Laik düzenlerde yöneticiler içtimai-toplumsal yapıyı Allah’ın rızasına ve Peygamberin sünnetine göre kurup düzenleyemezler. Laik düzenlerde toplum Allah’sız, Peygambersiz ve İslam’sız olarak dizayn edilir…
Yakup Döğer
“Müslümanlığın”, tanımı Allah tarafından yapılmış, Resulü tarafından fiili olarak gösterilmiş, Kur’an ve Sünnet ile sınırları vahiyle-verili değerlerle belirlenmiştir. “Vela” ve “Bera” kişinin Müslüman olması-olmaması arasındaki sınırı ifade eder. Kime sevgi ve bağlılık duyacak, kiminle dost düşman olacak, kiminle yol yürünecek, kimden uzak durulacak, kime buğz edilecek bu kavramlar belirler.
Laik düzenin yöneticileri de laiktir. Yani “La-dinidir.” Daha açıkçası, dinleri bireysel hayatlarıyla sınırlıdır ve yönettikleri düzende Allah’ın, kitabın, peygamberin, İslam’ın belirleyiciliği yoktur. Bunun böyle olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat kendisi, “Dinsel inancı birey düzeyinde yaşayan, siyaseti ise dinin dışında algılayan bir politikacı olarak” diye ifade etmiştir. Kendilerine “Müslüman’ım” demeleri, Cuma günleri cami cami gezmeleri, cenazelerde aşr-ı şerif okumaları, cari düzenin laik, La-dini, İslamsız olduğu gerçeğini değiştirmez.
Laik düzenlerde yöneticilerin siyaseti İslam’sızdır ve Peygamberin kurduğu düzenle uzaktan yakından ilgi ve alakası yoktur. Heva ve heveslerine, nefislerine göre laik düzeni yönetirler. Laik düzenlerde yöneticiler “Nefsini ilah edinmiş”tir. Siyasetlerinde, dost düşman tanımlarında ve ilişkilerinde kendilerine “Bu işe Allah ne der?” diye bir soru sormazlar. Laik düzenin yöneticileri siyaseti pragmatist-çıkarcılık ve ulusalcılık üzerine icra eder. Bunun en canlı ve çarpıcı örneği Gazze’dir. On binlerce masum katledilse, soykırıma uğrasa, açlık ve susuzluktan ölse de ulusal çıkarlardan dolayı siyaseten zalimlerle olan işbirliğini terk etmezler. Bu yüzden laik düzenlerde yöneticilere itaat yoktur.
Laik düzenlerde yöneticilerin iktisadi faaliyetleri İslam’sızdır ve Peygamberin iktisadi faaliyetleriyle taban tabana zıttır. Zira laik düzenin yöneticileri “Allah’a ve Resulüne savaş açmak” demek olan faiz merkezli iktisadi faaliyetler yürütür. Düşünülen tek mesele çıkarcılık ve para kazanmaktır. Para kimden gelirse gelsin, velev ki İslam ve Müslüman düşmanlarından gelsin, önemli değildir. Günümüzde bunun en canlı ve çarpıcı örneği Gazze’dir. Zalim katil soykırımcı siyonistler on binlerce masumu katlederken, soykırımdan geçirirken, bombalarla öldüremediklerini açlık ve susuzlukla ölüme mahkûm ederken, laik düzenin yöneticileri siyonistlerle olan iktisadi faaliyetlerini sürdürebilirler.
Laik düzenlerde yöneticiler hukuki düzenlemelerini Allah ve Peygamberden bağımsız, Allah’ı ve Peygamberi hesaba katmadan yaparlar. Yasama faaliyetleri Allah’ın hükümlerine, Peygamberin sünnetine muhaliftir. Laik düzenin yöneticileri yasama faaliyetlerinde, Allah’ın haramlarını serbest bırakırken, Allah’ın helallerini yasaklayabilir. Meclislerde yasama faaliyetlerinde bulunan parlamenterler, “Müdebbir birer Rab” gibidir. Bir zamanlar papazların ve hahamların vasfı olan bu sıfatı, modern dönemde parlamenterler sahiplenmiştir.
Laik düzenlerde yöneticiler içtimai-toplumsal yapıyı Allah’ın rızasına ve Peygamberin sünnetine göre kurup düzenleyemezler. Laik düzenlerde toplum Allah’sız, Peygambersiz ve İslam’sız olarak dizayn edilir. Bu dizayn da bizzat laik düzenin yöneticileri tarafından gerçekleştirilir. Toplum ifsat edilir, kaos ve kargaşa hakimdir ve herkesin herkesle savaşı vardır.
Laik düzende kurulan toplumsal yapıda mahremiyet ortadan kalkmıştır. Televizyon dizileri, her türlü görsel yayın toplumun ifsat edilmesinde araç olarak kullanılır. Bunun en canlı ve çarpıcı örneği günümüz itibarıyla televizyon dizileri ve iğrenç programlardır. Ve bu faaliyetler bizzat laik düzenin yönetimi altında icra edilir. Hepimizin malumu olduğu üzere bu tür programların hemen tamamı muhafazakâr iktidarın havuz medyası tarafından topluma pompalanmakta, iktidardakiler ise sessizce toplumun ifsat edilmesini seyretmektedir.
Laik düzenlerde yöneticilerin tüm faaliyetleri laiktir, la-dinidir. İslam’ın esaslarına ve Peygamberin sünnetine esastan muhaliftir. Laik düzenlerde yöneticilerin işlerine Allah’ı karıştırmamaları, Peygamberi devlet yönetiminde önder olarak görmemeleri ve bütün faaliyetlerini Allah’tan ve Peygamberden bağımsız yürütmeleri, alınları secdede nasır bağlasa da, onları Allah’ın karşısında sorumluluktan kurtaramayacaktır.
Bu ifadelerimiz bir tekfir olarak asla algılanmamalıdır.
Zira Allah’ın ve Peygamberin referans alınmadığı, sınırlarını Allah’ın ve Peygamberinin çizmediği, Allah’ın ve Peygamberin yok sayıldığı düzenler, fıkhi tanımda “Taguti-küfür düzenleri”dir. Bu sebepten Müslümanlar, laik düzenlerin yöneticileriyle olan ilişkilerini bu esaslar üzerine yürütmelidir. İlişkiler zaruretin ötesine geçmemeli, gönülden sevgi ve muhabbet beslenmemelidir.
Hz. Ömer’e atfedilen bir sözle bitirelim: “Siz hayır olanı söylemezseniz siz adam değilsiniz, siz söyler biz dinlemezsek biz adam değiliz.” Bizden söylemesi.
1 Comment
mbozac
5 Mart 2024, 16:18eyvallah kardeşim….
REPLY