İsrail’in saldırıları geçtiğimiz ekim ayında başlamadan çok önce, İsrail’in Batı’da, özellikle de Avrupa’daki destek sistemi önemli değişimler yaşıyordu. İsrail’in “Datim”i ile Avrupa’nın aşırı sağı arasındaki en önemli buluşma noktası, Müslümanlara ve İslam’a karşı duydukları ortak nefrettir.
The Palestine Chronicle editörü, gazeteci Ramzy Baroud, siyonist lobinin Avrupa’da yükselen aşırı sağla işbirliğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
İsrail’in Gazze’de soykırıma dönüşen saldırıları geçtiğimiz ekim ayında başlamadan çok önce, İsrail’in Batı’daki özellikle de Avrupa’daki destek sistemi önemli değişimler yaşıyordu.
Siyonizm nasıl ortaya çıktı?
Avrupa’nın liberal siyasi çevrelerinde İsrail’e verilen güçlü destek devam ederken İsrail, “liberal siyonizm” olarak adlandırdığı kurucu ideolojisinden uzaklaşarak, dini mitler ve metinlerde bulunan yerleşimci-sömürgeciliğe totaliter bir yaklaşım olan dini siyonizme yöneliyordu.
Liberal siyonistler sömürgeci amaçlarına ulaşmak için Yahudiliği keyiflerince kullanırken, İsrail’in “Datim” olarak adlandırılan “milliyetçi ve dindar” kesimi, 19. ve 20. yüzyıllarda geliştirilen modern bir ideoloji olan siyonizmi Ortodoks Yahudiliğin merkezine yerleştiren siyasi bir düşünce ekolu geliştirdi.
Tarihçi Ilan Pappe’ye göre [1] bu düşüncenin kökleri “Kook ailesine mensup baba-oğul saygın iki siyonist hahamın öğretilerine” dayandırılabilir. Ancak hareket küresel başarısını şu anki İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya borçlu.
Vladimir Jabotinsky’nin Revizyonist Siyonizminin [2] doğal bir yansıması olan Likud partisi İsrail’in siyasi yapısındaki dengeleri kalıcı olarak değiştirmiş olabilir, ancak İsrail’in aşırı sağ politikaları etrafında güçlü bir küresel ittifak inşa eden kişi Likud lideri Netanyahu’dur.
Netanyahu’nun ana destek kaynağı: Avrupa aşırı sağı
Netanyahu’ya göre Batı’nın İsrail’e verdiği destek -her ne kadar birçok açıdan koşulsuz olsa da- Filistinliler ve İsrail arasında kalıcı bir barışın sağlanması için İsrail’in yasa dışı Yahudi yerleşimlerine son vermesi, iki devletli çözümün sağlanması, Filistinlilerin işgal altındaki Doğu Kudüs’teki yasal ve tarihi haklarının temin edilmesi gibi ilkelere bağlı kalındığı sürece tehlike altındadır.
Batılı ülkeler bu ilkelerin uygulanması hususunda herhangi bir başarı gösteremese dahi, İsrail bu fikirlerin etrafında şekillendiği referans çerçevesini temelden reddediyor. Netanyahu geçtiğimiz şubat ayında yaptığı bir açıklamada [3] “Varlığımızı tehlikeye atacak bir Filistin devletinin kurulmasını on yıllardır benim engellediğimi herkes biliyor.” demişti.
İsrail’in dindar ve aşırı sağcı siyonistleri şimdi bir Filistin devleti tartışmasına geri dönülmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu tutumlarının ana destek kaynağı ise Batı’daki aşırı sağcı hareketler. Bu iddia en son, İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım savaşından 7 ay sonra, 28 Mayıs’ta bir grup Avrupa ülkesinin Filistin devletini tanımasıyla [4] kanıtlandı. İspanya, Norveç ve İrlanda tarafından alınan bu karara en büyük eleştiriler aşırı sağcı hareketler ve partilerden geldi.
Başbakan Pedro Sanchez’in İsrail’in Filistin halkına yönelik eylemlerine yüksek sesle karşı çıktığı İspanya’da aşırı sağın tepkisi gecikmedi. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth’un haberine göre aşırı sağcı Vox partisinin lideri Santiago Abascal “hızlı bir destek gösterisi için” İsrail’e gitmeye karar verdi. Gazetenin 2 Haziran tarihli haberine göre [5] Abascal, ayrıca İsrail’den ayrılmadan önce Netanyahu ile 1 saat süren bir görüşme yaptı.
Avrupa aşırı sağı İsrail rejiminin başka bir versiyonuna dönüştü
Abascal’ın düşünceleri Hollanda’da Geert Wilders ve Fransa’da Marion Marechal gibi diğer aşırı sağcı liderler tarafından da dile getirildi. Marechal [6] Filistin devletini tanımanın “İsrail ve genel olarak Batı için temsil edebileceği tüm tehlikelerle birlikte İslamcı bir devleti tanımak” anlamına geleceğini belirtti. İsrail’in “Datim”i ile Avrupa’nın aşırı sağı arasındaki en önemli buluşma noktası, Müslümanlara ve İslam’a karşı duydukları ortak nefrettir. Netanyahu, 11 Eylül 2001’deki trajik olayları ülkesinin Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşı sözde “terörizme karşı savaş” ile ilişkilendirmek için stratejik bir fırsat olarak görmüştü.
Bu savaş resmi olarak sona ermiş olsa da Batı toplumlarındaki sosyal ve siyasi sonuçları – ırkçılık, mülteci ve göçmen karşıtı duygular ve sıklıkla şiddet – büyümeye devam ederek aşırı sağ hareketlerin hızla ilerlemesine yol açtı. Bu durum İsrail’i küresel sahnede Arapları şeytanlaştıran tipik siyasi retorikten uzaklaşarak Filistin’de ve tüm Orta Doğu’da sözde “İslami köktendinciliğe” karşı bir medeniyet savaşına yönelmeye teşvik etti. Bu elverişli değişim İsrail’in Avrupa ve ötesindeki Müslüman karşıtı güçlerle bağlantı kurmasını sağladı.
Le Monde gazetesinde yakın zamanda yayınlanan bir köşe yazısında yazar Gilles Paris [7] “Avrupa Birliği Parlamentosunda İsrail’e en çok destek veren 20 partinin hepsi aşırı sağ ve Avrupa şüphecilerine, özellikle de Avrupalı muhafazakarlar ve reformistlere aitti.” dedi. Bu durum, Netanyahu’nun ve İsrail’in ittifaklarını çeşitlendirmesinin doğrudan bir sonucuydu, çünkü Tel Aviv, Batı başkentlerine kendi toplumları içinden baskı yapabilecekti.
Reuters tarafından elde edilen [8] ve Temmuz 2017’de yayınlanan bir ses kaydında Netanyahu, Vişegrad Dörtlüsü olarak adlandırılan grupla yaptığı bir toplantıda, İsrail’in kötü insan hakları sicilini, yasadışı yerleşim politikalarını ve askeri işgalini eleştirmeye cüret eden “Eski Avrupa” ile alay ediyordu. Netanyahu “Bence Avrupa yaşamak ve gelişmek mi yoksa büzüşüp yok olmak mı istediğine karar vermeli” diyerek Müslüman göçmenlerin Avrupa toplumlarını ele geçireceğini savunan aşırı sağcı Büyük Yer Değiştirme teorisine [9] oynamıştı.
Ancak bu başarı sadece geçiciydi. Gazze’deki İsrail soykırımı, İsrail’in yıllarca süren amansız çabalarına zarar verdi. Fransa’da aşırı sağın yenilgisi, solun yükselişi ve Britanya’da sağın son seçimlerde gerilemesi, İsrail’e verilen körü körüne desteğin her zaman zaferi garanti etmediğini ve aslında siyasi sorumluluklar da doğurabileceğini gösterdi. Ancak bu, Avrupa’nın geleceği için verilen mücadelenin yalnızca başlangıcıdır.
Gilles Paris, “Kökleri İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık saatlerine ve Holokost’a kadar uzanan siyasi hareketler uzun süre İsrail’e mesafeli durdu.” diye yazdı. Ancak bu mesafe o kadar daraldı ki İsrail’in kendi hükümeti, Avrupa’nın aşırı sağcı partilerinin tartışmasız en aşırısı ve kesinlikle en şiddet yanlısı başka bir versiyonu haline geldi.
(İtalyan gazeteci Romana Rubeo bu makaleye katkıda bulunmuştur).
[1] https://www.palestinechronicle.com/ilan-pappe-reveals-origins-of-religious-zionism-in-israel-palestine-chronicle/
[2] https://www.palestine-studies.org/en/node/38833
[3] https://www.timesofisrael.com/netanyahu-boasts-of-thwarting-the-establishment-of-a-palestinian-state-for-decades/
[4] https://www.timesofisrael.com/netanyahu-boasts-of-thwarting-the-establishment-of-a-palestinian-state-for-decades/
[5] https://www.israelhayom.com/2024/06/02/leader-of-spains-vox-party-criticizes-sanchez-over-palestinian-state-recognition/
[6] https://www.lemonde.fr/en/opinion/article/2024/05/31/the-new-pro-israeli-clothes-of-europe-s-far-right_6673313_23.html
[7] https://www.lemonde.fr/en/opinion/article/2024/05/31/the-new-pro-israeli-clothes-of-europe-s-far-right_6673313_23.html
[8] https://www.reuters.com/article/world/eu-eastern-states-say-bloc-must-show-more-support-for-israel-idUSKBN1A40WY/
[9] https://www.theguardian.com/world/2022/jun/08/a-deadly-ideology-how-the-great-replacement-theory-went-mainstream
[Ramzy Baroud gazetecidir ve The Palestine Chronicle’ın editörüdür. Ilan Pappe ile birlikte editörlüğünü yaptığı Kurtuluş Vizyonumuz: Katılımcı Filistinli Liderler ve Aydınlar Konuşuyor (Our Vision for Liberation: Engaged Palestinian Leaders and Intellectuals Speak Out) adlı kitabın da aralarında bulunduğu altı kitabın yazarıdır. Baroud, İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi’nde (CIGA) kıdemli araştırma görevlisidir. Websitesi: ramzybaroud.net]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *