Bugün batı merkezli medeniyet evreni ve düşünce sistemi içinde olmanın ve global sisteme dahil olmanın biricikliği ve üstünlüğü, sömürgeciliğin mirasıdır. Bu yanıyla cumhuriyetlerin globalleşen siyasal ve ekonomik metropollerin sistemik denetimine mi, bağımsızlaşmış ulusların lehine mi olduğu tartışılmalıdır.
Hüseyin Alan
Önce Bağlam: İlk önce sanayileşmiş, serbest pazar ekonomisine geçmiş, ulusal birliğini sağlamış ve dünyayı sömürge olarak paylaşmış Hollanda, İngiltere ve Fransa’ya karşı (sanayileşmemiş olduğu halde reformlarla güçlenip Asyaya ve Balkanlara doğru nüfusunu savaşarak yayan Rus Çarlığı dahil);
Sanayileştiği halde ulusal birliğini ve vatan sınırlarını tesis edemedikleri için bu unsurları ikmal ederek yarışa sonradan katılan Almanya, (bölgesinde Rusya ve Çin’i mağlup eden) Japonya ve İtalya yeni sömürgeciler olarak emperyalist kervana katıldılar.
Dünyanın neresine gitse ilk emperyalistlerin müstemlekeleriyle (tapulu mülk) karşılaşan ikinciler, çareyi Avrupa’nın içinde çıkartacakları Birinci Dünya Savaşında buldu. Netice: Galipler dahil tümü güç kaybetti.
Dört şey: İlki, dört yıl süren savaşta sömürgeciler sömürgelerindeki savaş gücünün çoğunu Avrupa’daki cephelere çekmiş; siyasi denetim zayıflamış; ABD savaşa dahil olmuş; Çarlıkta Bolşevik devrimi olmuş iç sorunlara dönmüş. Dolayısıyla dünyada bir düzensizlik hakim.
İkincisi, Avusturya İmparatorluğu dahil Osmanlı, Uzak Asya, Kuzey Afrika’da da büyük devletler parçalanmış, Balkanlar dahil Doğu Avrupa’da, Ortadoğu’da ulusal birlik için bağımsızlık savaşları başlamıştı.
Üçüncüsü, Fransız devriminden sonra Avrupa, başta Rusya ve Mısır’a kadar işgal hareketi başlatan Napolyon istilası, her yerde devrimin “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkelerini dayatmıştı. Bu ilkeler “ulusal birlik, ulus devlet, ulusal vatan, cumhuriyet” prensiplerinin alt yapısını oluşturmuştu.
Dördüncüsü, ulusal bağımsızlık savaşı verenlerin tümü doğal olarak eski siyasal, ekonomik, hukuki ve toplumsal yapıyı değiştirip, güçlenmek için kendi emperyalistinin modern yapısını taklit etme peşindeydi…
Üç şey daha: İlki, cumhuriyeti monarşiyle, tarım ekonomisiyle, karışık milletler ve dinler yapısıyla, sınırlandırılmış teba statüsüyle ve dini meşruiyetle kıyaslamak doğru olmaz. Çünkü cumhuriyet insanlık tarihinin belli bir döneminde ve kendine özgü şartlarda sadece Batı Avrupa’da ortaya çıkmış siyasal bir rejim: Sanayileşmenin; siyasal devrim yapmanın; teknolojiyi üretimde ve askeri alanda kullanıp güçlenmenin; makinalı üretime geçtiği için doymuş Avrupa pazarı dışına taşma mecburiyetiyle üretim fazlası için yeni pazara, devasa üretimin hammadde tedariğine, birikmiş sermaye için yeni yeni yatırım alanına ihtiyaç duymuş sayılı ülkelerin doğal rejimi olarak gerçekleşmiş. Okyanusları aşan savaş ve ticaret gemileriyle, karada ve denizde ezici üstünlük sağlayan gelişmiş ve ilerlemiş Avrupa, sayılan nedenlerden dolayı dünyayı istila etti: Nerdeyse her yeri sömürge yaptı.
İkincisi, sömürgecilik yalnızca askeri ve ticari güç kaynaklı değildi. Böyle başladı ama istimlak ettiği sömürgelerini rakiplerinden korumak için siyasal denetimi; modern yapısallığa uymayan milletlerde eğitimi; idarede, yasalarda ve pazarda reformu; üstün beyaz ırkının doğuştan farklı olduğunun telkini.. de diğerleri kadar önemliydi.
Üçüncüsü, bu sebepler ve şartlar dahilinde cumhuriyet, sömürgeci Avrupalılar eliyle tüm sömürgelere yayıldı; Avrupa’nın etkinlikleri sayesinde globalleşen dünya içinse, siyasal sistemin entegrasyonu veya global sömürgeciliğin denetimi gerçekleşti…
Cumhuriyeti monarşiyle kıyaslamak, birini ileri diğerini geri saymak yanlıştır: Bu ezber emperyalistlerin dilidir. Zira uzun insanlık tarihinde, tarihin her dönemi kendine hastır. Her yenilik bir öncekinin içinden çıkar. Önceki olmasa sonraki olmaz. Ve bu bir iradi ve organize bir tercihtir.
Dolayısıyla sanayileşmeyi tarım ekonomisiyle; karışık dinli ve etnik toplumsallığı homojen ulusçulukla; sultani ve dini hukuku veya meşruiyeti seküler hukukla; ileri teknolojiyi ilkel teknolojiyle; cemaat üyesini ulusun bireyiyle.. kıyaslamak yanlıştır.
Burada her bir düşünsel ve sosyal sistemin kendine haslığı esastır. Bunlar kendi içinde ve şartlarında değerli ve anlamlıdır. Toplumsal değişim ve tarihsel ilerleyiş devam ediyorsa, bu zamanın ileri sayılanları yarının gerileri olacaktır..
Bugün batı merkezli medeniyet evreni ve düşünce sistemi içinde olmanın ve global sisteme dahil olmanın biricikliği ve üstünlüğü, sömürgeciliğin mirasıdır. Bu yanıyla cumhuriyetlerin globalleşen siyasal ve ekonomik metropollerin sistemik denetimine mi, bağımsızlaşmış ulusların lehine mi olduğu tartışılmalıdır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *