Amaç, Türk toplum düzenini, sosyal ilişkileri, maddi ve manevi medeniyeti, Batı Medeniyeti tipine çevirmek, radikal bir şekilde sosyal değişimi gerçekleştirmektir.
Toplumun ve Bireyin Laikleştirilmesi
Cumhuriyet elitlerinin laikleştirmede öncelikleri devlet olmuş, Osmanlı sonrası yaşanan iktidar boşluğundan yararlanarak devleti kurumsal olarak ele geçirmeyi başarmışlardı. İktidar gücünü eline geçiren Laik kadroların bundan sonraki hedefi toplumu ulus kimliği adı altında laikleştirme girişimleri olmuştur.
Laik-Kemalist kadroların öncülük ettiği Cumhuriyet’in toplum projesi, modernizm öğretisi olan rasyonalist ve tek tipleştiren ulusalcı bir projedir. Amaç, Türk toplum düzenini, sosyal ilişkileri, maddi ve manevi medeniyeti, Batı Medeniyeti tipine çevirmek, radikal bir şekilde sosyal değişimi gerçekleştirmektir.1 Yeni bir ulus yaratmak yolunda ilerleyen Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının bu çabasına dönemin edebiyatçıları da alabildiğine destek vermiş, resmi ideoloji ile yakın bir temas içinde, yeni ulusun ideolojisini ve modernleşme çabalarını desteklemek ve geniş kitlelere yaymak için birçok roman kaleme alınmıştır.2 Bu yazarlar en çok iki sorunun üzerinde durmuştur; kadının toplumdaki yeri ve üst sınıf erkeklerin Batılılaşması. Oysa şüphesiz bu iki alan, Osmanlı kültürüne göre en “yüce”, “gizli”, değer yapısına göre ise en duyarlı alanlarıdır.3
Bir çeşit modernleşme projesi olan bu çabalar, devletin sahip olduğu bütün aygıtları kullanarak, sadece dini anlamda değil; aynı zamanda kültür, dil, sanat ve tarih gibi alanlarda köklü bir dönüşümü gerçekleştirme amacına yöneliktir. Dolayısıyla “eski rejim”de sembolleşen siyasi değerlere toptan bir karşı çıkış olmuştur.4 Tek parti laiklik uygulamalarının köktenciliği, Cumhuriyet’in bu bütüncü toplum projesi göz ardı edilerek anlaşılamaz. Kökenlerini Osmanlı’nın son dönemlerinden alan sekülerleşme süreci, ülkemizde de Fransa’da olduğu gibi Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte devrimci ve köktenci yollardan ivme kazandığı için bu dönem laiklik yorum ve uygulamalarını bir çeşit “laik toplumsallaştırma süreci” olan “laisizm” kavramı ile ifade edilebilir.5
Kısacası din, toplumun ve bireylerin özel alanlarında bir özgürlük konusudur, özel alan dışında resmi ve hiyerarşik bir örgütlenmeye konu olacak şekilde denetim altındadır; dolayısıyla bireyler dinlerini ancak devletin tanımladığı şekilde öğrenebilirler. Nitekim Mustafa Kemal, dinin bir vicdan işi olduğunu6 sürekli söylemiştir. Bu dönemdeki laisizme dönüşen laiklik uygulaması, devlet eliyle Batı uygarlığını yakalamaya ve bunun için de bütüncü bir kültür devrimini gerçekleştirmeye yönelen yeni siyasal rejimin, birçok siyasi reformlar gerçekleştirdi.7 Dini oluşumları bu hedefinin önünde engel olarak görmesi ve laiklik politikalarını “irticayı önlemek”, “gericiliği önlemek” için zorunlu uygulamalar olarak düşünmesinden kaynaklanmıştır. Cumhuriyet’in başkenti, 1930’larda çağdaşları tarafından eski kentteki Hacı Bayram Camii dışında, minaresiz Kent olarak betimleniyordu. Kemalistler geçmişten kopmak ve toplumu laikleştirmek için bütün argümanları tehlike olarak görmekteydi.8
Ümmetten ulusa geçerek egemenliğini ilan eden Cumhuriyet elitleri, devletin toplumla olan ilişkisinin formunu da değiştirmiştir. Yeni kurulan devletin kendine ait yeni bir kolektif kimliğe ihtiyacı olmuştur9 Bu ihtiyacın karşılanması için yeni toplum tanımı ulus, yeni devlet yapısı laiktir.10 Laiklik kendi hedefleri için kullanabilecekleri en uygun ideoloji olarak yüzlerine gülmektedir. Bu yönde yeni kurulan düzen için ürettikleri, “uygarlık”, “ilerleme” gibi üretilmiş kavramlar kullanılırken, muasır medeniyete ulaşmak da bir hedef olarak gösterilmiştir.11 Bu gibi kavramlarla birlikte çağdaşlaşma gibi yeni söylemlerle, devlete ait bürokratik hükümet hegemonyası ile toplum üzerindeki egemenliğini sağlamışlardılar. Toplum içerisinde itiraz edenlere de hakim oldukları gücün diktatoryasını, “İhtimal bazı kafalar kesilecektir”12 diyerek uygulamaktan geri durmamışlardır.
Bu tür siyasal politikalardan geri kalmadıkları gibi, toplumun kendi içinde örgütlemesine de müsaade edilmeyerek, olası bir toparlanışın önü alınmak istenmiştir. Mustafa Kemal, kitleleri ideolojik ve kültürel çerçeve içinde eritmeye, sıradan insanların İslam’a bağlılıklarını kırmaya ve onları Batılı ve laik bir hayat tarzına kazandırmaya çalıştı. Yeni rejim, İslam’ın örgütlü bütün kurumlarını ilga etti.13 Tek parti dönemi, Osmanlı’dan gelen sivil toplum mirası devralmıştı.
Osmanlı son döneminde bilim ve eğitim-öğretimin başlıca merkezleri ve en önemli kurumları olan medreseler,14 tarikatlar, sosyal bir etkinlikten öte, dini ve insani bir görevi ifa eden vakıflar15 gibi geleneksel sivil toplum kurumlarının yanında, özel teşebbüs, ekonomik gruplar, siyasal partiler,16 dernekler, ayrılıkçı hareketlerine odaklık yapmaları yanı sıra, komünist ve sosyalist örgütlenme eğilimleri taşımaları nedeniyle her türlü örgütlenme ve işçi hareketleri yasaklanmıştır.17 Fonksiyonunu yitirdiği gerekçesiyle kadın hareketleri,18 medya ve siyasal ideolojiler gibi modern sivil toplum unsurları da devre dışı bırakıldı. Tek Parti döneminin (1923-1946) tek tipleştirme ve homojenleştirme politikaları karşısında bu tür sivil toplum unsurları işlevsiz kalmıştır.19 Bunun bir tek gerekçesi vardır, eskinin tek partisi CHP’nin muhalif gördüğü her oluşuma karşı, “milleti bölmeye çalışıyorlar” sözü. Bütün muhalif hareketler sadece bu sözle itham edilmiştir.20
Bunun nedeni Türk modernleşme sürecinde yönetici elitin, toplumu dönüştürmek için laik, jakoben (merkeziyetçi) ve pozitivist bir ideolojiyi referans alarak laik bir toplum oluşturma düşüncesidir. Osmanlı’nın yerini bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti aldı.21 Yeni Türkiye’nin eski Osmanlı’yla hiçbir alakası yoktu. Osmanlı, saltanat ve hilafet tarihte kalmıştı.22 Böylece, Tek Parti döneminde, demokrasinin toplumsal ayağı olan sivil toplum unsurlarını oluşturan farklı düşünce, ideoloji, grup, parti, dernek gibi oluşumların hepsi yok edilmiş ve üniter bir yapı ortaya çıkarılmıştır.23 Bu dönemde sivil toplum kuruluşlarına yönelik engelleyici tavır, köksüz inkılapların süreksizlik korkusundan kaynaklanmıştır. Özellikle bu yıllarda dile getirilen halka rağmen halk için sloganı bu durumu çok iyi özetlemektedir.24
Tek parti döneminin politik uygulamalarında, sivil toplum çağdaş Batı uygarlık düzeyine ulaşma açısından engel olarak algılandığı için tasfiye edilmiştir. En medeni toplum Batı toplumudur. Öyleyse yeni Türkiye de Batı toplumunun düzeyine erişebilmek için, özellikle ekonomi ve sosyal değerlerini örnek alacaktır. Batılılaşma esastır.25 Bu çerçevede politik toplum, halkı medenileştirmek adına sivil toplumun yerel, dinsel, kültürel ve politik farklılıklarını ortadan kaldırmıştır. Bu anlamda, 1912 yılından beri faaliyet gösteren Türk Ocakları, Cumhuriyet Halk Partisi’ne rakip olabileceği endişesiyle 1931 yılında kapatılmıştır.26 1933-1938 döneminde yapılan yasal düzenlemelerle sendikalaşma ve grev hakkına kesin yasaklar getirilmiştir. Ayrıca, bu süreçte kuruluş amacını gerçekleştirdiği gerekçesiyle 10 Mayıs 1935’te Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan ve çoğu Tek parti döneminin politik uygulamalarında sivil toplum kuruluşu, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma açısından engel olarak algılandığı için tasfiye edilmiştir.27
Mustafa Kemal ve taraftarları, Türkiye Cumhuriyeti’ni muasır medeniyetlerin ortasında gelişmiş ve uygarlaşmış bir ulus devlet olarak, “ilel ebed”28 yaşayacağının olasılığını bir ön koşulu olarak görmüşlerdir. Kemalist elitlerin “meydana getirme” sürecinde devlete bu ayrıcalıklı statüyü atfetmelerinin nedeni, Osmanlı devletinin İslami temellerinin, toplumdaki gelişimi engelleyici ana unsur olduğu Kemalist elitler tarafından bilinmekteydi.29
Bu nedenle, Türkiye’yi modern bir cumhuriyet olarak meydana getirme olanağını, sultandan uzak bir ulus devletin yaratılmasında ve İslam’ı bireysel inanca indirgeyecek kadar güçlü ve laik bir milliyetçi ulusal kimliğin oluşturulmasında görülmüştür.30 Bu bakımdan, Ulusal kimliğin dönüşümü Türk olmayan Müslümanları, mesela Kürtleri milli bünye içinde eritmeye çalışarak yürütüldü. Milliyetçilik uğruna ve milliyetçiliği sağlamlaştırmak amacıyla yapılan her şey mubah sayıldığından, bu politika da doğal karşılanmaktaydı; önemli olan elde edilen sonuçlardı, kullanılan yöntemlerin bir önemi yoktu. Türkiye’yi meydana getirme sürecinin, aslında geri kalmış bir toplumu, devlet merkezci olan ve yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşen bir dönüştürme süreciyle modern hâle getirmek olduğunu ileri sürebiliriz. Yani, 1923’teki başlangıcından beri Türk modernitesi devlet merkezci bir modernite olarak gerçekleşmektedir.31
Geleneksel olarak yüzyıllardır devam eden bir düzen, bu dönemde yapılan birçok düzenleme ile karşılaştığında, laikliğin anavatanında görülmemiş bir uygulamayı da beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet elitlerinin modern düşünceye saplantıları, akılları ve icraatları ile devlete laikliği giydirebilmek adına yaptıkları zulümleri görüp yaşamış yüz yüze görüştüğümüz canlı şahitler de vardır.32 Bu döneminin havasını en iyi yansıtan Batı hayranı düşünürlerin başında Abdullah Cevdet gelmektedir. Batı pozitivizminin derin etkisi altında olan bu genç jenerasyonun sözcüsüne göre Osmanlı sadece siyaseten çökmekle kalmamış taşıdığı değerler manzumesi itibariyle de tükenmiş bir medeniyete işaret etmektedir. Abdullah Cevdet meşhur sözünde, “Bir ikinci medeniyet yoktur, medeniyet Avrupa Medeniyedir”33 derken, aslında kendi toplumuna neleri layık gördüğünü de ifade etmektedir. Cumhuriyet aydınlarının Osmanlı ve din karşısında aldıkları bu olumsuz tavırda, kuşkusuz eski düzenin büyük ölçüde İslam dininden beslenen bir yapıya sahip olması etkili olmuştur.34
Devam edecek…
Dipnotlar
1 Halil İnalcık, “Osmanlı ve Modern Türkiye”, Timaş Yayınları, 5.Baskı, sayfa 184.
2 Abdullah Özbolat, “Bir Ulus Yaratmak: Erken Dönem Cumhuriyet Romanında Din Adamının Temsili Turkish Studies”, Cilt 7/4, Güz 2012, sayfa 2473-2483.
3 Prof.Dr. Şerif Mardin, “Türk Modernleşmesi”, İletişim Yayınları, 2004, 1.Baskı, sayfa 33
4 Prof.Dr. Ahmet Karadağ, “Türk Aydınlarında Cumhuriyet: Farklı Siyasal Duruşlar ve Farklı Sonuçlar”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 14 (2), 2004, sayfa 229.
5 Gül Tuba Dağcı-Adnan Dal, “Osmanlı’dan Günümüze Din-Devlet ve Laiklik Tartışmaları”, Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, Cilt 2, No 1, 2014, sayfa 42.
6 Özer Ozankaya, “Türkiye’de Laiklik Atatürk Devrimlerinin Temeli”, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995.
7 Bernard Lewis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu”, çeviren Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, sayfa 256.
8 Feroz Ahmad, “Modern Türkiye’nin Oluşumu”, Kaynak yayınları, 2015, 14.Baskı, sayfa 113.
9 Murat Alakel, “İlk Dönem Cumhuriyet Türkiye’si Ulus İnşası Akademik Bakış”, Cilt 5, Sayı 9, Kış 2011, sayfa 14.
10 Temuçin F. Ertan, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarında Laiklik”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Mayıs 2007, Sayı 39, sayfa 411.
11 Aydoğan Kutlu, “Cumhuriyet Kavramı ve Türkiye’deki Evrimi”, Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Doktora Tezi, sayfa 129.
12 Nutuk II, 1922, sayfa 691.
13 İra M. Lapidus, “İslam Toplumları Tarihi”, çev. Yasin Aktay-Mevlüde Ayyıldızoğlu Aktay, İletişim Yayınları, Cilt 2, 1. Baskı, 2009, sayfa 84.
14 Mefail Hızlı, “Anadolu’daki Osmanlı Medreseleri: Bir İcmal”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, 2004, 371-409.
15 Abdülkadir Buluş, “Sivil Toplum Kuruluşlarına Tarihsel bir Örnek: Osmanlı Vakıfları”, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Sayı 16, sayfa 21-36.
16 Bernard Lewis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu”, çeviren Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, sayfa 280.
17 Mustafa Delican, “Cumhuriyet Döneminde Türk Endüstri İlişkileri: İşçi Sendikalarının Dünü-Bugünü”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 2006, Sayı 51, sayfa 12-33; Osman Doğu, “Türkiye’de Sendikalara Siyaset Yasaklarının Dünü-Bugünü”, TODAİE, İnsan Hakları Yıllığı, 1987, Sayı 9/1, sayfa 128-166.
18 Müge Dişbudak, “Türk Kadınlar Birliği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2008, sayfa 66.
19 Ömer Çaha, “Cumhuriyet Türkiye’sinin İlk Yıllarında Sivil Toplum”, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt 8, No: 2, 1995, sayfa 102.
20 Prof.Dr. Şerif Mardin, “Türk Modernleşmesi”, İletişim Yayınları, 2004, 1.Baskı, sayfa 180.
21 İlyas Söğütlü, “Cumhuriyet Türkiyesi’nde Modernleşme ve Bürokratik Vesayet”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (19), 2010/1, sayfa 49–68.
22 Nutuk II, 1922, sayfa 437.
23 Erik Jan Zürcher, “Modernleşen Türkiye’nin Tarihi”, İletişim yayınları, 31.Baskı, İstanbul, sayfa 261.
24 Seyfettin Aslan, “Türkiye’de Sivil Toplum”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Kış 2010, Cilt 9, Sayı 31, sayfa 267.
25 Halil İnalcık, “Tarihe Düşülen Notlar”, Timaş Yayınları, 1. Baskı, 2015, sayfa 294.
26 Tahir Kodal, “Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ocakları”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2014, sayfa 309.
27 Seyfettin Aslan, “Türkiye’de Sivil Toplum”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Kış 2010, Cilt 9, Sayı 31, sayfa 267.
28 M. Kemal’in sözü: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”
29 E. Fuat Keyman, “Türkiye’de Sivil Toplumun Serüveni: İmkansızlıklar İçinde Bir Vaha”, STGM, Ankara, 2006, sayfa 23
30 Prof.Dr. Kemal Karpat, “Türk Demokrasi Tarihi”, Timaş yayınları, 8.Baskı, sayfa 333.
31 E. Fuat Keyman, “Türkiye’de Sivil Toplumun Serüveni: İmkansızlıklar İçinde Bir Vaha”, STGM, Ankara, 2006, sayfa 23
32 Videodaki Hacı Yusuf Gümüşoğlu, 1923 Gönen doğumlu, tertemiz bir Anadolu insanı. İnönü zulmünü yaşamış canlı şahitlerdendir. Vefat etti. Allah rahmetiyle muamele etsin. https://www.youtube.com/watch?v=SvkY12uY5os)
33 Prof.Dr. Mustafa Kemal Şan, “Baskıcı Bir Laiklik Modeli Olarak Türk Laikliğinin Anatomisi”, Akademik İncelemeler Dergisi, 2012, Cilt 7, Sayı 2.
34 Prof.Dr. Kemal Karpat, “Türk Demokrasi Tarihi”, Timaş yayınları, 8.Baskı, sayfa 349.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *