Sadece Şam değil, bütün İslam yurdunun kurtarılması ve İslam ümmetinin yeniden ihyası için temenniler, dualar ve niyazlarla yetinmek kâfi gelmemektedir. Suriye’de Suriyeli Müslüman kardeşlerimizin sevinci bizim sevincimiz, kederleri bizim kederimizdir. Öte yandan Suriye’de elan yaşanmakta olan siyasi gelişmeleri fazla kurcalamadan zahirî bir okumaya tabi tutsak karşımıza nasıl bir manzara çıkacaktır?
Mehmed Durmuş
Suriye’de yıldırım hızıyla gelişen olaylar, bakış açısına ve bakıldığı yere göre farklı görünmektedir. En kolay olan da iyimser bakıştır. Tarihin en eski ve Müslüman geleneğinin de en kadim şehirlerinden olan Diyar-ı Şam beldemizin her türlü pislikten temizlenmesi bizim de umudumuz, temennimiz ve duamızdır. Suriye’nin, reva görüldüğü zilletten kurtulup, Müslümanca konumuna kavuştuğu günleri görmeyi çok arzu ediyoruz. Geçmiş yıllarda Ebu Gureyb’de, yeni ortaya çıkmış olması itibariyle Sednaya işkence ve hapishanesinde kadınlarımızın namus ve şerefini hedef alan aşağılık düşmanın tasallutu, onu durduracak bir İslam gücü bulunmadığı sürece tüm yeryüzü için tehdittir.
Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan demek olan Bilâdu’ş-Şam’ın ve bütün İslam beldelerimizin kafirlerin tasallutundan kurtulması ve yeniden İslam’ın vakar ve izzetine kavuşması İslam ümmeti için bir diriliş müjdesi olacaktır. Şam beldemizde Müslümanların başına bela edilen Hafız Esad ve oğlunun 61 yıllık zulmünün sona ermesine hangi Müslüman sevinmez?
Amma ve lakin…
Sadece Şam değil, bütün İslam yurdunun kurtarılması ve İslam ümmetinin yeniden ihyası için temenniler, dualar ve niyazlarla yetinmek kâfi gelmemektedir. Rabbimiz “Duanız olmasa neye yararsınız” buyurmaktadır fakat ondan daha fazla da O’nun yolunda malımızla canımızı birbirinden ayırmadan, tam kapasite ile cihad etmemizi, her şeyimizi Allah yoluna adamamızı istemektedir. Kur’an bize şunu söylemektedir: Siz bütün varlığınızla küfrün üzerine abanmazsanız, Allah sizi -siz hak etmeden- kafirlerin zulmünden kurtarmayacak, hak etmediğiniz bir rahmeti size tattırmayacaktır. Gazze Kur’an Okulu -Mehmet Akif’in Bülbülü misali- cüssesinin minnacıklığına bakmadan, bütün usulüne uyarak küçücük İslam şehrinde kocaman bir mücadele vermekte, adeta kıyameti koparmaktadır. Allah’ın muradı herhalde böyle bir adanma olmalıdır.
Suriye’de Suriyeli Müslüman kardeşlerimizin sevinci bizim sevincimiz, kederleri bizim kederimizdir. Onların ağızlarının tadını kaçırmak istemeyiz. Fakat itiraf etmeliyiz ki ümmet olarak ağzımızın tadı zaten kaçıktır. Mevzii sevinçlerimiz, devasa sorunlarımızı görmezden gelmemize yol açmamalıdır.
Suriye’de elan yaşanmakta olan siyasi gelişmeleri mümkün mertebe olayların dış görünüşüne bağlı kalarak ve perde arkasını çok fazla kurcalamadan zahirî bir okumaya tabi tutsak, acaba karşımıza nasıl bir manzara çıkacaktır? Şu anda Suriye’de karşımızda, on iki gün içerisinde 61 yıllık bir zulüm düzenini alaşağı etmiş bir hareket bulunmaktadır. Heyet Tahriru’ş-Şam (HTŞ) adı verilen ve Suriye’deki rejim değişikliğinin lokomotifi görünümündeki grubun genç liderini pek fazla tanımıyoruz. Suudi Arabistan’da doğmuş, ailesinin belli bir dönem ikamet vatanı olan Golan’a nispetle Golanî/Colanî künyesini kullanmış, şimdi ise kendisine Ahmed eş-Şara denmesini istemektedir. Genç liderin hal-hareket ve beyanatlarını takip etmemiz Suriye’de cereyan eden olaylara anlam vermemize yardımcı olacaktır.
Ahmed eş-Şara ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail’e durmadan güven ve saldırmazlık mesajları yollamaktadır. Amerika’yla, AB devletleriyle ve İsrail’le sorunumuz yok, İsrail’le savaşmayacağız gibi sözler sarfetmektedir. Buna karşın, Gazze’de sürdürülen Müslüman kırımı ve Hamas öncülüğündeki Gazze Müslümanlarının benzersiz mücadeleleri hakkındaki görüşünü -tahmin etsek de- bilmiyoruz. Ahmed eş-Şara ile Türkiye’nin arası oldukça iyi. Türkiye onun şahsında Suriye’deki rejim değişikliğinin mihmandarı rolünde. Eş-Şara’nın MİT başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bindiği arabanın şoförlüğünü yapmasının da bir anlamı olmalıdır zahir.
Suriye’de Türkiye’nin rolünü herkes teslim etmektedir fakat basın-yayından öğrendiğimize göre Suriye’de göze çarpan Türkiyeli siyasetçi ve diplomatların ziyaretçi trafiğinin belki on katı batılı (ajan) ve diplomatların trafiği söz konusudur. Batılılar Suriye’de cirit atmaktadırlar. Bu arada en çok hayreti mucip olan da bazı Arap rejimlerinin Suriye’ye ilgisidir. On beş aydır üzerlerine beton dökülmüş kadar Gazze cihadına kör-sağır-dilsiz kesilen, Gazze’ye ilgileri, “Filistin/Gazze bizim neyimiz olur ki!” demekten öteye geçmeyen Arap rejimlerinin Suriye’ye olan özel teveccühlerini bir kenara kaydetmezsek, bir büyük hıyanetin parçası oluruz.
Çiçeği burnundaki yeni yönetimin ilk icraatlarından biri olarak (ayağının tozuyla) Noel’i resmî tatil ilan etmesi, bir taraftan Şam’ın sembol mekânı Emeviye Camisine, diğer taraftan yılbaşı kutlamalarına, kafelerin açılışına vb. gösterilen ‘iltifat’ da bize çok tanıdık gelmektedir.
Bütün bu görüntüler Suriye’de kurulmakta olan yeni hayat hakkında belli bir kanaat oluşturmaktadır. Yeni yönetim Suriye’de sahneye Türkiye ile kol kola girmiştir; Türkiye’nin ağabeyliğine de genel olarak muvafakat edilmektedir. Ağabeye baktığımızda, Suriye’de tasarlanan siyasetin ve toplumsal inşanın şekli-şemaili iyice belirmeye başlamıştır.
Peki, Biladu’ş-Şam Suriye’sinde bunlar olurken, Belde’nin geri kalanında neler yaşanmaktadır? Beldenin kalbi mesabesindeki Kudüs ve Gazze nisyana terk edilmiş durumdadır. Hizbullah’ın Beyrut’ta İsrail’le boğuşması artık pek kimseyi ilgilendirmemektedir. İran’a gelince, İsrail’i bırakın, İran’la mücadele edin diyenlerin arzu ve öngörüleri gerçeğe dönüşmüş durumdadır. Adamlar namus sözü vermişler gerçekten: İsrail Suriye’yi işgal planını sürdürmektedir ama onlar İsrail’e değil, İran’a bakmaktadırlar. Düşman Hamas’ı, İhvan’ı, İran’ı, Hizbullah’ı, Yemen’i, kısacası demokrasiden değil, İslam’dan yana olan herkesi aynı kefeye koymaktadır. Filistin’de, Gazze’de olduğu gibi, Suriye’de de İslam’a dayalı bir rejimi kimse aklından bile geçirmemelidir. Herkes sessiz olsun, Büyük Ortadoğu Projesi işlemektedir.
Özetleyecek olursak Suriye’de ABD, Avrupa ülkeleri, İsrail ve Türkiye her biri farklı sebeplerle ve farklı oranlarda da olsa, üstünlük sağlamış durumdadırlar. Suriye’deki yeni durumda Türkiye ABD-AB-İsrail’e rağmen değil, onlarla birlikte Suriye’de bulunuyor görünmektedir. Bunda da şaşılacak bir durum yoktur. Gerek Şam gerekse diğer beldelerimizden herhangi biri malını, canını, ilmini, irfanını, kalemini, dilini tam kapasiteyle Allah yoluna adamış bir İslam neslinin kıyamı olmadan yeniden darul İslam olabilir mi? Allah’ın Nisa suresi 136. ayetinde buyurduğu üzere “müminler iman ettiklerinde” Amerika, Avrupa, İsrail ve onlarla nifak ilişkilerini sürdüren müttefikleri bir hiç olacaktır. Bütün mesele, o imanı elde edebilmektir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *