‘Mevlid-i Nebî’, Nebî (sav)’den sonra ve ona rağmen icat ve ihdas edilen bir ‘anma/kutlama’ kültürüdür. İsa (as)’ın beyanında olduğu gibi (Maide, 116) Muhammed (as) da bu kültürden beridir.
Mehmed durmuş
Cevabını hemen verelim: Hiçbir şeyi olmaz.
Rasulullah da (sav) her insan ve her canlı gibi tarihin (Allah’ın takdir ettiği) bir anında doğdu; o an tarihin bir gününe ve gecesine tekabül ediyordu.
‘Mevlid-i Nebî’ ise Nebî (sav)’den sonra ve ona rağmen icat ve ihdas edilen bir ‘anma/kutlama’ kültürüdür. İsa (as)’ın beyanında olduğu gibi (Maide, 116) Muhammed (as) da bu kültürden beridir.
Her sene ‘mevlid-i nebî’ kutlamalarında Allah’ın Rasulü (sav) hakkında saçma sapan sözler sarf edilmekte, ipe sapa gelmez etkinlikler düzenlenmektedir.
Allah’ın son elçisi, Hâtemunnebî Muhammed (sav) açıkça bir tüketim maddesi yapılmaktadır. Rasulullah ismi, Nebî ismi, Peygamber ismi sere serpe tüketilmektedir. Allah hiçbir elçisini, doğum günü kutlansın, ölüm gününde yas tutulsun, hakkında mevlidler düzenlensin, Şuarâ suresinin emsalsiz tasvirine mevzu olan şairler şiirler yazsınlar diye göndermemiştir. Her Nebî/Rasûl Allah’ın vahyini dünyaya, insan topluluklarına tebliğ etmesi için irsal edilmiştir.
Rasulullah Muhammed (sav) son elçi olarak Allah’ın kendisine inzal buyurduğu Kur’an vahyini özelde Mekke ve Medine toplumlarına, genelde tüm dünya kavimlerine tebliğ etmesi için görevlendirilmiştir.
Şu anda yeryüzü, insanlık tarihinde neredeyse hiç olmadığı kadar İslam tebliğine muhtaçtır. Bütün dünya toplumları İslam’ın diriltici tebliğini beklemektedir; onlar “hayır beklemiyoruz” deseler de beklemektedirler. Her Müslüman, dünyayı böyle görür. Ölümcül bir hastanın tedavi istemiyor oluşu, doktora, ilaca inanmayışı, gerçek doktorları, o hastayı kendi haline bırakmaya sevk etmez.
Her zaman olduğu gibi şu günümüzde de Allah’ın biz müminlerden istediği ve razı olacağı iş, İslam’ın Kur’an merkezli sahih bilgiyle tebliğ edilmesi ve bütün dünyaya örnek olacak bir İslam ümmetinin (İslam toplumunun) kurulmasıdır.
Rasulullah’ın mevlidini kutlamak, onu üsvetün hasene edinen bir İslam ümmeti tarafından yepyeni bir İslam ümmeti inşa etmek uğrunda bir çaba değildir; mevlid-i nebî ihtifalleri sadece Rasulullah’ı tüketme, tüketim nesnesine dönüştürme gayretidir.
Millî Görüşün Millî gazetesinin Mevlid-i Nebî’nin ulusal gün ilan edilmesi çağrısı bu kanaatimizi desteklemektedir. Ülkenin toplumsal ve siyasî şartları böyle bir ilan için oldukça elverişlidir.
İşte İslam’dan inhiraf böyle olur. Toplumlar, kendilerini mensup hissettikleri nebilerini, kitaplarını, Allah telakkilerini vb. adım adım, merhale merhale tahrif ederler, kelimeleri yerlerinden oynatırlar, Allah’ın ayetlerini üç kuruşluk dünya metaına satarlar, nebilerini alemlere sultan, Allah’a ortak yaparlar; halk adı verilen yığınlar ise pel pel bakar, bütün bu tahrifatı sureti haktan görürler ve böylece din ‘tüketilmiş’ olur.
15 Temmuz ulusal gününde Fethullah Gülen ve örgütüne lanetler okuyanlar, ulusallaştırmaya azmettikleri Mevlid-i Nebî gününde F. Gülen’e yaptıkları sövgüleri geri almakta, FETÖ’ye adeta iade-i itibar etmektedirler.
Allah’a, Rasulüne, vahye, Kur’an’a ‘kutlama’ değil de, iman etme arzusu duyanlar için Kur’an ve Rasulullah paha biçilmez, evrende emsali, eşi benzeri olmayan bir kıymet hazinesi olarak önlerinde durmakta ve bizden iki yüzlü, mürai, gösterişçi değil, gerçek müminler olmayı istemektedirler. Kur’an’ın buyurduğuna göre (İsra, 84) herkes kendi şakülesine göre hareket edermiş.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *