Akla Hizmet Söylenceler

Akla Hizmet Söylenceler

Ben ilerleyen bu yolculuğumda gittikçe büyüyen ve beni kendi içinde kayıp edeceğinden korktuğum bir özlemi taşıyorum içimde. Kelimelerimi özlüyorum, fikirlerimi özlüyorum, türkülerimi özlüyorum. Kırık bir testiyle yola çıkılmaz. Kırık bir testi yolda onarılmaz. Yine de ben kırık bir testiden kana kana içebilmeyi özlüyorum.

Fotoğraf, yazı ve şiirler: M. Akif Coşkun

Kendimizi Aramaklar Yolculuğu 40

Karşılaşmalardır bizi biz yapan. Karşılaşmalar olmaksızın yaşam da mümkün olmazdı. Bütün yaşamın kaynağı, yani su bile karşılaşmayla meydana gelir; oksijen ve hidrojenin karşılaşmasıyla. Ama suyun oksijen de hidrojen de olmaması gibi tüm karşılaşmalar kaynaklarını ve başlangıç noktalarını aşarak ayrı hüviyetler yaratırlar. Şeyler arasında ne kadar çok karşılaşma gerçekleşirse o kadar çok yeni hüviyetler ortaya çıkar.
Karşılaşma ne kadar çok bileşenli ve zenginse ortaya çıkacak sonuç o denli
gelişmiş ve zarif olacaktır. Yaşam baştan sona büyük bir karşılaşmadır
ve aynı anda trilyonlarca küçük karşılaşmalar.
(Wael B. Hallaq)

Şu anki aklım olsaydı bu yolculuğa çıkmazdım. Ama şu anki aklımı da bu yolculuğa borçluyum. Buradan bir dualist sorgulama çıkar mı? Hem yerip hem de övüyor muyum ben? O zamanki aklımla bu uzun yolculuğa çıkma cesareti bulurken başıma gelecekleri biliyordum elbet. Tüm bunlara rağmen bu yolculuğun kudsiyetine inandırmıştım kendimi. Şimdi geldiğim bu noktada, bu yolculuk sayesinde eriştiğim bu akılla aslında çok da akıllıca bir şey yapmadığımı düşünmem bana hiçbir şey kazandırmıyor. Aklımı ve yolculuğumu sorgulamam bu yüzden. Yolculuğum henüz bitmediği için aceleci davrandığımın da farkındayım. Fakat yolculuğumun bundan sonraki evresi beni artık heyecanlandırmıyor. Endişe ve kabuslarımın katmerlendiğini hissettikçe bu kadar uzun bir yoldan sonra aklımın bana bunları söyletiyor olmasına hayıflanıyorum.

Yolculuğa çıkmak demek, tüm taşınmazlarını ardında bırakmak demektir. Taşınmazların ne kadar çoksa yolculuğa çıkmak da o kadar zorlaşır. Onları ardında bırakıp yeni bir hayata yol almak akıl işi midir? Onlarla isimlendin, tanımlandın, vasıflandın, bir kimliğe büründün, itibarlandın, sevildin, kucaklandın, dostlandın, büyütüldün, yuvalandın, çatılandın. Tüm bunlara sırtını dönüp umutlandığın bir niyetin peşinden bu yolculuğa çıkmak ne kadar akıl işi? Tanımadığın yollara, vadilere, dağlara, yüzlere kendini yeniden ve yeniden tanıtmanın ne alemi var?

Yolculuğumun her kıvrımında sanki bir kelime yitirmiş gibiyim. Her uçurumunda bir fikrimi düşürmüş gibiyim. Her yokuşunda bir türkümü bırakmış gibiyim. Karşılaştığım her ne ve kim varsa beni kendi gözlerinden nasıl görüyorsa öyle olduğumu tasdikleyerek devam ediyorum yoluma. Bu daha kolayıma geliyor zira bu yolculuğumda ardımda bıraktığım taşınmazlarım ve kelimelerim ve fikirlerim ve türkülerim olmadan kendimi betimlemenin beyhude olduğunu düşünüyorum. İnsan bunlar olmadan da tanınamaz mı? Bir insanı ne kadar bir sürede tanıyabiliriz? Dahası bir insanı ne kadar tanıyabiliriz? Dahası ve dahası bunların bir önemi var mı?

Hiçbirinin önemi yoktur. Şayet bir karşılaşmada yeni bir hüviyete kavuşamıyorsak bunların hiçbirinin önemi yoktur. Yeni bir hüviyet yeni taşınmazlar demektir. Köküne bağlı kalarak yeniden tanımlanmak, isimlenmek, dostlanmak, yuvalanmak demektir. Ne önemi kalır ki bunlar olmadan. Bunlar olmadan yolculuk bedensel ve zihinsel bir hedonizmdir. İyi bir felsefe okuru, düşünürü olabiriz. Bilginin özünü akıla dayandırmanın ne önemi var mesela akıl yeni bir hüviyete kavuşmuyorsa. Ya da deneyimlere duyulumlara atıflama ve onları uzlaştırma, onları tasvirleyerek özünü arama, dilde, söylemde ve yapılarda arama çabalarının ne önemi var?

Varlığımızı bir maddeye bir zihne bir ideaya bir ruha, bir töze temellendirmenin, ahlakımızı hazza, menfaat sağladığımız eylemlere, ödevlere ve sorumluluklarımıza, erdemlerimize dayandırmanın ne önemi var. İnancımız, toplumsal ilişkilerimiz hakkında onlarca felsefi kuramları bilsek ne çıkar sonra. Etiğimiz, estetiğimiz, sanatsal ve edebi yetimiz ne işe yarar. Bir ortadoğu uzmanı olsak ne çıkar mesela? Bu toprakların makus tarihi üzerinde uzmanlaşmanın, konuşmanın ne yararı var? Yeryüzü kaç Gazze yaşadı? Daha ne kadar yaşayacak ne önemi var? Ne önemi var Batı’nın, Amerika’nın hasılı dünya tarihini bilmenin? Sosyolojinin, psikolojinin, bilimin, siyasetin canı cehenneme…

Ben ilerleyen bu yolculuğumda gittikçe büyüyen ve beni kendi içinde kayıp edeceğinden korktuğum bir özlemi taşıyorum içimde. Kelimelerimi özlüyorum, fikirlerimi özlüyorum, türkülerimi özlüyorum. Kırık bir testiyle yola çıkılmaz. Kırık bir testi yolda onarılmaz. Yine de ben kırık bir testiden kana kana içebilmeyi özlüyorum. Yolculuk boyunca her karşılaşmada kendime yeni bir hüviyet kazandırdığıma artık şüpheyle bakıyorum. Belki de bu şüpheyle yolculuğuma yeni bir istikamet kazandıracağım, bilemiyorum. Fakat şu anki aklım olsaydı diyorum, bu yolculuğa çıkmazdım, diyorum. Şimdi, ardımda bıraktıklarım, bıraktığım gibi kaldığını bilsem hiç düşünmeden geri dönerdim. Çünkü bir an olsun düşünürsem vazgeçerim, biliyorum. İçimden söküp atamadığım o niyetim hala taze, hissediyorum. Bıraktıklarım bıraktığım gibi değiller, görüyorum. Ah şu anki aklım olmasa, diyorum, şu anki aklım olmasa.

Akıl başa, bela yaşa gelmeden temaşa
Eylerse sağına soluna bakma sen çok yaşa

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *