz yetiyor mu? Düzeltemediğimiz için farklı çözüm yollarını deniyoruz. Ancak onlar da çare olmuyor. Sürekli bir çözüm arayışı içinde kendimizi heba ediyoruz ve lakin değişmesi gerektiğine inandığımız şeyler değişmiyor. Değişmiyorsa, benim tüm çözümlerim işe yaramıyorsa ne yapmalıyım?
Zaman kendi ölçüsünde bizi de beraberinde alıp götürüyor. Zamanın hızına bir etkimiz yok. Onun hızıyla yolculuğumuz devam ediyor. Zamanın kendisine bir etkimiz yoksa üzerinde şikayet etmemiz de anlamsız. Değiştirilemeyecekler üzerinde gayretimizi israf etmek yerine onu olduğu gibi, olması gerektiği gibi kabul edip değiştirebileceklerimiz üzerinde gayretimizi sarf etmeye yoğunlaşmalıyız.
Hepimiz, gerek bireysel olarak, gerek içtimai olarak kendi etrafımızda müşahede ettiklerimizde (buna kendimiz de dahiliz) neyin değiştirilebilir (ıslah edilebilir) ve neyin değiştirilemez (ıslah edilemez) olduğunu bir an durup düşündüğümüzde (bakışımızı ıslah ettiğimizde) anlarız. Olacak olanda nasıl ki bir etkimiz yoksa, değişmeyecek olanda da bir etkimiz olmayacaktır. Değişmeyecek olanla biz kendimizi değiştirebiliriz ancak. Değişmeyecek olanı olduğu gibi kabul etmem benim değişimime vesile olabilir. Benim tekamülüme bir bereket damıtabilir.
Belki de şu anda içinde bulunduğumuz bu hayat tam da hakettiğimiz hayattır. Şu anda bu hayatı yaşıyor olmamız (fücurları kendimizden, fecirleri O’ndan bilerek) Allah’ın bir lütfu değil midir? Şikayet etmemiz Allah’ın gücüne gitmez mi? Değiştirmeye gücümüz yetmediği halde hala üzerinde ısrar etmek Allah’la yarışmak değil midir? Değiştiremiyorsak bizim için o değişmezdir. Üzerinde ısrar etmek onu da katılaştıracak beni de katılaştıracaktır. Onun benim için değişmez olduğunu kabul ederek kendimi esnetmemin yollarına bakmalıyım. Hatta şükrüme sebep saymalıyım? İnsanı kemale erdiren bu değişmezlerdir çünkü? Onu o şekilde kabul edip kendi yolculuğuma bereket saymalıyım. Kendi acizliğimi, her şeye güç yetiremeyecek olduğumu kabullenmeme bir vesile saymalıyım.
Şimdi ilerlediğim bu yolda, her ne kadar bu çağın çirkefliğinden, içinde bulunduğum zamanın ve mekanın ve insanın kirinden pasından rahatsız olsam da şikayetçi olmaktan uzak durmaya çalışıyorum. Bu çağın çirkefliğinde benim de bir payım var, zamanın ve mekanın ve insanın kirinde pasında benim de bir payım var. Yüzün varsa tevbeni getir. Değişebiliyorsan değiş. Değişmeni isteyen dostların varsa bırak değiştirsinler seni. Sabite olmaktan uzak dur. İnsan sabite değildir, bunu da bil. Değiştiremediklerin varsa bırak kalsın. Çünkü yolun uzun, çünkü zamanın kısa çünkü arayışın daim.
Şimdi bu düşüncelerle yeni bir yolculuğun sapağındayım. Yeni yolculuğumda düşüncelerimin nereye evrileceğini bilmeden devam ediyorum. Olmam gerekeni oluyorum. Yeterince hazırlıklı mıyım? Wait and see..
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *