Ramazan Yazçiçek, “Gazze, direnme gücünü, kesintisiz mücadelesinden alıyor. Bu mücadeleyi motive eden temel husus, Gazzelilerin ahiret inancını sürekli canlı tutmuş olmalarıdır. Şehadet/ahiret inancı, Gazzelileri canlı tutan temel dinamiktir.” vurgusunda bulunuyor.
Yediveren Dergisi(*) adına Mahinur Kaya, Gazze konusunda fikirlerini almak için Ramazan Yazçiçek ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Mahinur Kaya: Muhterem hocam, sizinle Gazze Üzerine paylaşımda bulunmak istiyoruz. Öncelikle birçok kitabınızın olduğunu biliyoruz. Bazı kitapların hikâyesi olur. Gazze Risalesi kitabınızın ortaya çıkışı nasıl oldu?
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
“Gazze Risalesi”, Aksa Tufanı ile başlayan süreçte verdiğim konferanslar, konuya dair kaleme aldığım makaleler ekseninde ilerleyen tefekkürün ürünüdür. Gazze konusu, aslında çalışma masamda olan, daha önceden üzerinde çalıştığım bir konu değildi. Ancak çalışmalarım, zaten ümmetin sorunları ekseninde ilerliyor. Gazze’de yaşadığımız vehametin boyutu, yazılanların tarihe not düşülmesi gerektiği inancımı perçinledi. Ve elhamdülillah “Gazze Risalesi” olaraktan kitaplaştı.
“Gazze Risalesi”ni, yaşananların sonuç ve sürecinin birlikte düşünülmesine dikkat çekmek; realiteyi, İslâmî muhayyile ekseninde değerlendirmek; risale ölçeğinde olsun, tefekküre davet etmek için yazdım. Risaleyi, aktüelden hareketle ve fakat güncelle sınırlı olmayan, ‘Tevhid ve Ümmet Ekseninde Bir Okuma’ farkındalığıyla kaleme almaya çalıştım.
Yazmak ne zamandır bu kadar hayatî sizin için?
İnsan, kendisini, çevresini, doğru anlayıp hayata farkındalıkla bakmakla mükelleftir. Doğru olduğuna inandığınız hususları başkalarıyla paylaşmak istersiniz. Bu, bazen sözlü, bazen yazılı olur, herkesin takati ölçeğinde… Hayatım boyunca, “Müslüman olmam neyi gerektiriyor?” sorusunun ardına düştüm. Bu sorunun ardına düştüğümde, doğruluğuna inandığım hususları okuyup değerlendirdim, başkalarıyla paylaşmayı gerekli gördüm. Yazı serüvenim de, tabiî düşünce sürecimin neticesidir.
Kitap başlığı neden Gazze Risalesi?
Böylesi can yakan, bütün Müslümanların onur ve haysiyetini hedefleyen ve de ‘Müslümankırım’la devam eden bir hadise karşısında, doğrusu kitap başlığı üzerinde fazla durmadım. Başlık olarak en yalın haliyle tek kelimelik “Gazze!” demenin kâfi geldiğini düşündüm! Çalışmayı, ölçek itibariyle de çok hacimli düşünmediğim için “Risale” diye tanımladım.
Yazılarınızda size ilham olan nedir/kimdir?
Hayata anlam kazandıran; yaratılış gerekçemiz olan sadece Allah’a kulluk. Her ân her durumda, merkezde olması gereken temel husus budur. Bu zaviyeden baktığımda, ân’ın vacibi cihetiyle görmüş olduğum öncelikler, yazılarımın da esin kaynağı oluyor. Diğer yandan, sorumsuz, yaşama hiçbir anlam ve değer katmayan ve de mâlûmatfürûşluğun, ‘vukûfîyet kesbetmişlik’ edâsıyla pazarlandığı bir vasatta; fesâdın alıcı bulduğu, toplumsal düzeyde yaygınlaştığı da maalesef vakıadır. Buna mukabil, samimi, fıtratı temiz, hayatı anlam üzere yaşama derdinde olanların soru ve sorunları da ortada… İyilerin bir şey yapmamasının kötülere yardım olarak yeteceği gerçeğinden hareketle, iyilikten yana ve iyilerin çığlığı, yazmamın sebebi ve konusudur.
“Zihinler işgal altındayken ülkeler işgalden kurtulamaz” ifadenizi biraz açabilir misiniz?
Bu ifadeyle kastım, meselenin sonucuyla birlikte sürecine yani hikâyesine dikkat çekmektir. Kezâ bir meselede, hikâyeyi nereden başlattığınız çok önemlidir. Konuşma ve yazılarımda önemsediğim husus, bir konuyu doğru anlayabilmek için sonucuyla birlikte sürecin; “Nasıl?” sorusunu atlamadan ve fakat mutlaka “Niçin?” sorusunun da birlikte değerlendirilmesi zaruretidir. Kendisini İslâm’a nispet eden, Müslüman olduğunu söyleyen kitlelerin bugün büyük ölçüde zihinleri işgal altındadır. Evet, işgal altında olan ülkelerimiz ivedilikle kurtarılmalıdır. Ancak unutmamak gerekir ki, biz asıl vurgunu zihinlerimizin işgaliyle yemişiz. Zihinlerimiz, bir tarafta geleneksel hurafe ağının diğer tarafta seküler modern ideolojilerin işgali altındadır. Bu işgalden kurtulmadığımız sürece, bir coğrafyanın işgali sona erebilir ancak farklı işgaller kaçınılmazdır. Bu sebeple öncelikle zihinlerimizin işgalden; İslâm dışı düşüncelerden kurtulması gerekir.
Gazze halkının Allah’a teslimiyeti ve mücadele ruhunun eksilmemesi kısaca nasıl açıklanabilir? Oradaki mücadeleyi diğerlerinden farklı kılan nedir?
Kanaatimce en önemli soru budur. Gazze, direnme gücünü, kesintisiz mücadelesinden alıyor. Bu mücadeleyi motive eden temel husus, Gazzelilerin ahiret inancını sürekli canlı tutmuş olmalarıdır. Şehadet/ahiret inancı, Gazzelileri canlı tutan temel dinamiktir. Ayrıca, farklı ülkelerin insanları, ülkelerini kendilerinin/hükumetlerinin yönetmediklerini Gazze gerçeği üzerinden anladılar. Gazze’de yaşananlar, toplumların aslında devletleri tarafından yönetilmediği gerçeğini aşikâr etti. Avrupa ülkeleri dâhil kitleler hükumetleri tarafından yönetilmiyorlar; yönetenler (!) sadece kukladırlar. Bu anlamda Gazze, farklı toplumlara mesaj/mektep olduğu gibi kendi iç dinamiklerinin diri tutulmasını da sağladı. Adeta fıtrat ayaklanmasını tetikledi! Nitekim masumiyet, İlâhî rahmeti celbeder. Allah (cc), -haşa- unutmaz; sadece mühlet verir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “(Ey Resul!) Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onlarla hesaplaşmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 14/42).
Son olarak gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Süreç içinde kendi medeniyetiyle anlam bağı kopan Müslüman toplumların doğru bilgilenme vasıtası, bir bir ortadan kaldırıldı… Militarizmin yedeğinde ilerleyen kültürel işgal devam ediyor… Seküler/laik süreç, liberalizmin yabancılaştırıcı dili üzerinden kesintisiz sürmektedir. Biz erişkinler gibi sevgili gençlerin de eve yani kendi medeniyetlerine dönmelerini âcizane tavsiye ediyorum. Öz değerlerinden uzaklaşan Müslümanların güvenli sığınağının “İslâm” olduğu bilinmeli ve tekrardan eve dönülmelidir. Bu ev, fıtrî ve vahyî olan İslâm evidir. Kur’ân ve Sünnet’in temel kaynak olduğu İslâm evi! Fıtrattan uzaklaşmanın, değerlere yabancılaşmanın en önemli sebebi, bugün, bireyselleşme ve dünyevîleşme musibetidir. Bu ifsâd edicilere özellikle dikkat edilmelidir. Bu konuları farklı kitaplarda detaylandırmışım, inşallah gençlerimiz okurlar…
Davetimize icabet ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Ben de teveccüh gösterip soru yönelttiğiniz için size teşekkür ediyorum. Sizin vasıtanızla da “Yediveren” okurlarına selâm ediyorum.
(*) “Ramazan Yazçiçek ile Gazze Üzerine”, Yediveren Dergisi, Röportaj: Mahinur Kaya, İstanbul 2024, Sayı: 15, s. 20-22.
3 Comments
Musab yazıcı
20 Kasım 2024, 23:25Hocam Allah sizden razı olsun, Siyonist Yahudi ve siyonist Hıristiyan fitnesinin hemen hemen en etkin küresel tağuti güç olduğunu, bu Karunvari, firavunvari gücün de İslam karşısında aslında kağıttan bir aslan olduğunu, ancak gerçek islamı benimseyenler için hiç hükmünde olduğunu yazdıklarınızdan öğreniyoruz.. Ayeti kerimeden mülhem olarak diyorsunuz ki, "siz kendinize bakın, zira siz iyi olursanız Allah’ın izni ile onlar size zarar veremez.." Gazze bu muhakemelere vesile oldu. Elbette sizin rehberliğinizde. İlminize, ömrünüze berek..
REPLYMahinur kaya
15 Ağustos 2024, 17:17-Hocam şunu da öğrenmek istiyoruz: Gazze üzerinden, Batı halklarında İslâmî bir dönüşüm/uyanış bekliyor musunuz? Siz, “Vicdan ayaklanması” diyorsunuz buna. Bu beklenti hepimizde var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
REPLYRamazan Yazçiçek@Mahinur kaya
15 Ağustos 2024, 20:51Eyvallah.
REPLYÖncelikle şunun bilinmesi gerekir: Toplumsal değişim-dönüşümler, akşamdan sabaha oluşmadığı gibi akşamdan sabaha da değişip-dönüşmez/yenilenmezler. Yaşananlara gelince, İsrail, sadece Filistin ve Müslümanlar için değil, bütün insanlık için tehlikedir ve bugün kötülüğün kaynağı haline gelmiştir. Çünkü İsrail fıtrata yani bütün insanî değerlere savaş açmıştır. Aslında İsrail’in/Siyonizm’in üzerinden daha büyük bir savaş yürütülmektedir! Küresel meperyal bir kötülük/ifsâd savaşıdır yaşanan bu savaş… Yapılan soykırımın, fıtrata, bizatihi ‘insan’ olma haysiyetine/varlığına yönelik olduğu gerçeği anlaşıldığı ân, "İslâm", umut olacaktır bütün insanlığa.
Özellikle Batı’da yaşanan vicdan ayaklanması, sadece küresel güçlere değil, gasp edilmiş coğrafyaların kukla yönetimlerine ve de onları destekleyen güce tapıcı sinik halklarına da uyarıdır. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı vahşet karşısında, önümüzdeki dönemde, yönetimlerle halklar arasındaki fay hatlarının genişleyeceğine; bununla birlikte, paradigmatik dönüşümlerin yaşanacağına inanıyorum. Bu açıdan, Aaron Bushnell’in, Rachel Corrie’nin çığlıklarını sembolik dahi olsa fıtrata dönüş, vicdan ayaklanması olarak görüyor ve önemsiyorum… Umutluyum… Yavaşta olsa uyanışın olacağını ümit ediyorum inşallah.
Burada Müslümanlar da yeni bir imtihanın eşiğindedir; onlar da adil şahitlik noktasında mes’ûldürler. Kezâ İslâm’ın sadece bugüne değil, yarınlara söyleyecek sözü vardır!
Bu vesileyle, acizane,
“Lâ tahzen innallâhe meanâ!” (Üzülme, Allah bizimle beraberdir.) (Tevbe, 9/40).
Ümitvar ol! Hikâye henüz bitmedi devam ediyor… diye hatırlatıyorum.