Onlar kurgular, anlatır, siz usulca dinlersiniz. Siz kendinizi bilmez, araştırmazsınız ama onlar sizi araştırır ve bilir. Bilirler ki, güç bilenindir, gelecek güce hükmedenindir. Küreselleşmenin çarklarının entelektüel can suyunu onlar verir…
Bilinç Tıkanması
Prof.Dr. Adnan Bülent Baloğlu
Liberalizm, sekülerizm ve hümanizm; bu üç kavram, ‘melez’ ideolojilerin yeni bir tarzı olarak şimdilerde yan yana anılıyorlar: ‘Liberal seküler hümanizm’. İlk bakışta masum görünen bu ‘üstün zekâ’ ürünü ‘üçü bir arada’ sentezlemesinin önemli bir misyonu var: vahşi, yırtıcı kapitalizmin önündeki engelleri süpürmek. Küresel finans oligarşisinin, namıdiğer küresel kapitalist sermayenin bu üç atlısı, ‘Yeni Dünya Düzeni’ projesini hayata geçirmek için oldukça yarayışlı bir icat.
Vitrin yüzü sevimli ve şirin, söylemleri, ürünleri cazip, albenisi yüksek; ruhları okşayan, uçuran cinsten, bilhassa genç olanları…
Küreselleşmeyi biraz derin ve farklı okumanızı öneriyorum. Yerküremizde ve özellikle yakın coğrafyamızda olup biten ibretamiz olaylardan hisse çıkaralım. Bu gidişatın 40-50 yıl sonrasının dünyasını nasıl şekillendireceğini tahmin etmek zor değil. Dünyanın 2050 yılında alacağı vaziyete dair epey araştırma var ve bunların bir kısmının piyasaya sürülmediğinden emin olabilirsiniz. Daha yüksek mahfillerin dikkatine sunulur onlar.
Kafese kendi ayaklarıyla girmekte olan kuşu ürkütmenin anlamı yok!
Batılı vakıflar ve düşünce (think-tank) kuruluşları gelecekteki dünyayı tasarlayan birer merkez, birer strateji karargâhı konumunda. Bunun yanı sıra A’dan Z’ye her şeyiniz onlardan sorulur: dininiz, siyasetiniz, kültürünüz, ekonominiz, eğitiminiz, gençliğiniz, geleceğiniz… ‘Modern’ çağın müneccimleri, falcıları desek onlara boş laf etmiş olmayız; yol haritanızı çizen, akıbetinizi okuyan…
Onlar kurgular, anlatır, siz usulca dinlersiniz. Siz kendinizi bilmez, araştırmazsınız ama onlar sizi araştırır ve bilir. Bilirler ki, güç bilenindir, gelecek güce hükmedenindir. Küreselleşmenin çarklarının entelektüel can suyunu onlar verir…
Dememiz o ki, küreselleşmenin sicili giderek bozuluyor!
David McNally’den Susan Buck-Morss’a, Samir Amin’den Eric Hobsbawm’a, Sungur Savran’dan Erhan Ünal’a kadar epeyce bir yazar, akademisyen, araştırmacı grubu küreselleşme hakkında hiç de iyi şeyler söylemiyor.
Açıkçası ben de küreselleşmeden huylananlardanım, gidişata baktıkça endişelerim daha da artıyor. Gördüğüm şu: siyaseti, ekonomiyi, kültürü, sosyal hayatı, dini tekelleştirmek ve insanlığı tek tipleştirmek için sinsi bir çaba var! Küreselleşme ise bunun kılıfı!..
Eric Hobsbawm’ın ‘Yeni Yüzyılın Eşiğinde’ kitabının arka kapağındaki şu uyarı ifadesini aktarayım izninizle: “Hobsbawm, sis çanını tüm insanlık için –belki de son kez– çalıyor!”
Araştırmacı yazar Erhan Ünal, tüm ekilebilir toprakların su kaynaklarıyla birlikte küresel oligarşinin hedefinde olduğunu ve bu amaçla toprak gasplarının yapıldığını söylüyor. Ona göre, gelecekte tüm dünyanın beslenmesi de malum merkez tarafından belirlenecek, kimin neyi yiyip neyi yiyemeyeceğine bu merkez karar verecek. (Toprak Biterken, İst., 2017). Ünal işin sadece bir tarafından uyarıyor.
Hobsbawm da velveleye vermek kastıyla uyarmıyor…
Öyleyse, ‘Yeni Dünya Düzeni’ kurgusu, küresel finans ve siyasete hükmeden küçük bir azınlık tarafından bütün dünya halklarının yeni baştan yapılandırılması ve bu çerçevede her türlü nüfuz, güç ve egemenlik vasıtalarının ele geçirilmesi, gaspı anlamına geliyor. Benlik, doğal kaynak, toprak, enerji… Liste uzun.
Oyun içinde oyun, kurgu içinde kurgu, matruşka bebekleri misali… ‘İslamcı Terör’ kavramı da bu amaçla türetildi; örgütleri de bu amaçla üretildi ve türlü teçhizatla donatılarak sahaya salınıverdi. İslamofobi bunun için üretildi; keza coğrafyamızdaki savaşlar da… Arap Baharı kimlere yaradı dersiniz? Gezi olaylarında kaybettiklerimizi kim kazanç olarak devşirdi dersiniz?
Daha sayayım mı?
Sanırım pek çoğumuz gezegenimizde petrol savaşlarının dışında daha başka savaşların olduğundan da haberdar değildir: enerji savaşları, su savaşları, tarım savaşları, siber savaşlar, ilaç savaşları, kimya savaşları, gıda savaşları… Uranyum zengini Afrika kıtası üzerinde uranyum savaşları var mesela, farkında mıyız?
Savaş, işgal ve sömürü mağduru Afganistan’da zengin petrol, doğalgaz, kömür ve bakır madenleri var. Daha 2013’te dönemin Maden Bakanı Şahrani, ülkede henüz keşfedilmemiş rezervlerin bulunduğunu, ülkenin gerçek maden potansiyelinin tahminlerin çok üzerinde olduğunu söylüyordu…
Kavganın özünde neyin yattığını artık görmeliyiz. Soruyorum size: Afganistan kendi hâline bırakılsa, bu zenginlik onu kalkındırmaz mı? Tabii hizipçiliği, etnik ayrımcılığı, kayırmacılığı bir kenara bırakırlarsa…
Yeni Dünya Düzeni savaşların gölgesinde şekilleniyor. İplerin güçlü olanın eline geçeceği bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Enerji kaynaklarına, doğal kaynaklara hâkim olan, güç ve iktidarın da sahibi olacak.
Söylenecek çok şey var, lâkin biraz da yukarda bahsettiğimiz melez ideolojiye yoğunlaşalım. Zira bu melez ideoloji, işgal, savaş ve sömürü düzenine lakayıt kalacak yeni ‘birey’ tasarımı için de kolları sıvamış durumda…
Liberal Seküler Hümanizm
Liberalizm, siyasetin merkezine bireyin özgürlüğünü korumayı ve geliştirmeyi oturtur; sekülerizm, dinî kural ve öğretilerden azade olmayı öğütler; hümanizm ise, ister toplu ister bireysel olsun insanın onurunu ve özgürlüğünü savunur. Her biri yapbozun hayati bir parçasını oluşturur.
Kadim kurumları yıkmak, kadim gelenekleri yok etmek, kadim ilkeleri gevşetmek, kadim kültürleri yozlaştırmak… Sömürgeci siyasi projelerin şimdilerde esin ve besin kaynağı vazifesini görüyor ‘liberal seküler hümanizm’ tamlaması.
Burada ‘birey’ kavramını bilinçli kullanıyorum. Yönünü kendi belirleyen, hiçbir dinsel, cemaatsel, geleneksel bağı olmayan kişiyi anlatan Batılı bir kavram: ‘Özgür varlık!’
Liberal anlayışta bireyin özgürlüğü kutsanır. Bireye sınırsız bir özgürlük hissi şırınga edilir. Ne var ki bu özgürlük, kapitalizmin bireyin beğenisine sunduğu envai türdeki tüketim nesnelerinden birini seçme özgürlüğüdür. Birey ‘özgür’ bir tüketici kılınır ki ‘moda’ olanı giysin, ‘marka’ olanı eskitsin, ‘pahalı’ olanı kullansın diye. Eskimeden üzerinden çıkarıp atsın diye. ‘Özgürlük yanılsaması’ denen şeydir bu aslında: dikte edilenlerin arasından seçme özgürlüğü!
Her türlü aidiyetinden koparılan birey için medeniyet, tarih, din, kültür, aile, ahlâk gibi kavram ve değerler yavaş yavaş anlamını ve kıymetini yitirir. Popüler kültür bu sürecin kolay ve hızlı bir biçimde akması için her türlü silahıyla devreye girer. Liberal seküler hümanizmin steril ortamında mayalanan ‘yeni birey’ idealize edilir, yüceltilir.
Modern metropolün ruhuna uygun, para ekonomisinin gökte ararken yerde bulduğu bireydir o! Bağlantısız, yalıtılmış, yersiz-yurtsuz, apolitik, edilgen, bencil, inkârcı, hazcı, isyankâr, gevşek, hissiz…
Küresel pazarın cazip, esnek, akışkan ve de göz kamaştıran ürünleriyle benliği her daim yeniden kurgulanır, belleği her türlü manipüleye açık tutulur.
Amerikalı araştırmacı yazar Jim Keith’in dedikleri önemli: “Bedeni ve zihni çalınmış, ruhu hayvan dürtülerine indirgenmiş ‘yeni’ insandır o. Gerçeklik kavrayışı, ön beyninde elektronik imajların dansıyla ateşlenmiş; efendilerinin inşa ettiği örümcek ağı, hiçbir durumda gerçeği algılayamayacağı biçimde tasarlanmış… Tarihte, kontrolörlerin bir parça uzaktan da olsa insan ırkına sahip olduğu ve insanlığın yaşamının tüm yönlerini kendi parazit amaçlarına zincirlediği dönemdeyiz. İnsanoğlunun kaderinin sahip olunabileceği, biçimlendirilebileceği ve bir çamur kolaylığıyla şekillendirilebileceği noktadayız.” (Zihin Kontrol, 317). Jim Keith evinde merdivenden düşüp dirseğini kırar ve girdiği ameliyattan sağ çıkmaz. Nasıl, ilginç değil mi? Evrensel denetimi tek başına ele geçirecek ‘küresel bir ekonomik düzen’in yolda olduğunu söyleyen Jim 1999’da öldüğünde henüz 50 yaşındaydı.
Kol kırılır, yen içinde kalır misali!!!
Tüketimin kölesi yapılan bireyin hamurunun kıvamını arttırmak için sekülerizm devreye girer. Öncelikle, ‘gerçeklik’ ile ‘gerçeklik olmayan’ arasını ayırma melekesini yitirmesi sağlanır. Eliyle tuttuğu, hissettiği, diliyle tattığı, gözüyle gördüğü şeyler gerçek, duyularıyla tecrübe etmediği şeyler ise gerçek dışıdır. Dinin hurafeler yığını olduğu öğütlenir; iman, ibadet, akide gibi kavramlar elinden teker teker alınır.
Nesnelerin mekânına hapsedilir, nefsani dürtülerinin peşinde koşması teşvik edilerek dermanı kesilir. Gerçek sandığı kurgusal rüyayı yıkmasına izin verilmez. Nesnelerin peşinde oradan oraya sürekli gezdirilir. O da nesneleşmiş bir nesne olur çıkar son noktada.
Nesneleşmiş ise her an harcanabilir, gözden çıkarılabilir demektir. Bilincinden arındırılmış, şimdilik kaydıyla kapitalist sermayenin emek gücünün bir parçasını oluşturduğu için elde tutulan ama yarın yerini yapay zekâya sahip robotlara bırakacak bir nesne!
İnandığı bütün hakikatler polarize edilmiş, çözülmüş, paramparça edilmiş, tarihi, medeniyeti, kültürü, dini aşağılanarak elinden alınmış, bir dünya görüşü olmayan, apolitik, seküler, tüketici, marka düşkünü bir nesne!
Ve nihayet hümanizm kadroyu tamamlar. Hani şu; bilgiyi araştırmak ve hikmet peşinde olmak için dinî referanslara ihtiyaç yoktur, bilgi ve hikmette mesafe almak arzusunda olanlar semaya değil, birbirlerine, sosyal bilimlere ve tabii bilimlere baksınlar diyen hümanizm. Velhasıl, hamurun tuzu da hümanizm olur…
İnsanı merkeze alsa da kendi mezarını kazan Hümanizm, yerini yakın bir gelecekte “Veri Dini’ne yani Dataizm”e bırakacak ve insan da yerini yapay zekâlı robotlara… Bu uyarıyı Homo Deus’un yazarı Yuval Harari yapıyor. Ciddiye almakta fayda var.
Hakikat’ten koparılmış, anlam dünyası paramparça edilmiş, kimliği ve aidiyetleri aşağılanarak yerle bir edilmiş, değerleri ayaklar altına alınmış bir birey!
Bilinci iğdiş edilmiş, derin bir hafıza kaybı ile malul. Unutkan, kaybettiklerinin peşinden hayıflanmayan, sinirleri alınmış bir hissiz birey!
Bu birey, kimin işine daha fazla yarar dersiniz?
Artık tamamen kafeslenmiştir, munis bir ‘dünya vatandaşı’ olması öğütlenir ona. Gördüklerini unutması, kendi işine bakması, hayattan zevk alması ve verilenle yetinmesi, oyalanması söylenir!
Kelebek tabiatlı, maymun iştahlı, balık hafızalı, obez bir birey! İradeyi uykuya yatırmış, hayatı an itibariyle sorumsuzca yaşamaktan haz alan, insana ve onun ıstıraplarına lakayıt, çıkarcı, tatminsiz bir müsrif!
Geçmişi olmayan, sadece anı yaşayan, geleceği dert etmeyen bir Konformist! Ahlâken pragmatist, faydacı, hazcı ve bencil!
Bilinci ise tutuk ve tıkanık! Dünyevileşmiş, “tek tip”leşmiş, sıradanlaşmış bir birey! Liberal seküler hümanizm görevini tamamlamıştır, vahşi kapitalizmin dişine göre yontmuştur onu…
“Merak etme! Her şey kontrol altında!” (Don’t worry! Everything is under control!)
Çözdünüz mü olayı?!
Diyanet Dergi, Nisan 2018, sayı 328
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *