1978’li yıllardan beri yakından görüştüğümüz, düşünce ve edebiyat konuları yanında fıkra alışverişi de yaptığımız değerli büyüğüm Rasim ağabeye bir de bu yazı vesilesiyle Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.
Ölümün Sessizliği Çökerken
Salgın nedeniyle yaklaşık üç yıldır gidemediğim İstanbul’a 20 Temmuz günü yeğenimle ve dostlarımla görüşmek için gitmiştim. 23 Temmuz cumartesi günü sabah saatlerinde Nurettin Durman, Şakir Kurtulmuş, Özcan Ünlü ve Mustakim Haksal ile Yedi İklim dergisinin Üsküdar’daki Meva adlı Kitap-Kafesinde çay eşliğinde sohbet ederken, birkaç haftadır yoğun bakımda yatan Rasim ağabeyin vefat haberiyle sarsıldık.
Derin bir sessizlik ve hüzün kapladı hepimizi. Bu ânı, Özcan Ünlü, Twitter’da çok çarpıcı biçimde şiire döküyor:
“Bazen böyle oluyor…
Uzaklardan bir dost geliyor.
Şair İbrahim Eryiğit…
Ve tam nefeslenirken…
Bir haber düşüyor masanın üzerine…
İşte böyle oluyor…”
Sevdiğiniz kişinin hasta olduğunu bilirsiniz ama hastalığın vefata dönüşmesini kabullenmek kolay olmuyor. Üstelik ölümün yok olmak değil, boyut değiştirmek olduğunu bilseniz de kabullenmek zor. Onu fiziken bir daha göremeyeceğinizi ve sohbet edemeyeceğinizi bilmek haliyle üzüyor insanı. Birkaç telefon görüşmesi sonrasında Rasim ağabeyin, vasiyeti gereği Eyüp camisinin bahçesine defnedileceği bilgisine ulaşıyoruz. Öğleden sonraki sohbet grubumuz, Ali Haydar Haksal ve birkaç arkadaşın katılımıyla artarak devam etti. Konumuz, Rasim ağabeyle yakın temasta bulunan arkadaşların, onunla ilgili anılarını anlatmalarıyla daha bir zenginlik kazandı. Rasim ağabeyin cenaze namazının Pazar günü ikindi namazı sonrasında kılınacağı bilgisi üzerine, öğlen saatlerinde Meva’da buluşmak üzere ayrıldık.
Sözleştiğimiz üzere Pazar günü arkadaşlarla buluştuk. Meva Kitap-Kafe’de çay içerken Ankara’dan sabah saatlerinde yola çıkan Ömer Erdoğan, Mehmet Aycı, İbrahim Tokel ve Ali Necip Erdoğan bize katıldılar. Koyu bir sohbet sonrası, Mustakim beyin yemek ikramı çok makbule geçti. Saat 15.30’da Üsküdar iskelesinden Eyüp’e giden vapura bindik. Vapurdaki yolcuların çoğunun Rasim ağabeyin cenaze namazına katılmak için geldikleri hemen göze çarpıyordu.
Silahların Gölgesinde Cenaze Namazı
Eyüp iskelesinde inip, Eyüp camisinin sınırlarına girdiğimizde camiye açılan bütün yolların polis tarafından kapatıldığını, sadece bir yerden giriş için yönlendirmesini görünce irkildiğimi belirtmek istiyorum. O gün Ankara’ya dönmeyi planladığım için zorunlu olarak yanıma aldığım sırt çantamın ağırlığı on katına çıktı desem yeridir. Yüzlerce resmi polisin, bir o kadar da sivil polisin, minarelerin şerefelerinde/binaların çatılarında konuşlanan keskin nişancıların ve havada helikopterlerin yakından uçması, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, devlet adamlarının ve birkaç parti başkanının cenazeye katılacaklarını işaret ediyordu. Polisin halkı yönlendirdikleri tek yolun üç ayrı noktasında üst-baş arama yapması, kalem, çakmak gibi araçları alıp, karton koliye atması, havanın çok sıcak ve kalabalığın çok yoğun olması sanki halkın cenaze namazına katılmalarını engeller tarzdaydı. Arama noktalarının birinde yanımda bulunan çok özel ve hayli pahalı olan kurşun kalemime el koyan polise, ‘Ben bir yazarın cenaze namazına geldim, kalem benim silahım değil, namusumdur, veremem’ deyince, kalemimi zorla almaya kalkıştı. Benim, ‘Bu şartlarda cenaze namazına katılmıyorum’ sözüme karşılık, insafa gelip, geçmeme izin verdi. Bu sırada sırt çantamın da didik didik arandığını belirtmeme gerek yok sanırım. Nihayet, kan-ter içerisinde cami avlusuna girebilmiştim. Zaten protokol için çok geniş bir alan yüzlerce polis tarafından çevrilmişti, halka bu kadar eziyet edilmesine gerek yoktu. Zannım odur ki, Rasim ağabey böyle olacağını bilseydi çok üzülürdü. Cami avlusunda yıllarca görüşemediğim birkaç dostla karşılaşmak yorgunluğumu biraz olsun aldı. Yusuf Ziya Cömert, Cemal Şakar, Hüseyin Karaca gibi birçok dostu görmek bana çok iyi geldi.
Cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı kıldırdı ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa bir konuşma yaptı. Çok sıkı güvenlik tedbirlerinin olduğu bir ortamda silahların gölgesinde namaz kılmak cami avlusunda olması gereken manevi havayı ve ruhu en başından itibaren yok etti diyebilirim. Çoğu kişinin de devlet erkânının bulunduğu fotoğraf karesine girmek için canhıraş bir biçimde koşuşturmaları çok trajikomik bir görüntü ortaya koydu.
1978’li yıllardan beri yakından görüştüğümüz, düşünce ve edebiyat konuları yanında fıkra alışverişi de yaptığımız değerli büyüğüm Rasim ağabeye bir de bu yazı vesilesiyle Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.
İbrahim Eryiğit (İktibas, Ağustos sayısı)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *