Adnan Oktar grubuna yapılan operasyonu ‘cemaatler’ bağlamından çıkartmak gerekir. Çünkü Oktar grubuna cemaat kelimesini kullanmak, cemaat kelimesine ziyadesiyle haksızlık olur. Belki örgüt denebilir ya da başka bir kelime seçilmelidir.
Mehmed Durmuş
Son günlerde cemaatlere operasyon yapılacağına dair yazı ve konuşmalarda gözle görülür bir artış var. Hemen her konuda olduğu gibi bu alanda da yazılanların hedefleri çok farklı. Kimisi hedef göstermek (savcıları göreve davet etmek!) için, kimisi sosyolojik bir analiz adına, kimisi gazeteci öngörüsünü kanıtlamak, kimisi uzmanlığını gözlerimizin içine sokmak adına v.d. yazıp çiziyor.
Türkiye’de sistemin isteyip de operasyon düzenleyemeyeceği bir tarikat ve cemaat olamaz. FETÖ operasyonu bir de bu bakımdan işlev gördü. “FETÖ’ye operasyon yaptıktan sonra siz kimsiniz ki!” mesajını, alması gereken herkes almıştır.
Adnan Oktar grubuna yapılan operasyonu ‘cemaatler’ bağlamından çıkartmak gerekir. Çünkü Oktar grubuna cemaat kelimesini kullanmak, cemaat kelimesine ziyadesiyle haksızlık olur. Belki örgüt denebilir ya da başka bir kelime seçilmelidir.
Türkiye’de sistem Selçuklulardan beri tarikat ve cemaatlere dayanmaktadır. Tarikatlar cemaatler Selçuklu ve Osmanlı’da fazlasıyla işlevsel olmuşlardır. Hatta Cumhuriyet kurulurken de tarikat ve cemaatlerin kökünü kuruttuğu söylenemez. En basiti, hem kendisi bir nevi tarikat kurmuş olan, hem de Kadirilik gibi tarikatları İslam’ın da önüne geçirecek kadar öven Said Nursi, yeni rejimde kendisine bir şekilde yer bulmuştur. Mustafa Kemal Said Nursi’ye ilişmemiştir.
Günümüzde belli başlı tarikatların ve temelde ehli sünnet çizgisinde, tarikatlara yakın, nurculuk gibi yapılarla çok da meselesi olmayan irili-ufaklı vakıf, dernek çatısı altında teşkilatlanmış bulunan grupların sistemle ilişkileri gayet iyi düzeydedir. Bazı seçimlerde balkon konuşmalarında teşekkür ulufesinden paylarını almış olmalarından da bunu anlamak mümkündür.
Ancak İmam-hatip düşmanlığı ve Kur’an kursu hevesi ile öne çıkan ve tarikat şeklinde yapılanmaları olan, temelde bir tek kişinin ilahlaştırılmasına dayanan takkeli cemaat gibi yapılar, şayet basında haber konusu olduğu şekilde sistemle hemhal görünüp, saman altından su yürütme vaziyetinde oldukları doğru ise, elbette sistemin dikkatini üzerlerine çekmeleri doğaldır.
Sistem kendisine şirk koşulmasını istemediğini yeri geldikçe beyan etmektedir. Bunda da bir ‘terslik’ yoktur.
Bunun dışında, Nakşiliğin ve Kadiriliğin farklı kollarına, Mevlevilik, Bektaşilik gibi ‘akredite’ tarikatlara operasyon yapılmasını beklemek de biraz abes olsa gerektir.
Bunun dışında, sistemin ne tam içinde, ne de dışında görünen, ‘köktencilik’le uzlaşmacılık/ılımlılık arasında mekik dokuyan, hemen her seçim ya da referandumda İslamî kesime, seçime katılma çağrısı yapan, katılmayanlara tafra yapan bazı gruplar var ki, bunlara da operasyon yapılmasının pek bir anlamı gözükmemektedir. Çünkü sonuç itibariyle en azından AKP’yi belli düzeyde, liderini ise ileri düzeyde tasvip ediyorlar; demokrasi ile İslam arasında pek bir sorun görmüyorlar. Bunlara operasyon yapmakla sistem ne elde edebilir, bilemiyorum.
Kısacası, büyüklüğü küçüklüğü, din algısı, İslamî seviyesi v.b. ne olursa olsun, kendisine hayırhah yaklaşan, İslamî bilincin dönüştürülmesinde itirazı değil, bilakis katkısı olan grup, cemaat ve tarikatlarla sistem neden uğraşsın? Hiç kimse demeyelim ama, Makyavelizmi siyasette en kazançlı yordam olarak seçmiş bir siyasi akıl altın yumurtlayan tavuğu/tavukları kesmez herhalde!
Öyle zannediyorum ki sistemin hiç affetmeyeceği yapılar, küçük, mini minnacık da olsa, moderniteye itirazı olan, elinden geldiği kadar büyük oyunun dışında kalmaya çalışan cemaatler olacaktır. Bu tespitim, onlara operasyon yapılacak anlamına gelmemekte elbette. Ama sistemin gözü bunların üzerinde daha bir gezinmektedir diye varsayıyorum.
Peki, diyelim öyledir, o halde ne yapmalıdır?
Herhangi bir yapı (başkaları onları nasıl tanımlarsa tanımlasın) gerçekten İslam’ı din olarak kabul etmiş, ilah olarak sadece Allah’a iman etmiş ve İslam’ın en aziz olması için çalışmaya azmetmiş bir yapı ise, kendisini sistemin müdahalelerine veya toleransına göre ayarlaması, sevad-ı azam tarafından kabul görüp görmemesine, tribünlere çıkıp çıkamayacağına göre pozisyon belirlemesi olacak iş değildir. Ama bu da, müminlerin hikmetsiz, paldır-küldür hareket edecekleri anlamına gelmemelidir. Zaten onun yol haritası da, yol boyunca lazım olacak olan müfredatı da, gerekli olan lojistik destekleri de Allah tarafından öğretilmiş, rasullerin şerefli sünnetlerinde bol miktarda mündemiçtir. Sabır ve salat müminin en büyük arkadaşı, Allah da müminin velisidir.
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *