Kuyucu Murad Paşa, isyancılara karşı kullandığı bastırma ve cezalandırma yöntemini, “Devlet bekası” adına yapmaktadır. Günümüz modern devlet tasavvurunda, devletin bekası için yapılan her ne olursa olsun, “mübah” görülmesinin tarihi izleri takip edilip, tarihten geriye doğru gidildiğinde önümüze Kuyucu Murad Paşa gibileri çıkmaktadır…
Yakup Döğer
Osmanlı Devleti son dönem bürokratlarından Hüseyin Kazım Kadri’nin ifadesi ile “Osmanlı Devleti, yukarından baskının, aşağıdan ise isyanın eksik olmadığı devlettir.”
Kaynakların ifade ettiğine göre, Kuyucu Murad Paşa, Hırvat asıllı olup devşirme usulüyle saraya alınmış ve sarayda yetişmiştir. Kaç yılında doğduğu kesin olmamakla birlikte, ölüm tarihindeki yaşı üzerinden yapılan hesaplamalarda, doğum tarihinin 1522 olduğu tahmin edilmektedir.
Osmanlı Devletinin çeşitli bölgelerinde yüksek görevlerde bulunan Murad Paşa, Yemen’de görev yaptığı sırada birçok hayır hasenat işi yapmakla birlikte, haksız kazançtan servet elde ettiği için azledilerek Yedikule’de hapsedilmiş, serveti de müsadere edilmiştir.
Safevilerle yapılan bir savaşta, gece karanlığında geri çekilirken atıyla birlikte bir kuyuya düşerek esir alınır. Daha sonra Osmanlı – Safevi anlaşması ile birlikte serbest kalarak İstanbul’a döner. Kıbrıs Beylerbeyliği, Şam Beylerbeyliği, Diyarbekir Beylerbeyliği yapmıştır.
Adı Murad olan paşaya, “Kuyucu” lakabı daha sonraları Celali İsyanları sırasında, isyancıları cezalandırma yönteminden yola çıkılarak verilir. Murad Paşa, yakaladığı isyancıları kazdığı kuyulara bazen öldürüp bazen de diri diri gömerek cezalandırması sonucunda, kendisine “Kuyucu” lakabı takıldı.
Osmanlı Devletinin ilk resmi tarih yazıcısı olan Naima (1655 – 1716), Tarih kitabında Kuyucu Murad Paşanın isyancıları cezalandırmasına ait bir olayı anlatmaktadır. Olay Naima Tarihinde olay şöyle geçer:
“Murad Paşa bir gün otağının önünde iskemle üzerinde oturup kazılan kuyulara yakaladığı isyancıları katledip doldurmakla meşgul idi.
O sırada halkın arasında bir atlı sipahi bir çocuğu kendi yanında ardı sıra götürüp gitmektedir. Paşa çocuğun getirilmesini emretti. Askerler çocuğu alıp paşanın huzuruna getirdiler. Paşa çocuğu:
– Sen nerelisin? Celali arasına neden düştün?
Diye sorunca, sabi çocuk doğru söyleyip:
— Falan diyardanım, kıtlık sebebinden babam beni alıp bunlara katıldı. Boğazımız tokluğuna yanlarınca gezerdik.
Dedi. Bu kez Paşa:
— Baban ne idi? diye sorar. Çocuk:
— Şeştar çalardı ve anınla doyunuyordu
Deyince, Vezir-i a’zam Murad paşa başını sallayarak acı acı güldü:
— Hay, Celâlîleri şevke getirirdi.
Deyip, çocuğun katline işaret etti, işaret üzerine çocuğu cellâtlara verdiler. Fakat cellâtlar:
— Bu sabi masumu nice öldürelim?
Diye çekilip, her biri bir tarafa gidip göz yumdu. Murad paşa, emrinin neden geciktiğini sordukta, cellâtların çocuğa merhamet edip çekindiklerini bildirdiklerinde paşa:
— Yeniçerilerden birisi öldürsün!
Diye buyurdu. Yeniçeri dilâvetlerine teklif olundukta, onlar dahi, sabiye (çocuğa) bakıp:
— Biz cellât mıyız! Cellâtlar bile merhamet etti,
Diye kabul etmediklerinden ifrat derecede hiddetlenen vezir, kendi iç oğlanlarına emretti ki, sabiyi (çocuğu) öldüreler. Onlar dahi huzurundan dağılıp kabul etmediklerinden oğlancık meydanda kalıp, onu öldürecek adam bulunamayınca, ihtiyar vezir, arkasından kürkünü bırakıp ve kalkıp, sabiyi kendi eliyle alıp kuyunun kenarına getirip, başını burup, boğazını sıkıp helak etti ve kendi eliyle kuyuya attı.
Sonra yerine geçip hazır olanlara sesini yükselterek hitap etti:
“Malûmdur ki Kalenleroğlu ve Kara Said gibi eşkıya, anasından at ve mızrak ile doğmadı. Hep böyle sabi idiler. Ba’dehu büyüyüp âlemi fesada verdiler ve nice bin nüfusu katl ve zulüm ettiler. Bu oğlan bunlarla gezip iptida bunların hasletlerinden terbiye bulmuştur, büyüdükte bu fesadın lezzeti dimağından gitmez. Bin terbiye olsa salâh bulmayıp akıbet bu da bir belâ olması mukarrerdir. Fesadın kökünü kesmek, bu makulelerin birine merhamet olunmayıp ortadan kaldırmak ile müyesser olur.”
Deyip sözüne nihayet verdi.
Vezir, bu meselede Hızır-ı Nebi aleyhisselam ile katl-i gulam kıssasını anlatarak, hazır olanların kalplerini mutmain eyledi.”
Kuyucu Murad Paşa, isyancılara karşı kullandığı bastırma ve cezalandırma yöntemini, “Devlet bekası” adına yapmaktadır. Günümüz modern devlet tasavvurunda, devletin bekası için yapılan her ne olursa olsun, “mübah” görülmesinin tarihi izleri takip edilip, tarihten geriye doğru gidildiğinde önümüze Kuyucu Murad Paşa gibilerinin çıktığı görülmektedir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *